Esas No: 2021/4929
Karar No: 2022/1974
Karar Tarihi: 08.03.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/4929 Esas 2022/1974 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/4929 E. , 2022/1974 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 44.HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı ve davalı ... ...'nın istinaf başvurusunun reddine, davalılardan ... ve ... Turizm Otomotiv ...nin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davalı ... hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşmalı, davalılardan... ve ... tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 08/03/2022 tarihinde davacı vekili Av. ...ile davalı ... vekili Av. ...geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalılardan ... Turizm A.Ş vekili olan ... ile akdedilen 23/07/2015 tarihli sözleşme ile dava konusu taşınmazı 145.000,00 TL’ye satın aldığını, davalı vekili tarafından kızlarının adına satış vekaleti tanzim edildiğini ancak ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/591 esas sayılı dosyasında ihtiyati tedbir kararı verildiğinden satışın yapılamadığını, davalıların bu ödemeler nedeniyle sebepsiz olarak zenginleştiğini ileri sürerek, 145.000 TL’nin 23/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar ... Turizm Otomotiv A.Ş. ve ...; ... şirketi ve ...’in birbirinden bağımsız olduğunu, davada husumet yönünden hata bulunduğunu, şirkete vekil tayin edilen ...'nın taşınmazın satışı için davacı ile anlaştığını, satıştan haber verilmemesi nedeniyle vekili azlettiklerini, taşınmaz satışı için bir yetki verilmediğini, yetkisiz yapılan işlemlerden sorumlu tutulamayacaklarını, kendilerine ödenmiş bir para bulunmadığını savunarak, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ... ...; kendisinin ...'nın evlilik aşamasında bulunduğu nişanlısı olduğunu, olayla herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, şirketle de ilgisi olmadığını, kendisine ait banka hesabına gelen 100.000 TL’yi davalı ...'nın talepleri doğrultusunda onun ödemeleri için kullanıldığını, 60.000,00 TL’sini borçlar için gönderdiğini, geri kalanınını ...'ya elden teslim ettiğini, dava konusu yer ve taraflar arasındaki sözleşmeyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını savunarak, davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., davaya cevap vermemiştir.
İlk derece mahkemesince; "...resmi şekil şartını taşımaması nedeniyle geçerli olmayan bir satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak davacının davalılara toplam 145.000 TL ödemede bulunduğu, ...,'ün hesabına geçen 100.000 TL’nin davacıya iade edilmeyerek kullanıldığının davalı ... tarafından kabul edildiği, taşınmazın ... Turizm adına kayıtlı bulunduğu, her ne kadar davalı ... kendilerine verilmiş bir para bulunmadığını, ...'nın vekillikten azledildiğini iddia etmiş ise de ibraz edilen azilnameden azil tarihinin 31/07/2015 olduğu, işlem tarihinde davalı ...'ın yetkili vekil olarak hareket ettiği, tahsil edilen paranın şirkete verilmesi hususunun taraflar arasındaki iç ilişkide değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınmış; davalı ...'in şirket adına hareket etmesi nedeniyle işbu davada husumet ehliyeti bulunmadığından davalı ... yönünden davanın reddine, davalı ..., ... ,ve ...'nın haklı bir sebep olmaksızın zenginleştiği, davalı ...'in mahkememiz 2015/591E. sayılı dosyasındaki beyanlarıyla işbu dosyadaki beyanları birlikte değerlendirildiğinde iyiniyetli olmadığı, davalı ...'ün iyiniyetli olabileceği düşünülse de hesabına gelen para miktarının 100.000 TL olması, böyle bir parayı almanın kendisi için doğurabileceği sonuçları düşünmemesi ve bu suretle durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermediği, hal böyle olunca TBK m.77 ve m.79/2 koşullarının gerçekleştiği" gerekçesiyle davanın kabulü ile dava konusu 145.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... Turizm, ... ve ....,...’dan (Davalı ... bakımından 100.000 TL ile sınırlı kalmak koşuluyla) müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine; davalı ... yönünden pasif husumet yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı; davacı, davalılardan ... AŞ. Ve ... ile ... tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davalı şirkete vekâleten davalı ...'nın, geçersiz sözleşme kapsamında aldığı sabit olan 45.000 TL'yi iade ile yükümlü olduğu, bakiye 100.000 TL yönünden mahkemece aleyhine verilen karara yönelik bir istinaf başvurusunun bulunmadığı, 45.000 TL yönünden aradaki temsil ilişkisi nedeniyle davalı şirketin de davalı ... ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu, tahsil edilen bu paranın şirket mal varlığında bir çoğalma yaratmadığına ilişkin iddianın iç ilişkide halledilmesi gereken bir sorun olduğu, davalı ... 'nun ise, uhdesine geçen 100.000 TL ile sorumlu olduğu gerekçesiyle; davalı ... ...'nun istinaf isteminin reddine, davalı ... AŞ. ve davalı ... vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davalı ... hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle reddine,
davacı tarafından davalılar ... Turizm Otomotiv AŞ., ... ve ...,... aleyhine açılan alacak davasının kabulüne 145.000 TL'nin, davalı ... AŞ 45.000 TL'sinden, davalı ... ... 100.000 TL'sinden sorumlu olmak üzere, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; karar, davacı ve davalılardan ..., ..., ... tarafından temyiz edilmiştir.
