Esas No: 2021/2302
Karar No: 2022/3935
Karar Tarihi: 21.04.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/2302 Esas 2022/3935 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/2302 E. , 2022/3935 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
DAVACILAR :
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen muarazanın giderilmesi ve tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; çiftçi üyesi oldukları davalı şirket ile her yıl yenilenen sözleşmeleri imzalayarak kendilerine tanınan kota miktarı kadar pancar ekimi yaptıklarını, 2017 yılı kota dağılımında davalı şirketin sözleşme imzalamaktan kaçınarak pancar ekimi kotası vermediğini, davalı şirketin haksız ve tek taraflı olarak pancar ekim kotası vermemesi ve ekim yapmalarını engellenmesi karşısında telafisi mümkün olamayacak ölçüde zarara uğradıklarını ileri sürerek; davalı şirket tarafından yeni dönemde şeker pancarı kotası verilmeyerek yaratılan muarazanın giderilmesini, bunun mümkün olmaması halinde ise kota verilmemesi nedeniyle meydana gelecek maddi ve manevi zararlarının tespiti ile şimdilik 1.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı; 4634 sayılı Şeker Kanunu uyarınca şeker kotasının şirketlere verilen bir hak olduğunu, bu hakkı istediği şekilde kullanma özgürlüğüne sahip bulunduğunu, özel hukuk hükümlerine tabi olması nedeniyle sözleşme yapmaya zorlanamayacağını, davacıların başka ürünler ekebileceklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; sözleşme serbestisi içinde davalı şirketin istediği kişi veya kişilerle sözleşme yapmakta özgür bulunduğu, bu özgürlükle ilgili davalı tarafta olması gereken saikin öneminin bulunmadığı, davalının davacılarla pancar alımına ilişkin sözleşme yapmaya zorlanmasının hukuken mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; karar, davacılar vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sonlandırılması ve bu suretle davacılar adına şeker pancarı satımına ilişkin kota ayrılmaması şeklinde yaratılan muarazanın hukuka aykırı olması nedeniyle giderilmesi ile uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasında her sene yenilenerek imzalanan şeker pancarı üretim sözleşmeleriyle, davacıların belirlenen kotalarda şeker pancarı üretimi yaparak davalı şirkete teslim etmeyi, davalının da karşılığında belirlenen ücreti ödemeyi taahhüt ettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında en son imzalanan sözleşme 29/01/2016 tarihli olup, işbu sözleşmenin 14/d maddesinde; şirketin, usul ve prensiplerine uymayan, şirket çalışanlarının onurlarını zedeleyici sözlü ya da fiili harekette bulunan üreticiler ile ileriki yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğu, yine sözleşmenin 14/a maddesinde, pancarın teslim edilmemesi veya eksik teslim edilmesi halinde şirketin bu üreticilerle gelecek yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğu hususları kararlaştırılmıştır. Davalı tarafça, davacılara keşide edilen ihtarnamelerde, sosyal medya üzerinden şirket hakkında asılsız ve küçük düşürücü açıklamalar yapıldığından bahisle sözleşmenin 14. maddesi gereği 2017 yılında pancar üretimi sözleşmesi yapılmayacağı bildirilmiş, davacılarca haklarında kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile atılı suçları işlediklerinin sabit olmadığı, bir takım suç isnadı içeren iddialar gerekçe yapılarak pancar üretimi sözleşmesi yapılmayacağına dair karar alınmak suretiyle çiftçilik faaliyetlerinin sona erdirilmesinin hukuka uygun olmadığı iddia edilmiştir.
Bu aşamada, sözleşme özgürlüğüne ilişkin genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır:
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Türk Borçlar Kanunu'nun 26. maddesinde öngörülen sözleşme özgürlüğü (akit serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak irade özerkliği (sözleşme hürriyeti) prensibi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 48. maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya kendine özgü sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına haizdirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsar.
Sözleşme özgürlüğü kuralı, sözleşmeyi kurma ve değiştirme özgürlüğü kadar sözleşme ile bağlı kalmama özgürlüğünü de içerir.
