Esas No: 2022/1288
Karar No: 2022/3914
Karar Tarihi: 21.04.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/1288 Esas 2022/3914 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/1288 E. , 2022/3914 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 46.HUKUK DAİRESİ
DAVALILAR :
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne, deliller toplanarak esas yönünden yargılama yapılması hususunda dosyanın kararı veren İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin reddine dair ek kararın temyiz edildiği anlaşılmakla, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalıların sahibi ve donatanı oldukları Posphorus King isimli ve ... gemide baş mühendis olarak çalışmak üzere 21.06.2016 günlü gemi adamı iş akdini imzaladığını, sözleşmenin 6 aylık olduğunu, davalıların buna rağmen hiç bir sebep göstermeden 06.09.2016 günü işine son verdiklerini, bu nedenle davalılardan TBK. madde 438 gereğince 3,5 aya tekabül eden ücret alacağını ve izin ücretini(bir aylık ücret) istemek zorunluluğunun doğduğunu, toplamda 31.500 USD alacağından şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000 USD alacağının, 3095 sayılı yasa gereğince USD’ye uygulanan en yüksek yıllık mevduat faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini, alacağının temini için gemi üzerinde kanuni rehin hakkına hükmedilmesini istemiştir.
Davalılar vekili; ... San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne doğrudan husumetin yöneltilmesinin mümkün olmadığını, husumet itirazları saklı kalmak üzere, hizmet sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedildiğini, davacının taleplerinin sözleşmeye ve kanuna aykırı olduğunu, davacıya ödemelerinin yapıldığını, davacının her hangi bir alacağının bulunmadığını, davacının işvereni zarara uğrattığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; “...Davacının Baş Mühendis sıfatı ile gemi adamı olduğu, 1 nolu davalının sahibi olduğu ve 2 nolu davalının donatan olarak işlettiği ... isimli ve ... gemide çalışmak üzere 21.06.2016 tarihinde gemi adamı iş akdi imza edildiği, geminin kurumsal işleteni ise 2 numaralı davalı ... San. Ve Tic. Ltd. Şti. olduğu, yapılan sözleşme 6 aylık olduğu halde davalılar tarafından sebep gösterilmeksizin 06.09.2016 tarihinde davacının işine son verilerek Mersin Limanında gemiden çektikleri, davacı ve davalı tanık beyanları arasında çelişkiler mevcut ise de davacının tecrübeli bir personel olduğu, davalı tarafın iddia ettiği gemiye ve personele zarar verecek işleri yapmayacağı kanaati mahkememizde oluştuğundan davalı tarafın tanıklarına itibar edilmeyerek davacı tanıklarının beyanlarının doğru olduğu anlaşıldığından davacı tanıklarının beyanlarına değer verilmesi gerektiği, bu durumda davacının haksız olarak iş akdinin feshedildiği, alınan 06.11.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının toplam alacağının 26.800 Dolar olarak hesaplandığı, bütün bu sebeplerle davacının davasının ıslah dilekçesi dikkate alınarak 26.800.USD’nin 01.12.2016 dava tarihinden itibaren kamu bankalarınca USD’ye verilen en yüksek yıllık faiz oranı ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ... gemisi üzerinde davacı lehine kanuni rehin hakkı tesisine karar vermek gerekmiş” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf yoluna müracaat edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; “...Davalılar haksız fesih yapmadıklarını savunmaktalar ve savunmalarına esas dinlettikleri gemi çalışanlarından kaptanın açık beyanı ve talebi üzerine işten çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Davalılar cevap dilekçesi ekinde jurnal kayıtlarını yansıtan kaptan raporu ve diğer tutanakları ibraz etmişler, davalı tanıkları bu tutanaklara paralel ifadeler vermişlerdir. Kaptanın önderliğinde, liman başkanlığınca her sahifesi imzalanan deftere gemide olan hadiselerin de günlük olarak kayıt edileceği mevzuat gereğidir. Kaptanın ise gemi adamları üzerinde inzibati yetkisi bulunmaktadır. Bu yüzden tutanaklara geçilmiş hususların aksinin davacının gemide çalışmayan tanıklarının beyanlarına üstünlük tanınarak karar verilmesi doğru olmamıştır. TBK'nın 438/2 maddesine göre de geri kalan süredeki ücretin hesabı bakımından, davacının başka bir işte çalışamadığını ispatlaması gerektiği, ayrıca çalışmamaktan dolayı tasarruf ettiği yemek ücreti vs gibi bir kısım bedelin düşülüp düşülmeyeceği de tespit olunmalıdır. Ayrıca kabule göre de; dava; kısmı dava olarak açıldığından artırılan kısım için faizin ıslah tarihinden yürütülmesi gerekir iken yazılı şekilde hüküm altına alınan tüm alacak miktarına dava tarihinden faiz yürütülmesi isabetli görülmemiştir. Davacının bakiye alacaklarına uygulanan faiz bakımından ise; 3095 sayılı yasanan 4/a maddesine göre devlet bankalarının yılık döviz cinsinden "mevduata" uygulanan faiz olması gerekirken yazılı şekilde karar tesisi yerinde görülmemiştir. Bu itibarla, davalılar vekillerinin istinaf taleplerinin kabulü ile, HMK 353-1-a-6 maddesi gereğince İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine kesin olarak” karar verilmiştir.
