Esas No: 2021/5672
Karar No: 2022/1660
Karar Tarihi: 01.03.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/5672 Esas 2022/1660 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/5672 E. , 2022/1660 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 18.HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı-karşı davacılar ... ve ... ... A.Ş. vekili, davacı-karşı davalılar ... ve ... vekillerinin istinaf başvurusunun reddi ile yargılama giderine ilişkin maddi hatanın düzeltilmesine yönelik olarak verilen karar, davalı-karşı davacılar ... ve ... ... A.Ş. vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 01/03/2022 tarihinde asıl davada davacı-karşı davalı ... vekili Av. ..., birleşen davada davacı-karşı davalı ... vekili Av. ..., asıl ve birleşen davada davalılar ... ve ... A.Ş. ve diğerleri vekilleri Av. ..., Av. ... ..., Av. ..., birleşen dosyada davalı asiller ... ve ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada davacı ..., 2006 yılından beri davalı şirket ve yönetim kurulu başkanı olan diğer davalı ...'un avukatlığını yaptığını, 15/08/2014 tarihinde ... ve davalılar arasında danışmanlık sözleşmesi imzalandığını, danışman ...'ın talebi üzerine sözleşmede "proje-1" olarak adlandırılan işlerin gerçekleşmesi amacıyla davalılar ile anlaştıklarını, bu proje kapsamında avukatlar ..., ..., ... ve ...'ın bulunduğu ekipte yer aldığını, hukukçu ekibin uyum içerisinde çalışmalar gerçekleştirdiğini, davaları takip ettiğini, ekipte bulunan avukatlar ... ve ...'ın haksız olarak azledildiğini, vekillik görevini üstlendiği Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2018/141 E. sayılı dosyasında yazılı onayı alınmaksızın başka bir avukatın vekaletname sunarak davaya dahil olması üzerine Avukatlık Kanunu'nun 172. maddesi hükmünce haklı olarak istifa ettiğini, hukukçu ekibin bu şekilde dağıldığını, danışman ... tarafından davalılara sulh için ihtarname gönderildiğini, sonuç alınamaması üzerine danışmanlık sözleşmesinin feshedildiğini, istifanın haklı nedene dayandığını ileri sürerek; şimdilik 50.000,00TL'nin istifa tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesiyle talebini 27.790.003,36 TL’na yükseltmiştir.
Birleşen İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/497 E. sayılı dosyasında davacı ...; “proje-1” olarak ifade edilen işin görülmesi kapsamında, danışman ... tarafından kurulan hukukçu ekipte avukatlar ... ..., ..., ... ve ... ile birlikte yer aldığını, ... ile kendisinin iş sahibi davalı şirket tarafından haksız şekilde vekillikten azledildiklerini, söz konusu azilde herhangi bir kusurunun bulunmadığını, haksız azil nedeniyle vekalet ücretlerinin muaccel hale geldiğinden bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak şimdilik 50.000,00TL'nin haksız azil tarihi olan 20/06/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, 26/02/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile; talebini 27.790.003,36 TL'na yükseltmiştir.
Birleşen İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/503 E. sayılı dosyasında davacı ...; davalı iş sahibi şirketin danışmanı olan ...’ın iş sahibi ile akdettiği danışmanlık sözleşmesi kapsamında iş sahibinin danışmanlığını üstlendiği “proje-1” olarak isimlendirilen projenin gerçekleştirilmesi amacıyla iş sahibi adına açılan davaların takibi için kendisiyle temas kurduğunu, kendisi, ... ..., ..., ... ... ve ...’dan oluşan hukukçu ekibin danışman ... tarafından iş sahibi davalı şirkete önerildiğini, iş sahibinin onayından sonra vekaletname ile yetkilendirildiğini, dava dışı yükleniciler aleyhine açılan davaların takibi sırasında davayı takip eden ... ile birlikte vekaletten azledildiğini, davalı iş sahibi tarafından gerçekleştirilen azillerin haksız olduğunu, haksız azil nedeniyle vekalet ücretlerinin muaccel hale geldiğini, açılan ve takip edilen davalar için iş sahibi ile bir ücret sözleşmesi yapılmadığını, bu nedenle her dava için akdi vekalet ücretinin Avukatlık Kanununun 164/4 maddesi uyarınca dava değerinin %10 ve %20 oranı arasında belirlenecek vekalet ücreti ile karşı yan vekalet ücretinin hesaplanarak şimdilik 50.000,00 TL ücret alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, 27/02/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 27.790.003,36 TL'ye yükseltmiştir.
