1. Hukuk Dairesi 2019/132 E. , 2020/1040 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
ASIL DAVADA
DAVACILAR : ... V.D.
BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVACI : ...
ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVALILAR : ... V.D.
BİRLEŞTİRİLEN DAVADA
MÜDAHALE TALEP EDEN : LİBRA GAYRİMENKUL İZOLASYON İNŞ. TAAH. SAN. VE
TİC. LTD. ŞTİ.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis istekli dava sonunda ilk derece mahkemesince asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen müdahale talep eden Libra Gayrimenkul İzolasyon İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şti. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacılar ile birleştirilen davada davacı, mirasbırakan ...’ın maliki olduğu 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazları kız çocuklardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 26.04.1978 tarihinde davalıların mirasbırakanı olan oğlu Adnan’a satış yoluyla temlik ettiğini, mirasbırakan İsmail’in 30.10.1978 tarihinde öldüğünü ileri sürerek dava konusu 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemişlerdir.
./..
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, tenkis isteğinin zamanaşımına uğradığını, dava konusu taşınmazların kök mirasbırakan İsmail tarafından mirasbırakanları ...’a bedeli mukabilinde satıldığını, temlik tarihinden uzunca bir süre sonra açılan davanın kötüniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince, temlikin minnet duygusuyla yapıldığı ve muvazaalı olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiş; asıl davada davacılar ile birleştirilen davada davacının istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1905 doğumlu mirasbırakan ...’ın 30.10.1978 tarihinde ölümü üzerine çocukları asıl davada davacılar ..., ..., ..., birleştirilen davada davacı ..., dava dışı çocukları ... ve ... ile davalıların mirasbırakanı olan ve 1999 yılında ölen ...’ın mirasçı kaldıkları, dava konusu 12 ve 91 parsel sayılı taşınmazların tamamı mirasbırakan İsmail adına iken tamamını 26.04.1978 tarihinde oğlu ...’a satış yoluyla temlik ettiği ve ...’ın ölümü ile 12 parsel sayılı taşınmazın 11.02.2000 tarihinde, 91 parsel sayılı taşınmazın da 04.02.2015 tarihinde 1/4’er paylarla ... mirasçıları olan davalılar ..., ..., ... ve ...’e intikal ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
../...
Somut olaya gelince, davacı tanıklarının temlike ilişkin bilgilerinin olmadığı, davacı tanığı olarak dinlenen mirasçılardan Gülderen’in ise birleştirilen davada davacı sıfatını kazandığı, mirasbırakanın, oğlu Adnan yararına kız çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir bir ihtilaf, somut bir olgunun ortaya konulamadığı açıktır.
Hal böyle olunca, HMK 190. TMK 6. maddeleri uyarınca ispat edilemeyen asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davalıların yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalılar (birleştirilen davada davalılar) vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılar ve birleştirilen davada davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 18.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.