1-İstinaf incelemesi sonucunda verilen karar, davalı ... vasisine 19/04/2021 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz dilekçesi ise HMK’nın 361. maddesinde öngörülen iki haftalık yasal süre geçirildikten sonra 28/05/2021 tarihinde verilmiştir. HMK'nın 366. maddesi atfıyla aynı Kanunun 352. maddesi uyarınca, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında Yargıtay tarafından temyiz isteminin reddine karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenle, davalının temyiz talebinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalı ... ...’nın tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3- Davacı tarafın davalı ... AŞ’ye yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle davalı ... ile davalı ...., arasındaki hukuki ilişkinin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Bilindiği gibi, Türk Borçlar Kanunu'nun 502 nci maddesi ile tanımı yapılan vekalet ilişkisi, aynı Kanun'un 503 üncü maddesinde belirtildiği şekilde kurulur. Bu suretle kurulan ilişkinin hüküm ve şümulü Kanun'un 504-511 nci maddeleriyle düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler incelendiğinde görüleceği gibi, anılan hükümler tamamen vekil eden ile vekil arasındaki vekalet bağının kuruluşu kapsamı ve neticeleri ile ilgilidir. Diğer bir anlatımla öğreti ve uygulamada iç temsil olarak da nitelendirilen vekil-vekileden arasındaki ilişkiler belirtilen yasal düzenlemelerin konusunu oluşturmaktadır.
Gerçekten vekillik, vekil ile vekileden arasında bir iç ilişkiden ibarettir. Aralarında bir borç ilişkisi meydana gelir. Hak ve borçlar vekil ile vekil edeni ilgilendirir. Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise etkisini dış ilişkide gösterir.
Vekil, vekil edenle yaptığı sözleşme uyarınca üçüncü bir kişi ile hukuki ilişki kurduğu takdirde, bu kez dış temsil ilişkisinin söz konusu olacağı ve ortaya çıkan çekişmeler bakımından Türk Borçlar Kanunu(nun temsile dair 40 ve takip eden maddeleri dikkate alınmak suretiyle çözüm yollarının aranacağı kuşkusuzdur.
Vekalet, temsil edilenle (vekil eden) üçüncü kişi arasında bir hukuksal ilişki kurulmasını sağlar. Somut olayda, davalı şirket noterde düzenlenen satış yetkisini içeren vekaletname vererek bu suretle vekilin bu konudaki temsil yetkisini üçüncü kişilere (satış akdine taraf olan) bildirmiş olmaktadır. Bu aşamada Türk Borçlar Kanunu'nun 42. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulama alanının ortaya çıkacağı tartışmasızdır.
Temsil edilen, üçüncü kişilere temsil yetkisinin verildiğini bildirmesine rağmen, bu yetkinin daraltıldığını ya da kaldırıldığını bildirmemişse temsilci, yetkisinin sona erdiğini bilerek hareket etmiş olsa bile, o şahısla yapacağı sözleşmeden doğan hak ve borçlar temsil olunanın hukuk alanında doğar ve onu bağlar. Böyle bir düzenleme ile yasa koyucunun amacının, üçüncü şahısların hukukunu korumak olduğu tartışmadan uzaktır.