Birleşen İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/497 E. sayılı dosyasında davacı ...; davalı şirket ile aralarında 15/08/2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi düzenlendiğini, davalı ...'un da bu sözleşmeyi 3. kişinin fiilini taahhüt eden olarak imzaladığını, sözleşmenin 2. maddesi ile sözleşme konusunun birbirinden bağımsız 5 ayrı proje olduğunun belirtildiğini, “proje-1”e göre, davalı iş sahibi şirketin arsa maliki sıfatıyla tarafı olduğu kat karşılığı inşaat sözleşmelerinden kaynaklanan sorun ve uyuşmazlıkların kendisinin yapacağı danışmanlıkla çözümlenmesi ve bu kapsamda danışman tarafından oluşturulacak öğretim üyesi ve konunun uzmanlarından bir ekip (çalışma grubu) oluşturulması, sözleşmenin diğer tarafı olan müteahitlerle sulh görüşmeleri yapılması, fesih sözleşmeleri oluşturulmak ya da davalar açılmak suretiyle uyuşmazlıkların çözüme bağlanması ve sonuçlandırılması, bu kapsamda evveliyatı davalı iş sahibi şirkete ait iken, davalı şirketin ilk müteahhit ... A.Ş. ile yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca ...'ya devrettiği, ...'dan da ... Bankasına ve tasfiye yoluyla da ...'ye, ...'den de satış yoluyla diğer müteahhitlere geçmiş olan %25 hissenin geri alınmasının ve sözleşmenin feshinin sağlanmasının amaçlandığını, iş bu sözleşme kapsamında “proje-1”de belirtilen sorunların giderilmesi için kendisi tarafından öncelikle alanında uzman, deneyimli avukatlar ..., ..., ..., ... ve ...'den oluşan hukukçu ekip kurulduğunu, davalı iş sahibi tarafından bu avukatlara vekaletnameler verildiğini, kendisinin danışmanlık sözleşmesi kapsamında tüm görüşmelerini yaptığını ve ihtarnameleri karşı yanlara gönderdiğini, davalı şirket ile yükleniciler arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan ihtilafların sulh yoluyla çözülmesi ve sona erdirilmesi için uğraştığını, ancak sonuç alınamaması üzerine bu yönde hukukçu ekipte yer alan avukatlar tarafından 3 ayrı dava açıldığını, davaların takibi sırasında kurduğu hukukçu ekipteki iki avukatın haksız azledildiğini, bir avukatın da haklı istifasına neden olunduğunu, sözleşme hükümlerinin ihlal edilmiş olması sebebiyle davalılara sulh yönünde ihtarname gönderdiklerini, 15 günlük sürede taleplerinin yerine getirilmemesi nedeniyle 01/10/2018 tarihli ihtarname ile danışmanlık sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedildiğini, sözleşmedeki “proje-1” kapsamında ve sözleşmenin 6.1. maddesindeki ücret anlaşması uyarınca proje değerinin %10'u ücret alacağının doğduğunu, taşınmazların dava tarihindeki rayiç bedeline göre danışmanlık ücretinin belirlenmesi gerektiğini, açılan dava dosyalarındaki dava değerleri dikkate alındığında bu değerlerin %10'u oranında danışmanlık bedeline hak kazandığını, proje-2, proje-3, proje-4, proje-5’e göre de danışmanlık ücretinin doğduğunu, sözleşme dışında kalan 674 ada, 11 parsel ve 607 ada 5 ve 7 parsellerle ilgili de kamulaştırma işlemlerinin takip ve sonuçlandırılması ve uzlaşmalar nedeniyle kamulaştırma bedellerinin %10'u oranında danışmanlık ücretinin doğduğunu ve bu bedellerden her iki davalının da müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, “proje-1” kapsamında açılan 2015/819 E. sayılı dava dosyası nedeniyle 150.000,00TL, “proje-4” kapsamında 50.000,00TL, sözleşme dışında kalan 607 Ada, 5 ve 7 parseller için 100.000,00TL, “proje-1” kapsamında açılan 2015/366 E. sayılı davada 10.000,00Euro, 2016/392 E. sayılı davadan dolayı 190.000,00Euro olmak üzere şimdilik toplam 300.000,00TL ve 200.000,00 Euro'nun TL cinsi alacakları için 17/10/2018 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faiziyle birlikte, Euro cinsi alacağa da Devlet Bankaları tarafından uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmesini istemiş, 27/02/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile; “proje-1” kapsamında projenin toplam değeri 1.091.214.034,00TL'nin %10'u olan 109.121.403,40TL, “proje-4” kapsamında 50.000,00TL, sözleşme dışında kalan 607 ada, 5 ve 7 nolu parseller kapsamında taşınmazların satış bedeli 5.309.353,97 TL'nin %10'u olan 530.935,39 TL, “proje-1” kapsamında 10.000,00 Euro, ipoteğin fekkine karar verilen ipotek bedelleri 30.000.000,00 Euro'nun %10'u olan 3.000.000,00 Euro (fiili ödeme tarihindeki TL karşılığı) olmak üzere toplam 109.702.338,79 TL ve 3.010.000,00 Euro’nun her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, asıl ve birleşen davacılar ..., ... ve ... tarafından açılan davalara yönelik olarak cevaplarında; danışman ... ile yapılan sözleşmenin geçersiz olduğunu, davacı avukatların da ...’