Esas No: 2021/4374
Karar No: 2022/3936
Karar Tarihi: 21.04.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/4374 Esas 2022/3936 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/4374 E. , 2022/3936 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ :
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen muarazanın giderilmesi ve tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; çiftçi üyesi olduğu davalı şirket ile her yıl yenilenen sözleşmeleri imzalayarak kendisine tanınan kota miktarı kadar pancar ekimi yaptığını, 2014 yılı kota dağılımında davalı şirketin sözleşme imzalamaktan kaçınarak pancar ekimi kotası vermediğini, bu durumun nedenini sorduğu davalı şirketin 28/03/2014 tarihli yazısı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2011/2 sayılı inceleme raporu ile hakkında başlatılan soruşturma neticesinde kamu davasının açıldığı, ayrıca hakkında özel yetkili ceza mahkemesinde başka bir suç nedeni ile dava açıldığı, bu nedenle sözleşme imzalanmadığını bildirdiğini, davalı şirketin haksız ve tek taraflı olarak pancar ekim kotası vermemesi ve ekim yapmalarını engellenmesi karşısında telafisi mümkün olamayacak ölçüde zarara uğradığını ileri sürerek; davalı şirket tarafından yeni dönemde ... ... kotası verilmeyerek yaratılan muarazanın giderilmesini ve kota verilmemesi nedeniyle oluşan zararının tazminini talep etmiştir.
Davalı; sözleşme yapma serbestisi karşısında kendisinin sözleşme yapmaya zorlanamayacağını, davacı ile imzaladığı bir önceki sözleşmenin 14. maddesinin (d) bendinde şirketin usul ve prensiplerine uymayan üreticiler ile gelecek yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğunun kararlaştırıldığını, ayrıca Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2011/2 sayılı inceleme raporunda; 2010 yılında adlarına sahte pancar ekim raporu düzenlenen ve şirkete karşı ... ... üretim sözleşmesine imza atmak suretiyle taahhüt altına giren fakat almış oldukları kotaları başkalarına kullandıran kişilerle sözleşme yapılmaması hususunda talimat verildiğini, anılan rapor nedeniyle yürütülen soruşturma sonucunda davacının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında dolandırıcılık suçu nedeniyle açılan davanın yargılamasının devam ettiğini, davacının başka ürünler ekebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; taraflarca 2010 yılında imzalanan ... ... üretim sözleşmesinin 14. maddesinin (d) bendinde şirketin usul ve prensiplerine uymayan üreticiler ile gelecek yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğunun kararlaştırıldığı, sözleşme özgürlüğü ilkesi gereğince geçerli olan bu hükmün taraflarını bağladığı, davada yaklaşık beş yıldır ceza mahkemelerinde görülen davaların sonucunun beklendiği, gerek makul sürede yargılanma hakkı gerek sözleşmenin açıklanan hükmü uyarınca davalı şirketin sözleşme yapmaya zorlanamayacağı, ayrıca davalı şirketin sözleşme yapılmaması hususunda müfettişler tarafından talimatlandırıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasında davalının katılan davacının sanık olarak yer aldığı davanın ağır ceza mahkemesinde görüldüğü, yine davacı hakkında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı müfettişi tarafından düzenlenen inceleme raporu bulunduğu hususları birlikte dikkate alındığında, davalının davacıyla sözleşme yapmama noktasında takdir hakkının bulunduğu, davalının sözleşme yapmaması yönündeki iradesinin hakkın ve hakim durumun kötüye kullanılması olarak nitelenemeyeceği gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sonlandırılması ve bu suretle davacı adına ... ... satımına ilişkin kota ayrılmaması şeklinde yaratılan muarazanın hukuka aykırı olması nedeniyle giderilmesi ile uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasında belirli yıllarda yenilenerek imzalanan ... ... üretim sözleşmeleriyle, davacının belirlenen kotalarda ... ... üretimi yaparak davalı şirkete teslim etmeyi, davalı şirketinde karşılığında belirlenen ücreti ödemeyi taahhüt ettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında 2010 yılında imzalanan sözleşmenin 14/d maddesinde; şirketin, usul ve prensiplerine uymayan, şirket çalışanlarının onurlarını zedeleyici sözlü ya da fiili harekette bulunan üreticiler ile ileriki yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğu, yine sözleşmenin 14/a maddesinde, pancarın teslim edilmemesi veya eksik teslim edilmesi halinde şirketin bu üreticilerle gelecek yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduğu hususları kararlaştırılmıştır.