Sözleşme özgürlüğü kuralının istisnasını "sözleşme yapma mecburiyeti" veya "sözleşme yapma yükümlülüğü" oluşturur. Piyasa ekonomisinin hâkim olduğu hukuk sistemlerinde, sözleşme özgürlüğünden doğabilecek bazı sakıncalı durumlara ve özellikle de ekonomik gücün kötüye kullanılmasına engel olmak amacıyla sözleşme yapma mecburiyeti kabul edilmiştir. Tekelci ekonomik güçlerin haksız kazançlarını veya bu güçlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bir dereceye kadar bu dengesizlik ve haksızlığı düzeltmek için işletme ve kuruluşlara tekel mahiyetindeki madde ve hizmetleri talep eden fertlerle sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiştir.
Sözleşme yapma mecburiyeti, bazı kişi, kuruluş ve kurumların hukuk düzeninde hak sahibi sayılan kişilerin talebi üzerine bunlarla belirli bir sözleşmeyi yapma yükümlülüğünü ifade eder. Sözleşme yapma mecburiyetinin mevcut olduğu hallerde, sözleşmeyi yapmaktan kaçınma, hukuka aykırı bir davranış oluşturur. Böyle bir kaçınmaya karşı iki türlü yaptırım uygulanabilir. İstenilen sözleşmeyi yapmaktan kaçınan kişi, kuruluş ve kuruma karşı ya aynen ifa davası açılarak sözleşmenin yapılması sağlanır. Ya da onun aleyhine tazminat davası açılarak uğranılan zararın tazmini istenebilir.
Özel hukuk ilişkilerini düzenleyen kanunlarda sözleşme özgürlüğü kural, sözleşme yapma mecburiyeti istisnai niteliktedir. Sözleşme yapma mecburiyeti, ancak kanunla öngörülebilir.
Fiili tekel durumunda bulunan özel kişilerden bir eczacı, hekim, fırıncı veya lokantacının sahip oldukları mallarla, arz edecekleri hizmet yönünden, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde bir sözleşme yapma zorunluluğu bulunmadığı ileri sürülebilir. Ancak bu gibi kişilerin haklı bir sebebe dayanmadan sözleşme yapmaktan kaçınmaları, hukuka ve bilhassa ahlâka, dürüstlük kuralına ya da hakkın kötüye kullanılmaması kuralına aykırılık teşkil etmesi halinde sözleşme yapmak yükümlülüğü söz konusu olur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket, çiftçilikle uğraşan davacıların pancar ekimine izin vermeme gerekçesini, bir önceki yıl için imzalanan şeker pancarı üretim sözleşmesinin 14/d maddesinde bulunan "şirket usul ve prensiplerine uymayan, şirket çalışanlarının onurlarını zedeleyici sözlü veya fiili harekette bulunan üreticilerle şirket ileriki yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbesttir." düzenlemesine dayandırmaktadır. Maddede yer alan, şirket usul ve prensiplerinin ne olduğu belirli değildir. Diğer bir anlatımla, sözleşmenin bu hükmü muğlak ve müphem ifadeler içermektedir. Her ne kadar, davalı şirketin yönetim kurulu üyesinin şikayeti üzerine davacılardan Bekir hakkında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakaret ve iftira suçu nedeniyle kovuşturma başlatılmış ise de, şüpheliye isnat edilen hakaret ve iftira suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığı, şüphelinin asılsız bir isnatla müşteki aleyhinde adli ve idari soruşturma başlatmadığı, suça konu paylaşımlarda bir suç unsuruna rastlanmadığı, bu paylaşımların ağır eleştiri ve kaba sözden ibaret olduğu gerekçesiyle, 08/03/2017 tarihli ve 2017/5757 nolu kararla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, müştekinin işbu karara vaki itirazı sulh ceza mahkemesi tarafından reddedilerek kesinleşmiştir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; tekel konumunda olan davalı şirketin, sözleşme yapmama yönündeki davranışının hakkın ve hakim durumun kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 21/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.