20. Hukuk Dairesi 2017/7125 E. , 2018/946 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede 1981 yılında yapılan tapulama sırasında ... Köyü, 494 parsel sayılı 21.700,00 m² yüzölçümündeki taşınmaz, 1937 tarih 78 numaralı vergi kaydının miktar fazlası olarak Hazine adına tarla niteliğiyle tespit edilmiş, itiraz üzerine 30.07.1993 tarih 1991/375 sayılı komisyon kararı ile Hazine adına yapılan tespitin iptali ile parselin davalı ... adına tespitine karar verilmiş ve bu kararın itirazsız kesinleşmesi üzerine 04.10.1994 tarih, 5431 yevmiye numarasıyla davalı ... adına tapuya tescil edilmiştir.
Davacı Hazine vekili 29.07.1999 havale tarihli dilekçesiyle, dava konusu 494 sayılı parselin fundalık orman niteliğinde olduğu iddiasıyla, davacı adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tescili isteğiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır.
Asliye hukuk mahkemesince 20.09.2002 gün ve 1999/421 – 2002/504 sayılı kararla, davanın reddine karar verilmiş, davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/03/2004 tarih ve 2004/2241 - 2004/2332 sayılı kararı ile hüküm bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “yörede orman kadastro çalışması yapılmamıştır. 1981 yılında yapılan genel arazi kadastro çalışmalarında dava konusu olan 494 parsel ile birlikte dava dışı 459 parsele 1937 tarih 78 nolu vergi kaydı uygulanmıştır. Söz konusu vergi kaydı dosyada bulunmadığı gibi özel idare müdürlüğü tarafından da yıprandığı belirtilerek çıkartılamadığı anlaşılmıştır. Dava konusu olan taşınmaza ilişkin kadastro komisyon kararında bu taşınmaz ile 459 parsele uygulanan 78 nolu vergi kaydının bir hududunun "fundalık" olduğu resmi kayıtlara geçmiş bulunmaktadır. Esasen bu vergi kaydı ile dava konusu taşınmazın kuzeyinde yer alan dava dışı 459 parsel sayılı taşınmaz vergi miktarı ile sınırlı olarak davalı gerçek kişiye bırakılmış olup, dava konusu olan 494 parselin üç tarafı ormanla çevrilidir ve vergi miktarı aşılarak, huduttaki ormanlık alana girilerek dava konusu olan taşınmazın ormandan açıldığı belirgindir. Başka bir dayanak kaydı mevcut değildir. Üç tarafı ormanla çevrili olan ve dayanak vergi kaydında fundalık olarak geçen taşınmazın orman olarak kabulü gerekir. Tapu ve zilyetlik yolu ile ormandan yer kazandıran 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K.. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu gözönüne alındığında, tamamen orman içinde kaldığı belirgin olan 494 nolu dava konusu parselin zilyetlik yolu ile kazanılmasına olanak yoktur. Bu durumda Hazinenin açtığı davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın orman olarak tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken zilyetlik yolu ile kazanımdan söz edilerek özel mülk niteliğinde tapuya tescili yoluna gidilmesi usul ve kanuna aykırıdır.” denilmiştir.
Bozma sonrasında asliye hukuk mahkemesince 19.09.2006 gün ve 2004/514 – 2006/211 sayılı kararla, her ne kadar Yargıtay bozma kararında yörede orman kadastro çalışması yapılmadığı belirtilmiş ise de, yörede 11.04.2004 tarihinde ilan edilen orman tahdidi bulunduğu ve bu tahditte dava konusu taşınmazın tahdit dışında bırakıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 01/11/2011 tarih ve 2011/8568 – 2011/12369 sayılı kararı ile hüküm ikinci kez bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “mahkemece, Dairenin bozma kararından sonra bozma kararına uyulup uyulmayacağı konusunda bir karar verilmemiş ise de, dosya içeriğinden, yargılamanın devamı sırasında, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede orman kadastrosunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Davanın varlığı orman tahdidinin kesinleşmesini önler. Bu durumda davanın orman sınırlandırmasına itiraza dönüştüğünün kabulü gerekir. O halde, 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 11. madde hükmü gözetilerek, uyuşmazlığın çözümünde kadastro mahkemesi görevlidir. Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında resen gözetilmelidir.
O halde mahkemece yapılacak iş; davanın tescil bölümünü elde tutarak orman kadastrosuna itiraz bölümü yönünden ise kadastro mahkemesinin görevli olduğundan söz edilerek görevsizlik kararı vermek ve dava konusu taşınmazın orman niteliğinin saptanması bakımından kadastro mahkemesinin vereceği kararın kesinleşmesini beklemek, ondan sonra tescil istemi yönünden doğacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” denilmiştir.
Asliye hukuk mahkemesince bozma ilamına uyularak orman tahdidine itiraz yönünden dosya tescil davasından tefrik edildikten sonra 26.09.2012 gün ve 2012/470 – 2012/442 sayılı kararla mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Orman tahdidine itiraz davası yönünden dosya kendisine görevsizlik kararı ile gelen kadastro mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne ve Uzunalıç köyü, 494 sayılı parselin orman tahdit haritası kapsamı içinde bırakılmasına (alınmasına) ve haritasının bu şekilde düzeltilmesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, orman sınırlamasına itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden sonra 11.10.2004 tarihinde ilan edilen ve eldeki davaya konu taşınmaz yönünden kesinleşmeyen orman kadastrosu bulunmaktadır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna ve kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince davalıdan onama harcı alınmasına yer olmadığına ve alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 13/02/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.