ın talimatıyla iş yapmaları nedeniyle talep haklarının bulunmadığını, “proje-1” kapsamında danışmanın oluşturduğu avukat ekibin şirketin haklarını elde edebilmesi adına açılan davalarda görevlerini yerine getirmediklerini, menfaatlerine aykırı olarak duruşma sırasında feragat beyanında bulunduklarını, feragat beyanı her ne kadar sonuç doğurmasa da bu durumun güven ilişkisini zedelediğini, derdest üç davanın ikisinde karar verilip diğerinin tefrik edilmesinin menfaatlerine aykırı olduğunu, tefrik edilen dosya nedeniyle yargılamanın uzadığını, ipoteğin bankaya başvuru yoluyla kaldırılması mümkün iken dava yoluna gidilmesinin masraflı olduğunu, avukatların özen borcunu yerine getirmediklerini, bu nedenle azil yoluna başvurduklarını, avukatın istifasının da haklı nedene dayanmadığını savunarak davanın reddini dilemiş, karşı davalarında; davacı-karşı davalıların müvekkillerinin menfaatine aykırı şekilde hareket ettiklerini, davacı-karşı davalıların yaptıkları işlemlerden dolayı maddi ve manevi zararlarının doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00TL maddi tazminat, her bir davalı için 5.000,00’er TL manevi tazminatın davacı- karşı davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar; davacı-karşı davalı ... tarafından açılan davaya yönelik cevaplarında; danışmanlık sözleşmesinin hukukun emredici kuraları uyarınca hükümsüz olduğunu, avukatların yapabilecekleri işlerin yasalar tarafından açıkça belirlendiğini, avukat olmayanların bu işleri yapmalarının ve bu yönde sözleşme düzenlenmesinin yasak olduğunu, “proje-1” kapsamında davacının oluşturduğu avukat ekibinin şirketin haklarını elde edebilmesi adına açılan davalarda görevlerini yerine getirmediklerini, davaya dayanak yapılan sözleşmede davalı ...'un husumeti bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişler, karşı davada ise, yapılan işlemlerden dolayı da zarara uğradıklarını ileri sürerek; 10.000,00TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; bilirkişi raporu hükme dayanak yapılarak, davacı ...’ın istifasının haklı nedene dayandığı, davacılar ... ve ...’in azlinin haksız olduğu, danışman ... tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği kabul edilmek suretiyle davalı ... ... A.Ş.’ye yönelik açılan asıl ve birleşen davaların kabulüne, davalı ...’a yönelik açılan asıl ve birleşen davalar ile davalı-karşı davacıların karşı davalarının reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davalılar - karşı davacılar ... ve ... A.Ş. ile ..., birleşen davalarda davacı-karşı davalılar ... ve ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davacı-karşı davalı ...'ın danışmanlık sözleşmesi kapsamında danışmanlık hizmetini yerine getirdiği ve bu sözleşme kapsamında belirtilen taşınmazlar için taşınmazların değeri dikkate alınarak danışmanlık ücretlerine hak kazandığı, bu yönde alınan bilirkişi kök ve ek raporlarına göre ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, davacı-karşı davalı ...’ın vekalet sözleşmesi kapsamında ve Avukatlık Kanunu’nun 163 ve devamı maddeleri hükümlerinde düzenlenen vekalet sözleşmesine ilişkin hükümler doğrultusunda avukatlık görevini özen ve dikkatle yerine getirdiği, hesap ve bilgi verme yükümlülüğüne uyduğu, buna rağmen Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin tefrik edilen 2018/141 E. sayılı dosyasında dava değeri üzerinden belirlenen eksik harcın tamamlanmamasında avukatın kusurunun bulunmadığı, feragat beyanının da hükme etkili olmadığı, bu dosyanın yargılamasının dava tarihinde halen devam ettiği, ...'ın rızası dışında Avukatlık Kanunu’nun 172. maddesine aykırı şekilde başka bir avukatın iş sahibi tarafından görevlendirildiği ve belirtilen kanun maddesine göre davacı avukatın vekalet ücretine hak kazandığı, diğer davacı-karşı davalı avukatlar ... ve ...’ın da vekil olarak atandıkları tüm dava dosyalarında avukatlık ilişkisi kapsamında tüm görevlerini vekil sıfatı ile gereği gibi yerine getirdikleri, bunun aksinin ise ispatlanamadığı, buna göre mahkemece alınan bilirkişi raporlarına göre bu avukatların haksız şekilde azledildikleri kabul edilmek suretiyle davalı- karşı davacılar ... ve ... A.Ş. ile ..., birleşen davacı- karşı davalılar ... ve ...’in istinaf başvurularının esastan reddine, yargılama giderlerine ilişkin yapılan maddi hatanın giderilmesine karar verilmiş, karar davalı-karşı davacılar ... ve ... A.Ş. ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava ve birleşen davalar, davalı-karşı davacı ... ... A.Ş ile birleşen davanın davacısı- (karşı davalı) ... arasında imzalanan danışmanlık sözleşmesi kapsamında, ... tarafından kurulan hukukçu ekipte yer alan davacı avukatların haklı istifa ve haksız azli sonrasında danışman ...’ın danışmanlık sözleşmesini haklı nedenle feshettiği iddiasından kaynaklanan vekalet ücreti ile danışmanlık ücretinin tahsili istemiyle açılmıştır.
