
Esas No: 2017/10045
Karar No: 2018/1028
Karar Tarihi: 15.02.2018
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/10045 Esas 2018/1028 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 30/01/2018 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davalı Hazine vekili Av. Melahat Alaftan, ... vekili Av. ... ile davacı ... vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 11.06.2010 tarihli dava dilekçesi ile, davacının Beykoz ilçesi, Anadolu Kavağı Mahallesi,... Yolu Mevkinde bulunan, 391 ada 6 ve 7 parsel, 426 ada 10 parsel sayılı taşınmazlarda pay sahibi olduğunu, bu payları çok sayıdaki devir işlemi ile kadastral tapu maliklerinden satın aldığını, taşınmazların tapu sicilinin, Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/06/1958 tarihinde kesinleşen 1957/237-1958/224 sayılı kararı ile oluştuğunu, 36 yıl sonra Orman Genel Müdürlüğü tarafından Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/56-2007/238 sayılı tapu iptali ve tescil davası sonucunda verilen kararla, bilirkişi raporunda gösterilen 391 ada 6 parsel sayılı taşınmazın (B), (C) ve (D) ile gösterilen toplam 2.304,73 m2 kısmının ve 7 parsel sayılı taşınmazın (B), (C) ve (D) ile gösterilen toplam 46.746,84 m2 kısmının, 426 ada 10 parsel sayılı taşınmazın (D), (F) ve (G) ile gösterilen toplam 665.972,25 m2 kısmı olmak üzere toplam 715.023,82 m2 alanının tapu kaydının iptali ile orman niteliği ile Hazine adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, 13.914,98 m2 alan yönünden yerel mahkeme tarafından müvekkil lehine karar verildiğini, bozmadan sonra Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/219 Esasına kayıt edilen davanın bozulan bölümler yönünden devam ettiğini, 6 parsel sayılı taşınmazda sahip olduğu 129137/168000 payına isabet eden ve tapusunun iptaline karar verilen 1.771,58 m2; 7 parsel sayılı taşınmazda sahip olduğu 79453/168000 payına isabet eden ve tapusunun iptaline karar verilen 22.108,19 m2 ve 10 parsel sayılı taşınmazda sahip olduğu 507513/552860 payına isabet eden ve tapusunun iptaline karar verilen 611.347,49 m2 alan olmak üzere toplam 635.227,26 m2 alan karşılığında 635.227.260,00 TL maddi tazminatın fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 200.000,00 TL kısmının davalıdan faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesini dava ve talep etmiş 17/06/2010 tarihli ıslah dilekçesi ile davayı ıslah ederek, 233.670,00 TL kısmın harcını yatırmıştır.
Mahkemece davacının taşınmazları 1990-1995 yılları arasında tapu siciline güvenle satın aldığını iddia etmişse de; bu kadar uzun süren devirler sırasında orman olduğunu bilmediğini, iyiniyetli olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle 25.11.2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmekle bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.06.2014 gün ve 2014/2177-18318 sayılı bozma kararı özetle; " Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.1958 gün 1957/237-1958/224 sayılı kararı ile şahıslar adına tescil edildiği, peyderpey satış yoluyla da 1990-1995 yılları arasında bir kısım paylarının davacıya geçtiği, taşınmazların bir bölümünün orman sınırları içerisinde kaldığından Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.07.2007 gün 1996/56 - 2007/238 sayılı kararı ile davacıya ait tapu kaydının iptaline ve orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın 18.06.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nun sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almakta olup, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün teşkil ettiğinden, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK."nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada, Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü; sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür.
Açıklanan nedenlerle; davacının, üzerinde orman olduğuna dair hiçbir şerh ve kısıtlama bulunmaksızın 1990-1995 yılları arasında tapuda yapılan resmi işlemle satın aldığı taşınmazın tapu kaydının, sonradan orman olması nedeniyle iptal edilmesi üzerine açılan davada, TMK"nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğu nazara alınarak işin esasına girilip, 6292 sayılı Kanunun 7. maddesi de değerlendirilerek, davacının zararı belirlenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle talebin reddine karar verilmiş olması isabetsizdir." şeklindedir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kabulüne, 233.670,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm müdahillik talebi reddedilen ... ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
1. Müdahillik talebi reddedilen ... vekilinin temyiz itirazları bakımından; davacı ile düzenlenen 01.06.1990 tarihli adi ortaklık sözleşmesi ile çekişmeli 426 ada 10 parselin yatırım amacıyla değerlendirilmesinin kararlaştırıldığı, dolayısıyla davacı tarafından elde edilecek tazminatın ortaklığa ait olduğu iddiasıyla, ortaklık payının tespiti ve korunması istemiyle müdahil olma taleplerinin; mahkemece reddedildiği, 23.12.2015 tarihli ara kararın usulüne uygun olmadığı iddiasıyla asıl kararla birlikte hüküm temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 65. maddesindeki düzenleme gereğince; bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabileceği, yine TBK"nın 620/1 maddesine göre; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmek amacıyla adi ortaklık sözleşmesi yapabileceği, adi ortaklık sözleşmesinin geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmadığı açıktır, ancak; taşınmaza ilişkin adi ortaklık sözleşmesinin tapuya şerh edilmedikçe şahsi hak niteliğinde bulunduğu, müdahil olmak isteyen tarafından İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde ortaklığın feshi amacıyla açılmış bir davanın da olduğu ve şahsi hakkın bu davada ileri sürülebilme imkanının bulunduğu anlaşıldığına göre, 23.12.2015 tarihli ara kararla müdahil olma isteminin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre; temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarına gelince; mahkemece bozma kararına uyulmakla birlikte bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; çekişmeli taşınmazların arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek ve tapu iptal kararının kesinleştiği tarih itibarıyla değerlendirme yapan bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle, yazılı şekilde tazminata hükmedilmiştir. Ancak; çekişmeli taşınmazlardan 6 parsel tapu kaydında çalılık ve bahçeli ev; 7 parsel çalılık ve hane; 10 parsel de tarla, dağ niteliği ile kayıtlı olup, dosya kapsamından, 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazların 1/5000 ölçekli Üsküdar Boğaziçi Öngörünüm Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri Revizyon Nazım İmar Planına göre “öngörünüm” bölgesinde; 10