Bu bağlamda temsil edilen kimse, temsil yetkisinin kaldırıldığını üçüncü kişiye bildirmiş ise, bunu ona karşı ileri sürebilme hakkına sahip olacaktır. Bunun yanında üçüncü kişi, temsil edilenden bir bildirim almamakla birlikte, yetkinin son bulduğunu başka bir suretle öğrendiği takdirde de Türk Borçlar Kanunu'nun 42. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacaktır.
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi emredici nitelik taşıdığından, hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış, daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Dosya kapsamından; dava konusu taşınmazın tapuda davalı .... adına kayıtlı olduğu, davalı şirket tarafından Bakırköy ... Noterliğince düzenlenen 23/06/2015 tarihli ve 12905 yevmiye nolu, taşınmaz satış yetkisini de içeren, vekaletname ile diğer davalı ...’yı vekil tayin ettiği, davalı şirketin vekili olarak hareket eden ... ile davacı arasında imzalanan 23/07/2015 tarihli harici taşınmaz satım sözleşmesi ile dava konusu taşınmazın 145.000 TL bedelle 25/06/2015 tarihine kadar davacı tarafa satımının taahhüt edildiği, satış bedelinin peşin olarak tahsil edildiğinin sözleşmede belirtildiği, davacı tarafından aynı tarihte satış bedelinin 45.000 TL’sinin davalı ... hesabına (dava konusu taşınmaz satış bedeline yönelik açıklamalı), 100.000 TL’sini nise yine açıklamalı olarak ...’nın belirtmiş olduğu diğer davalı ... ... hesabına havale edildiği, teslim alan olarak banka dekontlarına davalı ...’ın imza attığı, bu işlemler sonrası davalı şirket tarafından 31/07/2015 tarihinde davalı ...’nın vekillikten azledildiği görülmektedir.
Eldeki davada davacı, davalı şirket tarafından verilen vekaletnameye istinaden diğer davalı ... (vekil sıfatıyla) ile satış sözleşmesi yapıldığını, davalı ...’nın kendi adına değil şirket adına sözleşmeyi imzaladığı için taşınmaz bedeli olarak ödenen bedelin tamamından davalı şirketin müteselsilen sorumlu olduğu ileri sürmüş; davalı şirket ise, davalı ...’ın 31/07/2015 tarihinde azledilmiş olması nedeniyle yetkisiz olduğunu; şirket adına yapılmış bir havale ve dava konusu paralara ilişkin bir kayıt olmaması nedeniyle şirketin sorumluluğu cihetine gidilemeyeceği yönünde savunmada bulunmuştur.
Tüm bu maddi ve hukuki durum birlikte değerlendirildiğinde; azil tarihi öncesi vekil/davalı ... tarafından, 23/07/2015 tarihli dava konusu satış sözleşmesi ile vekaleten, davalı şirket adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın davacıya satışı vaad edilmiş, davacı ise sözleşme ile kararlaştırılan ödemeleri davalı şirket vekili olan ...'ya ödemiştir, eş söyleyişle satış bedelleri davalı şirket adına tahsil edilmiştir. Bu durumda, davalı şirket, davacı tarafından yapılan ödemeler nedeniyle oluşan alacağını her zaman vekili olan davalı ...'dan isteyebilir. Kaldı ki, davacının, kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerektiğine yönelik bir iddia da ileri sürülmemiştir.
Hal böyle olunca bölge adliye mahkemesince; davalı ...’nın dava konusu satış bedelini davalı şirket adına tahsil ettiği gözetilerek, talep edilen alacağın tamamından, temsil edilen sıfatıyla ... Turizm Otomotiv A.Ş.’nin ve vekil sıfatıyla ...’nın müteselsilen sorumlu olduklarına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle ... vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı ... ...’nın tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine; üçüncü bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı ... ...'dan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı ... ve davacıya iadesine, 6.771,70 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalı ... ...'ya yükletilmesine, HMK'nın 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yeniden esas hakkında karar verilmek üzere dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 08/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.