Eldeki davada, davalı-karşı davacı ... ... A.Ş ile birleşen davanın davacısı (karşı davalı) ... arasında yapılan 15/08/2014 tarihli sözleşme uyarınca, ... tarafından kurulan hukukçu ekipte yer alan davacı avukatlar tarafından dava dışı yüklenici aleyhine kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ve buna bağlı diğer davaların takip edilmesi amacıyla davalı-karşı davacı ... ... A.Ş. tarafından vekaletnamelerin verildiği, bu vekaletnamelere dayalı olarak davacı avukatlar tarafından davaların takip edildiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf, davalı-karşı davacı ... ... A.Ş ile birleşen davada davacı-karşı davalı ... arasında yapılan sözleşmenin geçerli olup olmadığı, buna bağlı olarak ... ve diğer davacı avukatların ücrete hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır. Bu konuda öncelikle taraflar arasında yapılan sözleşmenin, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
“Avukatlığın mahiyeti” başlıklı, Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesi “Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. (Değişik ikinci fıkra: 2/5/2001 - 4667/1 md.) Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” şeklinde düzenlenmiştir.
“Avukatlığın amacı” başlıklı, Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesi ise (Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - 4667/2 md.) "Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder. (Değişik ikinci fıkra: 2/5/2001 - 4667/2 md.) Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
“Yalnız avukatların yapabileceği işler” başlıklı, Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinde, “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir./ Baroda yazılı avukatlar birinci fıkradakiler dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler.” şeklinde emredici bir düzenleme yapılmıştır.
Buna göre, Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinde gösterilen iş ve işlemler sadece avukatlar tarafından yapılabilir. Başka bir ifadeyle, kanunda açıkça sayılan iş ve işlemler yönünden avukatlara tekel hakkı tanımıştır. Bu düzenleme emredici olup, buna aykırı olarak, avukatlık yapma hakkı bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerle yapılan sözleşmeler kesin olarak geçersiz sayılır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 12/1. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48/1. maddesinde de herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar Hukukumuza hâkim olan “Sözleşme serbestliği” ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.
Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nun “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altındaki 26. maddesinde tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. “Sözleşmenin içeriği” kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu kanunda açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir.
Tarafların özgür iradeleri ile oluşturup, içeriğini serbestçe belirledikleri sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kararlaştırılan şekilde ve zamanda yerine getirmek zorunda olmaları temel kural olup, bu kurala “Ahde vefa (söze bağlılık)” ilkesi denilmektedir. Latince “pacta sunt servanda” olarak ifade edilen ahde vefa ilkesi, insanların verdikleri sözleri tutması gerektiğini dile getiren ahlâkî bir prensiptir. Bu ilke uyarınca kişilerin serbest iradeleri ile verdikleri sözler ve sözleşme ile birbirlerine bulundukları taahhütler, bu kişiler arasında kanunmuş gibi bağlayıcıdır.
Sözleşmenin içeriğini belirleme ve serbestçe tayin etme özgürlüğüne getirilen temel sınırlama Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde düzenlenmiş olup, “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” şeklindedir.
Emredici hukuk kuralları, kanunda açıkça düzenlenebileceği gibi bazen kanunda yapılan açık düzenleme ile, bu hükmün aksinin kararlaştırılamayacağı hükme bağlanabilir. Bununla birlikte, kuralın emredici niteliği yorum yolu ile de tespit edilebilir. Emredici hukuk kuralları, ya tarafların her ikisini ya da sadece birini korumak veya genel ahlak amaçları ile konulur.
Taraflardan yalnız birini korumayı amaçlayan emredici normlara 'tek taraflı emredici normlar' denir. Tek taraflı emredici normlar hangi tarafı koruyorsa onun aleyhine değiştirilmesi, sözleşme yapılması mümkün değildir (Prof. Dr. ..., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019,s.359).
Bu açıklamalara göre, Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi düzenlemesi değerlendirildiğinde, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak yetkisi, sadece avukatlık mesleğine verilmiş olup, kanunda yapılan bu düzenleme, avukatlar lehine tek taraflı emredici bir norm niteliğindedir.