- 3 - parsel sayılı taşınmazın “ kısmen öngörünüm, kısmen geri görünüm ve etkilenme” bölgesinde ayrıca askeri alanda kaldıkları ve savunma dışı projelerde belediye başkanlığı onayı ile uygulama yapılabileceği anlaşıldığı halde, bu kısıtlamaların taşınmazın değerine etkisi, taşınmazın arsa mı arazi mi olduğu konusunda mahkemece yeterli araştırma inceleme yapılmaksızın ve kararda da bu konularda hiç bir gerekçe gösterilmeksizin, uzman bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm kurulmuştur. Yasalarımız gereğince kararın gerekçeli olma zorunluluğu vardır. 6100 sayılı HMK"nın "hükmün kapsamı" başlıklı 297. maddesinin (c) bendinde; hükmün “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.” kapsayacağı öngörülmüş olduğuna göre, temyiz edilen hüküm öncelikle bu yönden usul ve kanuna uygun değildir.
Dava TMY"nin 1007. maddesi gereğince Devletin kusursuz sorumluluğuna dayalı tazminat istemi olduğuna göre taşınmazın kişinin hakimiyetinden çıktığı tarih itibariyle değerinin usulüne uygun olarak belirlenmesi ve davacıya ödenmesi gerekir.
Taşınmazın tapu kaydının iptalinin kesinleştiği tarih (18.06.2009) itibariyle gerçek değerinin belirlenmesi için Kamulaştırma Kanununun 15. maddesine göre üçü odalar listesinden ikisi de idare kurulu listesinden seçilmek suretiyle 5 kişiden oluşacak bilirkişi kurulu ile yerinde keşif yapılarak taşınmazın cins ve nevini, yüzölçümünü, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini, varsa vergi beyanını, değerlendirme tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini, ARAZİLERDE, taşınmazın olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini, ARSALARDA, değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini, yapılarda resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hasaplarını ve yıpranma payını ve bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri esas tutularak raporda bütün unsurların cevapları ayrı ayrı açıklanarak taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi gerekir.
Hükme esas alınan 28.04.2015 günlü bilirkişi kurulu harita mühendisi, inşaat mühendisi, ziraat mühendisi ve orman bilirkişisi olmak üzere dört kişiden kurulu olup rapor hüküm kurmaya elverişli değildir.
Tazminat miktarı belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliğinin tespiti olup, arazi niteliğindeki taşınmaz; başka deyişle tarım alanlarında net gelir metodu hesabı; arsa niteliğindeki taşınmazlarda ise emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtayca da kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan meskun yerler içinde yer alması gerekir.
Taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da araştırılmalı, bu hususlar belediye başkanlığından, su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevaplara göre taşınmazın arsa veya arazi niteliği saptanmalıdır.
Yapılan araştırma sonunda tapusu iptal edilen taşınmazın arazi olduğu saptanacak olursa değerinin; taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünler ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelir yöntemine göre hesaplanması ve bedel tespitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle, ilçe tarım müdürlüğü verilerinden de yararlanılarak saptanması; tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu belirlendiği taktirde ise değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği günden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer
biçilmesi gereklidir.
Bu durumda öncelikle yukarıda açıklanan yöntemle taşınmazların niteliği belirlenerek, arsa ise taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal belirleme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre; arazi ise net gelir yöntemine göre ve her halükarda tapu iptal kararının kesinleştiği gün itibarıyla ve iptal tarihindeki davacıların tapudaki hisseleri ile bağlı kalınarak, Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinde açıklanan usulle oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığı ile yeniden değer tespit ettirilmesi, çekişmeli taşınmazların bir bölümünün 1998 yılında yapılan 2/B madde uygulamasında 2/B alanında bırakılması nedeniyle, davacı tarafça 6292 sayılı Kanunun 7. maddesi hükmüne göre idareye yapılmış bir iade başvurusu olup olmadığının; varsa sonucunun araştırılması gerekirken, yetersiz bilirkişi raporlarına göre hüküm kurulması isabetsizdir.
Kabule göre de; çekişmeli taşınmazların kadastro parseli; hükme esas alınan 28.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda emsal taşınmaz olarak gösterilen 792 ada 6 parselin imar parseli olduğu, dolayısıyla emsal karşılaştırması sonucu bulunan metrekare birim fiyatından imar düzenleme ortaklık payı düşülmesi gerektiğinin gözetilmemesi;
Taşınmazların arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek emsal satış yöntemine göre zemin değeri üzerinden tazminata karar verildiği halde; 91.368 TL ağaç varlığı değeri de eklenmek suretiyle fazla bedele hükmedilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle müdahil olmak isteyen ... vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, temyiz harcının istek halinde iadesine,
2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1630,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine 15/02/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.