1. Hukuk Dairesi 2017/306 E. , 2020/778 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istekli dava sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..."un tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...’in maliki olduğu dava konusu 213, 117, 35, 54, 86, 87, 91, 648, 452, 1007, 1120, 931, 933, 191, 192, 376, 377, 1085, 856 parsel sayılı taşınmazların tamamını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak, dava dışı oğlu Sadettin’den olma torunu davalıya satış yolu ile temlik ettiğini, davalının alım gücü bulunmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiştir.
Davalı, satış işlemlerinin gerçek ve bedeli mukabilinde olduğunu, alım gücü bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile iptal tescile karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1927 doğumlu mirasbırakan ...’in 13.04.2013 tarihinde ölümü üzerine davacı kızı ... ile dava dışı oğlu ...’in mirasçı kaldıkları, davalı ...’in ise mirasbırakanın dava dışı oğlu ...’den olma torunu olduğu, dava konusu 856, 1085, 377, 192, 54, 933, 1120, 1007, 87, 648, 91 parsel sayılı toplam 11 parça taşınmazın mirasbırakan ...’nın eşi ... adına kayıtlı iken 30.12.2002 tarihinde 2/8’er payının mirasbırakan, 3/8’er payının davacı ile dava dışı ... adlarına intikal ettiği ve aynı tarihli taksim işlemiyle bu taşınmazların tamamının dava dışı oğul ... adına tescil edildiği, dava dışı ...’in de bu 11 parça taşınmazı 06.07.2006 tarihinde davalı oğlu ...’e satış yoluyla temlik ettiği; dava konusu 931 parsel sayılı taşınmazın dava dışı 3. kişiler adına kayıtlı iken dava dışı ...’in bu taşınmazı 08.09.1975 ve 06.03.1979 tarihlerinde satış yoluyla 3. kişilerden edindiği ve taşınmazı 06.07.2006 tarihinde davalı oğlu ...’e satış yoluyla temlik ettiği, bu taşınmazın mirasbırakanla ilgisi bulunmadığı, dava konusu 117 parsel sayılı taşınmazın dava dışı 3. kişi adına kayıtlı iken dava dışı ...’in 28.05.1996 tarihinde dava dışı kişiden satış yoluyla edindiği ve 06.07.2006 tarihinde davalı oğlu ...’e satış yoluyla temlik ettiği, bu taşınmazın da mirasbırakanla ilgisi bulunmadığı; dava konusu 452, 213, 376, 191 parsel sayılı toplam 4 parça taşınmazın mirasbırakan ...’nın annesi ... adına kayıtlı iken 18.08.1998 tarihli intikal işlemiyle 1/5’er paylarla mirasbırakan ve kardeşleri adına tescil edildiği ve aynı tarihli bağış ve birleştirme işlemiyle bu taşınmazların tamamının mirasbırakan ... adına tescil edildiği, mirasbırakanın da 31.01.2003 tarihinde ölünceye kadar bakma şartıyla bu taşınmazları dava dışı oğlu ...’e, adı geçenin de 06.07.2006 tarihli satış işlemiyle davalı oğlu ...’e temlik ettiği; dava konusu 86 ve 35 parsel sayılı toplam iki parça taşınmazın da yine mirasbırakan ...’ya ve kardeşlerine annesi ...’den 1/5’er paylarla 18.08.1998 tarihinde intikal ettiği ve aynı tarihli bağış ve birleştirme işlemiyle bu taşınmazların tamamının mirasbırakan ... adına tescil edildiği ve mirasbırakanın da bu iki parça taşınmazı 06.07.2006 tarihinde davalı torunu ...’e satış yoluyla temlik ettiği, eldeki davada mahkemece dava konusu bütün taşınmazlar bakımından temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle iptal tescile karar verildiği, temyiz aşamasında davalı tarafça sunulan ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/544 Esas 2016/700 Karar sayılı 15.11.2016 tarihli kararına göre, mirasbırakan ...’nın kızkardeşi olan ...’nin mirasçıları tarafından açılan iptal tescil istekli davada eldeki davanın da konusu olan 35, 86, 191, 213, 376, 452 parsel sayılı taşınmazlar bakımından iptal tescile karar verildiği, kesinleşme şerhi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; dosya içeriği ve toplanan delillere göre, mirasbırakanın davalı torununa satış yoluyla temlik ettiği dava konusu 35 ve 86 parsel sayılı iki parça taşınmaz bakımından temlikin muvazaalı olduğu saptanarak davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı ...’in bu iki parça taşınmaz bakımından esasa ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Ne var ki; mirasbırakanın dava dışı oğlu ...’e taksim yoluyla ve ondan da davalı torunu ...’e satış yoluyla geçen dava konusu 856, 1085, 377, 192, 54, 933, 1120, 1007, 87, 648, 91 parsel sayılı toplam 11 parça taşınmaz bakımından muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı, dava konusu 931 ve 117 parsel sayılı iki parça taşınmazın da mirasbırakanla ilgisi bulunmadığı gözetilerek anılan taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Öte yandan; dava konusu 452, 213, 376, 191 parsel sayılı toplam 4 parça taşınmazın 31.01.2003 tarihinde ölünceye kadar bakma şartıyla mirasbırakan ...’dan dava dışı oğlu ...’e, ondan da 06.07.2006 tarihinde satış yoluyla davalı torunu ...’e geçtiği gözetildiğinde bu taşınmazlar bakımından temlikin mirasbırakanın geride kalan mal varlığına oranının ve makul sınırda kalıp kalmadığının saptanması, tanıkların yeniden dinlenerek ölünceye kadar bakma sözleşmesinin muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekirken değinilen hususların göz ardı edilerek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.
Davalının değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.