Bununla birlikte Avukatlık Kanunu'nun 48. maddesinde “Avukat veya iş sahibi tarafından vadolunan veya verilen bir ücret yahut da herhangi bir çıkar karşılığında avukata iş getirmeye aracılık edenler ve aracı kullanan avukatlar altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu eylemi yapanlar memur iseler, verilecek hapis cezası bir yıldan aşağı olamaz.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemeye göre avukata çıkar karşılığı iş getirmek yasak ve suç sayılan bir eylemdir.
Ayrıca Kamulaştırma Kanunu'nun 31. maddesinin (e) bendinde ise, “Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket edenlere ait olacağının kararlaştırılması” nın yasak işlem ve eylemlerden olduğu, aynı Kanun'un 33. maddesinde de, 31. maddenin (e) bendine aykırı hareket edenler hakkında bir yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve ağır para cezası öngörüldüğü hükme bağlanmıştır.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davacı avukatlar dava dilekçelerinde ve aşamalardaki beyanlarında; ... tarafından kurulan hukukçu ekipte yer alarak, iş sahibine önerildiklerini, kendilerine iş sahipleri tarafından vekaletnameleri verildiğini ve bu şekilde davaların takibini yaptıklarını ifade etmişlerdir. Davalı-karşı davacı ... ... A.Ş ile birleşen davanın davacısı (karşı davalı) ... arasında imzalanan 15/08/2014 tarihli sözleşmenin konusunun ise, sözleşmede yer alan 5 projenin sonuçlandırılmasına ilişkin olduğu, danışmanın bu kapsamda davalar açmak, müteahhit ile sulh görüşmeleri yapmak, fesih sözleşmeleri oluşturmak ve bunlarla sınırlı olmamak üzere yetkilendirildiği anlaşılmaktadır.
Davacı (karşı davalı) ...’ın imzalanan danışmanlık sözleşmesi kapsamında asıl ve birleşen davalarda yer alan avukatlardan oluşan hukukçu ekibi kurduğu, adı geçen davacılar ... ve diğer davacı avukatların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri anlaşıldığından ve böylece davacı-karşı davalı ... ... A.Ş. adına davaların takip edildiği dikkate alındığında, davalı-karşı davacı ... ... A.Ş ile davacı-karşı davalı ... arasında imzalanan danışmanlık sözleşmesi ve buna bağlı olarak asıl ve birleşen dosyalarda davacı olarak yer alan avukatlarla kurulan vekalet sözleşmesi ilişkisi Avukatlık Kanunu’nun 35/1 ve 48. maddelerinde yer alan emredici düzenlemelere açıkça aykırılık teşkil ettiğinden kesin olarak geçersizdir. Nitekim Yargıtay (kapatılan) 13.Hukuk Dairesi’nin 2018/4343 Esas ve 2020/5546 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Yine sözleşme kapsamı dışında kalan Bahçelievler 607 ada 5 ve 7 nolu parsel sayılı taşınmazların kamulaştırılması işlemi nedeniyle birleşen davanın davacısı- (karşı davalı) ...’ın talebi emredici kanun düzenlemesine aykırılık teşkil etmektedir.
Hal böyle olunca, geçersiz sözleşmeye dayalı ve emredici kanun hükümlerine aykırı olarak asıl ve birleşen davalarda yer alan davacıların ücret talep etmeleri mümkün olmadığından asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince; davacı-karşı davalı ...’in yargılama giderlerine yönelik itirazları ile davalı-karşı davacı ...’un vekalet ücretine ilişkin itirazları maddi hata olarak kabul edilmek suretiyle hüküm bu yönüyle düzeltilmiş ise de; bu yöndeki Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozma nedenine göre sonuca etkisi görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
2-Bozma nedenine göre davalı-karşı davacı ...’un temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle; davalı-karşı davacı ... ... A.Ş.’nin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın 371. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının davalı-karşı davacı ... ... A.Ş. yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı ...’un temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacı-karşı davalılardan alınıp davalı-karşı davacılar ... ve ... ... A.Ş.'ye verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 01/03/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı-karşı davalı ... ile davalı-karşı davacılar ... ve ... A.Ş. ve ... arasında 15.08.2014 tarihli "Danışmanlık Sözleşmesi" imzalanmıştır.
Bu sözleşmeye göre, ... ve ... A.Ş. "iş sahibi", ... "taahhüt eden", ... "danışman" olarak tanımlanmıştır.
Sözleşme içeriğine göre, danışman ..., 5 ayrı proje başlığı altında belirtilen taşınmazlarla ilgili işlemler yapmak, taşınmazları iş sahibi ve taahhüt edenin en menfaatine olacak şekilde satmak, taşınmazın değerini arttıracak değişiklikleri tespit etmek, değerini düşürecek hususları tespit ederek bunların kaldırılması için iş sahibine danışmanlık yapmak, özellikle proje 1'de belirtilen taşınmazlar üzerindeki sorunları gidermek amacıyla, müteahhit ile sulh görüşmeleri yapmak, fesih sözleşmeleri yapmak, davalar açmak, iş sahibi ve taahhüt edenin hali hazırda çalıştığı avukatları ile şimdiye kadar sarfettikleri emeği dikkate alarak vekalet ücretleri hususunda sulh sözleşmeleri yapmak, ibra almak ve yeni avukatlar ile sözleşmeler yapmak hususunda nihai karar verilmezden evvel iş sahibinin onayını almak koşuluyla yetkili kılınmıştır.
