22. Hukuk Dairesi 2016/10186 E. , 2019/10613 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14/05/2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına vekili Avukat ... ile karşı taraf adına vekili Avukat...geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait lokanta işyerinde garson olarak 01/10/2009-21/10/2013 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı bir sebep olmadan feshedildiğini, tazminat ve işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, aylık ücret, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkiline ait işyerinden başka bir işverene ait işyerinde işe girecek olması sebebiyle kendi isteğiyle ayrıldığını, asgari ücretle çalıştığını, bahşiş iddiasıyla müvekkilinin ilgisi olmadığını, fazla çalışma ve tatil günü çalışması olmadığını, yıllık izinlerini kullandığını, aylık ücretlerinin ödendiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, iş sözleşmesinin feshi noktasında uyuşmazlık vardır.
Dava dilekçesinde, iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmadan işverence feshedildiği iddia edilmiştir. Cevap dilekçesinde ise, davacı işçinin başka bir işverene ait işyerinde işe girecek olması sebebiyle kendi isteğiyle ayrıldığı savunulmuştur.
Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarının incelenmesinden, davacının 22/10/2013 tarihinde davalıya ait işyerinden çıkışının bildirildiği, aynı gün Kırıkkale’de bulunan dava dışı işverene ait işyerinden işe girişinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Davacının kardeşi olan ve aynı işyerinden davacıdan daha önceki bir tarihte ayrılan davacı tanığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiğini ifade etmiştir. Davalı tanığı ise, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmediğini, davacının başka bir işyerinde işe girmek için işten ayrıldığını beyan etmiştir.
Mahkemece, davacı işçinin ödenmemiş bir kısım ücret alacaklarının bulunması sebebiyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği kabul edilerek, kıdem tazminatı hüküm altına alınmış; ihbar tazminatı talebi ise reddedilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-e maddesi uyarınca, dava dilekçesinde, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin yer alması zorunludur. Aynı Kanun’un “taraflarca getirilme ilkesi” başlıklı 25. maddesinde ise, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakimin, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamayacağı düzenlenmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 319. maddesi gereğince, basit yargılama usulüne tabi davalarda, iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla başlar. Aynı Kanun’un 141. maddesi uyarınca ise, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatının bulunması, iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnalarıdır.
6100 sayılı Kanun’un “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlıklı 29. maddesinde, “(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. (2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” hükmü düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasıyla dürüstlük kuralına uygun davranma yükümlülüğü, ikinci fıkrasıyla ise doğruyu söyleme yükümlülüğü getirilmiştir. Birinci fıkra, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde açıklanan dürüstlük ilkesinin, medeni usul kanunundaki görünümüdür. Dürüstlük kuralına aykırılık, işlemin hukuki sonuç doğurmasını engelleyecektir. Doğruyu söyleme yükümlülüğü açısından ise; kanun maddesi gerekçesinde açıklandığı üzere, taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürmeyecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan ve açıklamaların gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hususları da beyan etmesi beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa ilişkin hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu ödeve aykırılık halinde beyanlar mahkemece dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir.
Somut olayda, dava dilekçesinde iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı sebeple feshedildiğine yönelik bir iddia olmamasına rağmen, Mahkemece, ödenmemiş bir kısım ücret alacaklarının bulunması sebebiyle iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenle feshedildiğinin kabul edilmesi, öncelikle taraflarca getirilme ilkesine aykırıdır.
Fesih bir vakıadır. Dava dilekçesinde iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiği ileri sürülmüştür. Dosya kapsamına göre, iş sözleşmesinin işverence feshedilmediği sabittir. Keza bu yön Mahkemenin de kabulündedir. Her ne kadar davacı vekili, bilirkişi raporuna itirazlarını sunduğu 20/05/2015 tarihli dilekçesinde, bir an için davacı işçinin işi terk ettiği düşünülse bile, ödenmemiş aylık ücret, fazla çalışma ile tatil çalışması ücreti alacaklarının bulunması karşısında feshin haklı nedene dayandığının kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; fesih noktasındaki bu beyan vakıa değişikliği niteliğindedir. Ancak, fesih ile ilgili vakıa değişikliği hakkında usulüne uygun bir ıslah işlemi yapılmadığı gibi, karşı tarafın iddianın değiştirilmesine açık muvafakatı da yoktur. Dolayısıyla, işçinin ödenmemiş bir kısım ücret alacaklarının bulunduğu sabit olmakla birlikte, iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı sebeple feshedildiğine yönelik söz konusu beyanın, iddianın değiştirilmesi yasağı karşısında dikkate alınması mümkün değildir. Ayrıca, bu davranış yukarıda açıklanan, 6100 sayılı Kanun’un 29. maddesinde düzenlenmiş dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü de aykırıdır.
Belirtilen sebeplerle, iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı bir sebebe dayanılmadan feshedildiği kabul edilerek, kıdem tazminatı talebinin reddedilmesi gerekirken, aksi yönde kabul ile anılan alacağının hüküm altına alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.