4. Hukuk Dairesi 2016/12458 E. , 2019/1463 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı-karşı davalı ... Duman vekili Avukat ... tarafından, davalı-karşı davacı ... aleyhine 20/08/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl ve karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Davalı-karşı davacının asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı-karşı davalı, davalının dava dışı eşin evli olduğunu bilmesine rağmen onunla birliktelik yaşayarak evliliğinin bitmesine neden olduğunu, bu durumun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı-karşı davacı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, haksız eylemden dava dışı eş ile davalının birlikte sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. - 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
2-Davacı-karşı davalının karşı davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Karşı dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı-karşı davacı karşı dava dilekçesi ile, evliliğin iki kişi arasında kurulan bir akit olduğunu, davacı ile dava dışı eşi arasında görülen boşanma davasında kendisiyle ilgili yasa dışı elde edilen görüntülerin hukuka aykırı şekilde ifşa edilerek özel hayatının ihlal edildiğini, bu durumun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, davacının eylemlerinin davalının özel hayatını ihlal ettiği gerekçesiyle karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Somut olayda ise; davacının dava dışı eşine kendisini aldattığı iddiasıyla boşanma davası açtığı, yargılama sırasında bu durumun ispatı için mahkemeye ...... paylaşım sitelerinden elde edilen mesajların delil olarak sunulduğu, ayrıca davacının bu görüntüleri ve yazışmaları hukuka aykırı şekilde paylaşarak özel hayatın ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü, davalı hakkında bilişim sistemine hukuka aykırı girme ve orada kalma, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek suçlarından kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı-karşı davalı eşi ile arasındaki boşanma davasında mahkemeye ...... paylaşım sitelerinden elde edilen mesajları delil olarak sunmuştur. Gerçekte var olan ve Davacı-karşı davalı tarafından üretilmeyen bu delillerin, boşanma davasında ileri sürülen vakıaların ve iddiaların ispatı için kullanılmasında somut olayın özelliği gözetildiğinde hukuka aykırılık yoktur. Dolayısıyla davacı-karşı davalının bu eylemi ile davalının özel hayatının ihlal edildiği söylenemez. Öte yandan, belirtilmelidir ki, davalı-karşı davacı, davacı-karşı davalının anılan içerikleri boşanma davası dışında ifşa ettiğini ve yaydığını da kanıtlayamamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece, davalı-karşı davacının özel hayatın ihlal edildiği iddiası ispatlanamadığından karşı davanın tümden reddedilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (1) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle ise davacı-karşı davalı yararına BOZULMASINA ve temyiz eden taraflardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/03/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.