Danışman ...'ın söz konusu sözleşmeye uygun olarak, iş sahibine önerdiği, taahhüt edenin daha önce de vekilliğini yürüten Avukat ... ile Avukat ... ve ...'e iş sahibi tarafından vekaletname verilmiştir.
Adı geçen Avukatlar, aldıkları vekaletnameler üzerine iş sahibi adına davalar açıp takip etmişlerdir.
Ancak daha sonra Avukatlar ... ve ..., davalı-karşı davacı ... ... A.Ş. tarafından azledilmiş, Avukat ... ise yürüttüğü dosyayla ilgili olarak diğer bir avukata vekaletname verilmesi ve bu avukatın dosyaya vekaletnameyi ibraz etmesi üzerine, muvafakati bulunmadığından bahisle istifa etmiştir.
Bunun üzerine danışman ..., sözleşmenin 13.2.maddesine göre, iş sahibine gönderdiği ihtarnamede, iki avukatın azledilmesi, diğer avukatın istifa etmek durumunda bırakılması, sözleşmede başka bir danışmanla çalışılmayacağı açıkça belirtilmesine rağmen, kendisinden habersiz olarak başka avukatlara vekaletname verilmesi nedenleriyle, hem güven ilişkisinin zedelendiğini, hem de danışman olarak sözleşmeye göre kendisinden beklenen hususları yerine getirmesinin imkansız hale geldiğini belirterek, sözü edilen hususların 15 gün içinde düzeltilmesini, aksi takdirde sözleşmenin feshedileceğini ihtar etmiş, bir cevap verilmediği ve herhangi bir işlem yapılmadığı için, ihtarnamenin tebliğinden 45 gün sonra sözleşmeyi feshetmiştir.
Avukatlar ..., ... ve ... tarafından da iş sahibine azilnameler ve istifa sonrasında ihtarnameler çekilmiştir.
İhtarnamelerden sonra Avukat ... tarafından haklı istifa nedeniyle vekalet
ücreti alacağı için, Avukatlar ... ve ... tarafından haksız azil nedeniyle vekalet ücreti alacakları için, danışman ... tarafından ise sözleşmenin haklı feshi nedeniyle sözleşmeden kaynaklı ücret alacakları için ayrı ayrı davalar açılmış, bu davalar İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/482 Esas sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
Davalı-karşı davacılar ... ve ... A.Ş. ile ..., azilnamelerin haklı, istifa ve sözleşmenin feshinin ise haksız olduğunu belirterek açılan davaların reddine, karşı dava olarak ise davacıların hatalı ve yanlış işlemleriyle kendilerinin mağduriyet ve zararlarına sebebiyet verdiklerinden bahisle tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece Avukatlar ..., ... ve ...'in davalarının, davalı ... ... A.Ş. yönünden kabulüne, danışman ...'ın davasının davalı ... ... A.Ş. yönünden kısmen kabulüne, davalı ... yönünden davaların reddine, karşı davaların reddine karar verilmiştir.
Bu kararın ... ve ... A.Ş., ..., ... ve ... tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince, istinaf başvurularının esastan reddine, ... açısından, başvuru ve ıslah harcı konusunda, ... açısından ise vekalet ücreti konusunda maddi hatanın giderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince verilen karar davalı-karşı davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
USUL AÇISINDAN:
Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince, bir yandan istinaf başvurularının esastan reddine karar verilirken, diğer yandan ... açısından başvuru ve ıslah harcının davalı-karşı davacı ... ... A.Ş.den alınarak ...'e ödenmesine, ... açısından ise vekalet ücreti alacağının davacı-karşı davalılardan alınarak ...'a ödenmesine şeklinde infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm verilmesi yanlış olup, kararın öncelikle bu sebeple usulden bozulmasına karar vermek gerekir.
ESAS AÇISINDAN:
Davacı Avukatlar ..., ... ve ...'in davalarının kabulüne dair kararlarla ilgili olarak;
Danışman ... ile davalılar ... ve ... A.Ş. ve ... arasında düzenlenen sözleşme bir bütün olarak değerlendirildiğinde, iş sahibi ve taahhüt eden adına, bir kısım taşınmazların satılması, değerlendirilmesi, iyileştirilmesi, üzerindeki sorunların giderilmesi için karşı tarafla sulh dahil görüşmelerin yapılması konusunda danışan ...'ın yetkilendirildiği bir danışmanlık sözleşmesi olduğu görülmektedir.