Bölge adliye mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen ek karar ile temyiz edilen kararın HMK’nın 353/1.a-6 maddesi gereğince kesin olarak verildiği gerekçe gösterilerek, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; bölge adliye mahkemesince verilen ek karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- İstinaf, bir işe yeniden başlamak, yeniden ele almak anlamına gelir.
İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta yeniden görülmesi ve yeniden hükme bağlanması esasına dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tabi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi istisnai hâllerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkan veren hükümler bulunmaktadır. Böylece geniş istinaf sistemi doğru karar verilmesi amacına öncelik verirken dar istinafın usul ekonomisini daha fazla gözettiğini söylemek mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (..., A.C.; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 25-26).
İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin ilk hâlinde; “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” hükmü yer almakta iken;
7035 ve 7251 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler sonucu 353 üncü madde; “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a)Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi, esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.
"İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188)."
Bu nedenle madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.
Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemelerinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya "kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi" gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.
Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarından birisi ile ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır.
Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.
Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtay'ın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, ..., C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).
Doktrinde ayrıca; Yargıtayın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, ..., C. 15, S. 43, s. 454).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hizmet akdinden kaynaklanan alacak istemiyle açılan davanın görüldüğü ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin tamamının toplanarak değerlendirildiği ve davacının tecrübeli bir personel olması, davalı tarafın iddia ettiği gibi gemiye ve personele zarar verecek işleri yapmayacağı kanaati oluşması karşısında davalı tarafın tanıklarına itibar edilmeyerek davacı tanıklarının beyanlarının doğru olduğu anlaşıldığından davacının haksız olarak iş akdinin feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; davalıların haksız fesih yapmadıklarına dair savunmalarına esas dinlettikleri gemi çalışanlarından kaptanın açık beyanı ve talebi üzerine davacının işten çıkarıldığının anlaşılması ve cevap dilekçesi ekinde jurnal kayıtlarını yansıtan kaptan raporu ve diğer tutanakları ibraz etmiş olmaları, davalı tanıklarının bu tutanaklara paralel ifadeler vermeleri ve kaptanın önderliğinde liman başkanlığınca her sahifesi imzalanan deftere gemide olan hadiselerin de günlük olarak kayıt edileceğinin mevzuat gereği olduğundan tutanaklara geçilmiş hususların aksinin davacının gemide çalışmayan tanıklarının beyanlarına üstünlük tanınarak karar verilmesi doğru olmadığından, TBK'nın 438/2. maddesine göre geri kalan süredeki ücretin hesabı bakımından, davacının başka bir işte çalışamadığını ispatlaması gerektiği, ayrıca çalışmamaktan dolayı tasarruf ettiği yemek ücreti vs gibi bir kısım bedelin düşülüp düşülmeyeceği de tespit edilmeli gerekçesiyle HMK'nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi uyarınca taraf delilleri toplanarak karar verilmesi gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davada toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve (bu hüküm ile uyum sağlanması ve kanunun bütünlüğünün korunması amacıyla) aynı Kanun’un 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davacı tarafın temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 18/01/2022 tarihli ek kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Davacı tarafın esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünüldüğünden, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde eksik delillerin toplanılması
suretiyle yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bölge adliye mahkemesinin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 21/04/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.