
Esas No: 2015/6203
Karar No: 2015/12519
Karar Tarihi: 02.04.2015
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2015/6203 Esas 2015/12519 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı-karşı davalı, borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, %40 icra, inkar tazminatı alacaklarının ödetilmesine, davalı-karşı davacı ise itirazın iptali ile takibin devamına ve %40 icra, inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; duruşma gününün taraflara tebliği için davetiyeye yapıştırılacak posta pulu bulunmadığından duruşma isteğinin reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı karşı davalı vekili dava dilekçesinde, davalının 24 aylık maaş alacağı bulunduğundan bahisle ilamsız icra takibi yaptığını, menkul malları ile aracının üzerine haciz konulduğunu, borcunu haciz esnasında öğrendiğinden 6.000,00 TL ödemek zorunda kaldığını belirterek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava dosyasında karşı davacı vekili dava dilekçesinde, davacının ödenmeyen 24 aylık maaş alacağına ilişkin ilamsız icra takibi yapıldığını, davacının işyerinde çalışan değil ortağı olduğunu ve borçlu olmadığına ilişkin davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, %40"dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre işyerinin davacı karşı davalı ..."a ait olduğu anlaşıldığından asıl dava bakımından davanın reddine birleşen dava bakımından itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasına göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. Bağımlılık iş sözleşmesini karakterize eden unsur olup, genel anlamıyla bağımlılık, hukuki bağımlılık olarak anlaşılmakta olup, işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade eder.
İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır.
İşin işverene ait iş yerinde görülmesi,
Malzemenin işveren tarafından sağlanması,
İş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması,
İşin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi,
Bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi,
Ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır.
Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz.
Yukarda sayılan ölçütler yanında, özellikle bağımsız çalışanı, işçiden ayıran ilk kriter, çalışan kişinin yaptığı işin yönetimi ve gerçek denetiminin kime ait olduğudur. Çalışan kişi işin yürütümünü kendi organize etse de, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) önemli bir olgudur. Böyle bir durumda çalışan kişinin bağımsız çalışan olduğu kabul edilmelidir.
Çalışanın münhasıran aynı iş sahibi için çalışması da, yeterli olmasa da aralarında bağımlılık ilişkisi bulunduğuna kanıt oluşturabilir.
Dikkate alınabilecek diğer bir ölçütte münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yaralanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir.
Diğer taraftan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddeleri uyarınca hakim tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Hakim aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlar, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirler. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi hakime aittir.
Somut olayda, tanık anlatımlarına göre taraflar arasında İş kanunu kapsamında bir iş ilişkisinin bulunduğu kanıtlanamamıştır. Tüm dosya içeriğinden ve özellikle davalı tanıkları..."ün davacı ve davalı ile birlikte dört kişi işyerini ortak olarak açtıkları, 1,5 yıl çalıştıktan sonra kendilerinin işyerinden ayrıldıkları, davacı ve davalının çalışmaya devam ettiği şeklindeki beyanları karşısında davacı ..."ın, davalı ... ve dava dışı ... ile aralarında ortaklık ilişkisi olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri genel mahkemeler olduğundan, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esasına girilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.