Söz konusu taşınmazların bir kısmı hakkındaki hukuki süreçler konusunda ise;
Sözleşmenin Proje 1 başlığı altında, "...Bu anlamda davalar açmak,...", Proje 5 başlığı altında, "...Hukuk esas alınarak sulh görüşmeleri ya da dava ya da davalar açılması yoluyla bu hukuksuzluğun giderilmesi noktasında danışman işbu sözleşme ile yetkilendirilmiştir...", 5.2.maddesinin V.bendinde, "iş sahibi ve taahhüt edenin hali hazırda çalıştığı avukatları ile şimdiye kadar sarfettiği emeği dikkate alarak vekalet ücretleri hususunda sulh sözleşmesi yapmak ibra almak ve yeni avukatlar ile sözleşmeler yapmak hususunda nihai karar verilmezden evvel iş sahibinin onayını almak koşuluyla yetkilidir." şeklinde ibarelere ve düzenlemelere yer verilmiştir.
Danışman ...'ın Avukat olmadığı sabit ve belirli olması nedeniyle, Proje 1 ve Proje 5 başlığı altında belirtilen "davalar açmak", "dava ya da davalar açılması" hususunda danışmana yetki verilmesi Avukatlık Kanunu'nun 35.maddesine aykırı olup, sözleşmedeki bu ibareler ve bu yetkilendirmeler geçersizdir. Ancak sırf bu nedenle sözleşmenin tamamının geçersiz olduğundan söz edilemez. Nitekim danışman ... tarafından bizzat açılmış herhangi bir dava da söz konusu değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.12.2011 tarih ve E. 2011/1-631, K. 2011/745 sayılı kararında da belirtildiği üzere "Öyleyse, bir kimse kendisi adına dava açmak üzere, dilediği kimseye temsil yetkisi verebilir. Yalnız temsilci olan kimse, baroda yazılı avukat (veya şartları varsa dava vekili) niteliğine sahip değilse, az yukarıda belirtilen Av.K.35/1 ile mülga HUMK. M.61 hükümleri gereğince dava açıp takip edemez. Ne var ki, bu kimsenin avukat (veya şartları varsa dava vekili) olan bir kimseye müvekkili adına dava açıp takip etmesi için temsil yetkisi (vekalet) vermesi olanaklıdır."
Sözleşmenin 5.2.maddesinin V.bendinde, iş sahibi ve taahhüt eden tarafından danışman ...'a Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtilen anlamda yetki verilmiştir. Danışman ...'a "yeni avukatlar ile sözleşmeler yapmak" hususunda dahi yetki verilmekle birlikte, danışman tarafından önerilen davacı avukatlara bizzat iş sahibi tarafından vekaletname verilmiştir. Böylece "nihai karar verilmezden evvel iş sahibinin onayını almak" koşuluna da uygun hareket edilmiştir.
Diğer taraftan Avukatlık Kanunu'nun 48.maddesinde belirtilen, Avukat veya iş sahibi tarafından vadolunan veya verilen bir ücret yahut da herhangi bir çıkar karşılığında avukata iş getirmeye aracılık edilmesi veya avukatlar tarafından aracı kullanılması durumu, somut olay ve dosyada mevcut değildir. Esasen böyle bir iddia da yoktur. İş sahibi adına hareket eden ve onun danışmanı olan ... tarafından, sözleşmeye uygun olarak önerilen davacı avukatlara bizzat iş sahibi tarafından vekaletnameler verilmiştir. Bu vekaletnameler nedeniyle danışman ...'a vadolunan veya verilen bir ücret yahut da herhangi bir çıkar bulunmamaktadır. Aynı şekilde davacı avukatların bu vekaletnameler nedeniyle hak edecekleri vekalet ücretlerinin, davacı avukatlar ile danışman ... arasında paylaşılması konusunda da bir talep söz konusu olmadığı gibi bu yönde bir iddia da bulunmamaktadır.
Bu nedenle davacı avukatlara verilen vekaletnameler geçeri olup, bilirkişi raporlarında detaylı olarak irdelendiği gibi, azilnamelerin haksız, istifanın ise haklı olduğunun anlaşılmasına göre, mahkemece davacılar ..., ... ve ... tarafından açılan davaların kabulüne dair kararın onanması gerekir.
Davacı ... tarafından açılan davanın kısmen kabulüne dair kararla ilgili olarak;
Danışman ...'ın açtığı dava, davacı avukatların vekalet ücretine ilişkin olarak açtıkları davalardan bağımsız olarak, sözleşmenin haklı feshi nedeniyle sözleşmeden kaynaklanan ücretlerinin tahsiline ilişkin alacak davasıdır.