Davacı tarafın sözleşmenin imzalanmaması üzerine yaptığı başvuru nedeniyle davalı şirket tarafından gönderilen 28/03/2014 tarihli yazıda; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının inceleme raporunda şirkete karşı art niyetli tutum içerisinde bulunan kişilerle ... ... üretim sözleşmesinin düzenlenmemesi hususunda şirketin talimatlandırılması hususuna yer verildiği, ayrıca gerek bu rapor üzerine başlatılan soruşturma neticesinde açılan ceza davasının, gerek özel yetkili ceza mahkemesinde görülen ceza davasının devam ettiği, bu nedenlerle 2014/2015 yılında pancar üretimi sözleşmesi yapılmayacağının bildirilmiştir. Davacı, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmamasına rağmen pancar üretimi sözleşmesi yapılmayacağına dair karar alınmak suretiyle çiftçilik faaliyetlerinin sona erdirilmesinin hukuka uygun olmadığını ileri sürmüştür.
Bu aşamada, sözleşme özgürlüğüne ilişkin genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır:
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Türk Borçlar Kanunu'nun 26. maddesinde öngörülen sözleşme özgürlüğü (akit serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak irade özerkliği (sözleşme hürriyeti) prensibi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 48. maddesinde teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya kendine özgü sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına haizdirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsar.
Sözleşme özgürlüğü kuralı, sözleşmeyi kurma ve değiştirme özgürlüğü kadar sözleşme ile bağlı kalmama özgürlüğünü de içerir.
Sözleşme özgürlüğü kuralının istisnasını "sözleşme yapma mecburiyeti" veya "sözleşme yapma yükümlülüğü" oluşturur. Piyasa ekonomisinin hâkim olduğu hukuk sistemlerinde, sözleşme özgürlüğünden doğabilecek bazı sakıncalı durumlara ve özellikle de ekonomik gücün kötüye kullanılmasına engel olmak amacıyla sözleşme yapma mecburiyeti kabul edilmiştir. Tekelci ekonomik güçlerin haksız kazançlarını veya bu güçlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bir dereceye kadar bu dengesizlik ve haksızlığı düzeltmek için işletme ve kuruluşlara tekel mahiyetindeki madde ve hizmetleri talep eden fertlerle sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiştir.
Sözleşme yapma mecburiyeti, bazı kişi, kuruluş ve kurumların hukuk düzeninde hak sahibi sayılan kişilerin talebi üzerine bunlarla belirli bir sözleşmeyi yapma yükümlülüğünü ifade eder. Sözleşme yapma mecburiyetinin mevcut olduğu hallerde, sözleşmeyi yapmaktan kaçınma, hukuka aykırı bir davranış oluşturur. Böyle bir kaçınmaya karşı iki türlü yaptırım uygulanabilir. İstenilen sözleşmeyi yapmaktan kaçınan kişi, kuruluş ve kuruma karşı ya aynen ifa davası açılarak sözleşmenin yapılması sağlanır. Ya da onun aleyhine tazminat davası açılarak uğranılan zararın tazmini istenebilir.
Özel hukuk ilişkilerini düzenleyen kanunlarda sözleşme özgürlüğü kural, sözleşme yapma mecburiyeti istisnai niteliktedir. Sözleşme yapma mecburiyeti, ancak kanunla öngörülebilir.
Fiili tekel durumunda bulunan özel kişilerden bir eczacı, hekim, fırıncı veya lokantacının sahip oldukları mallarla, arz edecekleri hizmet yönünden, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde bir sözleşme yapma zorunluluğu bulunmadığı ileri sürülebilir. Ancak bu gibi kişilerin haklı bir sebebe dayanmadan sözleşme yapmaktan kaçınmaları, hukuka ve bilhassa ahlâka, dürüstlük kuralına ya da hakkın kötüye kullanılmaması kuralına aykırılık teşkil etmesi halinde sözleşme yapmak yükümlülüğü söz konusu olur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket, çiftçilikle uğraşan davacının pancar ekimine izin vermeme gerekçesini, sözleşme özgürlüğü ilkesine ve bu bağlamda taraflar arasında 2010 yılı için imzalanan ... ... üretim sözleşmesinin 14/d maddesinde bulunan "şirket usul ve prensiplerine uymayan, şirket çalışanlarının onurlarını zedeleyici sözlü veya fiili harekette bulunan üreticilerle şirket ileriki yıllarda sözleşme yapıp yapmamakta serbesttir." düzenlemesine dayandırmaktadır. Maddede yer alan, şirket usul ve prensiplerinin ne olduğu belirli değildir. Diğer bir anlatımla, sözleşmenin bu hükmü muğlak ve müphem ifadeler içermektedir. Diğer taraftan, özel yetkili ağır ceza mahkemesinde açılan davada sanık olarak yargılanan davacının beraatine dair verilen karar, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş, müfettiş raporu üzerine davacı hakkında açılan diğer davanın ise derdest olduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; tekel konumunda olan davalı şirketin, sözleşme yapmama yönündeki davranışının hakkın ve hakim durumun kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 21/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.