İş sahibinin yanında olan ve onun adına hareket eden danışman ..., sözleşmeden kaynaklanan diğer tüm yükümlülüklerinin yanında, yine iş sahibi adına ve sözleşmede verilen yetkiye (ve bir anlamda yükümlülüğe) istinaden, hukuki süreci yürüten avukatlarla, sözleşmede belirtilen diğer yükümlülüklerine etkisinin de değerlendirilmesi anlamında irtibat halindedir. Esasen iş sahibinin, müvekkil sıfatıyla kendi vekilleriyle (davacı avukatlarla) hukuki süreçle ilgili olarak her zaman görüşme, vekillerine hukuki süreçle ilgili her türlü talimatı verme hak ve yetkisi vardır. İş sahibinin bu hak ve yetkisi ile ilgili olarak, danışmanlık sözleşmesiyle danışman ...'ı da yetkilendirdiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca sözleşmenin 4.4. maddesine göre, sözleşmenin yürürlükte kaldığı sürece iş sahibi ve taahhüt edenin sözleşme ile ilgili konularda başka bir danışman ile çalışmamayı kabul ve beyan ettiği görülmektedir.
Bu nedenle, danışman ... tarafından avukatlar ... ve ...'in azledilmeleri, avukat ...'ın istifasına sebebiyet verilmesi ve başka avukatlara vekaletnameler verilmesi nedeniyle, güven ilişkisinin bozulduğu, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini bu şekilde yerine getirmesinin beklenemeyeceği gerekçesiyle, çekilen ihtarnameler sonrasında sözleşmenin feshedilmesinin haklı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu durumda danışman ...'ın haklı fesih nedeniyle talep ettiği alacak kalemlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Proje 1 başlığı altındaki taşınmazların değerinin %10'u üzerinden yapılan taleple ilgili olarak;
Her ne kadar söz konusu taşınmazların 1/4'ü tapu iptali ve tescil davasına konu edilmiş ise de, danışman ...'ın bu kalem yönünden talebi, davada elde edilen hak ve menfaat üzerinden %10 değil, sözleşmenin haklı feshi nedeniyle taşınmazların toplam değerinin %10'u olan sözleşmeden doğan alacak talebidir. Sözleşmenin haklı nedenlerle fesih edildiğinin anlaşılmasına göre, danışman ... taşınmazın toplam değeri üzerinden %10 danışmanlık ücretine hak kazanmış olup, mahkemece bu kalem yönünden verilen kabul kararının onanması gerekir.
Sözleşme dışı yapılan işin %10'u üzerinden yapılan taleple ilgili olarak;
Bahçelievler, 67 Pafta, 607 Ada, 5 ve 7 Parsel sayılı taşınmazın Milli Eğitim Müdürlüğüne satış yoluyla kamulaştırılmasına ilişkin işlemlerin, iş sahibi tarafından verilen vekaletnameye istinaden ... ... ... tarafından takip edip sonuçlandırıldığı, esasen danışmanlık sözleşmesinde yer verilmeyen bu işlemin yürütülmesi konusunda, iş sahibince danışman ...'a yetki verildiğinin ve danışmanlık ücretinin nasıl belirleneceğinin, dosya kapsamında ispatlanamadığının anlaşılmasına göre, bu kalem yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.
İpoteğin fekki davası nedeniyle, hak edilen menfaatin %10'u üzerinden yapılan taleple ilgili olarak;
Danışmanlık sözleşmesinin 6.2.maddesinin IV.bendinde "Dava yolu seçilerek dava sonucunda herhangi bir şekilde bedel ya da hak sağlanması durumunda bu bedel ya da hakkın da %10'u dava öncesi ve dava süresince yapmış olduğu danışmanlık faaliyetleri gereğince danışmana ödenecektir." düzenlemesine yer verilmiştir.
İpoteğin fekki davası, Proje 1 başlığı altında belirtilen taşınmazlarla ilgili olup, danışman ...'ın dava öncesi yürüttüğü işlemlerin, bu taşınmazların toplam değeri üzerinden, sözleşmenin haklı feshi nedeniyle hak edilen %10 danışmanlık ücretinin içerisinde olduğu, mükerrer olarak talep edilemeyeceği,
İpoteğin fekki davasının davacı avukatlar tarafından açılıp mahkemeler nezdinde takip edildiği dikkate alındığında, dava süresince yapmış olduğu danışmanlık faaliyetleri gereğince, hak edilen değer üzerinden %10 danışmanlık ücreti belirlenmesinin, Avukatlık Kanunu'na ve Borçlar Kanunu'nun 27.maddesine aykırı olduğu,
Bu nedenle, bu kalem yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ OLARAK:
Davacı avukatlar ..., ... ve ...'in vekalet ücretine ilişkin taleplerinin kabulü yönündeki kararlar ile davacı ...'ın Proje 1 başlığı altındaki taşınmazların değerinin %10'u üzerinden, sözleşmeden doğan ücret alacağı talebinin kabulü yönündeki kararın onanması gerektiği görüşü ile sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.