Esas No: 2021/2900
Karar No: 2022/901
Karar Tarihi: 10.02.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/2900 Esas 2022/901 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/2900 E. , 2022/901 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : UŞAK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne yönelik olarak verilen karar, davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmekle, duruşma günü olarak belirlenen 10/02/2022 tarihinde davalı vekili Av. ...geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulanan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; inşaat mühendisi olduğunu, davalı şirketin 5 ayrı inşaat işinde şantiye şefi olarak görevlendirildiğini ve bu hususta 01.09.2014 tarihinde beş ayrı ücret sözleşmesi imzalayarak görevine başladığını, ancak sözleşmede belirlenen ücretlerinin ödenmediğini, bunun üzerine 26.07.2017 tarihinde davalıya ve ilgili yerlere ihtarname göndermek suretiyle istifasını bildirdiğini, her bir ücret sözleşmesinin Uşak Belediyesi Yapı Denetim Bölümü tarafından onaylanarak yapı ruhsatının verilmiş olmasına rağmen ödenmeyen 391.000 TL ücret alacağının 26.07.2017 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı; davacının 26.07.2017 tarihinde tek taraflı bir işlemle sözleşmesini sona erdirdiğini, acilen başka bir şantiye şefi ile sözleşme yapmak zorunda kaldıklarını, davacının inşaat sahasına hiç gelmediğini, görevlerini yerine getirmediğini, sözleşmelerde belirlenen ücretlerin fahiş olduğunu, bu ücretleri davacının kendisinin belirlediğini sonradan anladıklarını, sözleşmelerin sonradan davacı tarafından düzenlendiğinin tespit edilebilmesi için bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, davacının istifasından sonra yapılan görüşmede birbirlerinden karşılıklı alacaklı olmaları nedeniyle ibralaştıklarını, toplu yapı niteliğinde olan yapılarda birden fazla bina-blok söz konusu olsa bile, bunların tek bir yapı olarak dikkate alınması gerektiğini, bu nedenle ancak tek bir ücret sözleşmesi olabileceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; Uşak Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nce; davaya konu A, B, C, D, E blok inşaatlarına 2015 yılında 5 ayrı yapı ruhsatı düzenlendiği, ancak tek parsel olması nedeniyle tek bir şantiye şefliğinin olması gerektiğinin bildirilmesi, keşif esnasında da bu gözlemin yapılmış olması ve alınan bilirkişi raporunun da bu doğrultuda olduğu anlaşılmakla tek bir şantiye şefliğinin icra edildiği ve davaya konu inşaatın toplu yapı niteliğinde olduğu vicdan ve kanaatine varılarak bilirkişinin ibraz ettiği rapor ve gelen yazı cevapları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne; 74.999,95 TL alacağın 23/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davalı tarafın tacir olması hasebiyle sözleşme tarihinde yürürlükte olan mevzuatı bilmesi gerektiği ve basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olduğundan imzaladığı tüm sözleşmelerle bağlı olması gerektiği, bu itibarla toplu yapı olsa dahi her bir blok için inşaat şefliği sözleşmesi nedeniyle o sözleşmelerdeki koşullarla davacının istifa ettiği tarihe kadar olan ücretini ödemekle yükümlü bulunduğu, ücretin miktarı hususunda alınan bilirkişi raporunda belirlenen 431.249,54 TL’nın davacının talep etmeye hakkı olduğu ancak taleple bağlı kalınması gerektiği kabul edilerek davalının istinaf talebinin reddine, davacının istinaf talebinin kısmen kabulü ile davanın kabulüne 391.000 TL'nin 23/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel
bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
İş Kanununa tabi genel müdür olarak çalışanların aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmaları halinde kişi-organ statüsünü taşıyıp taşımadıklarının araştırılması gerekir. Genel müdürün organ sıfatını kazanmaksızın yönetim kurulu üyesi olması halinde, “genel müdürlük görevi” sebebiyle iş ilişkisinin devam ettiği sonucuna varılmalıdır. Buna karşın şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi-organ sıfatı kazanılmışsa, işçi ve işveren sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden iş ilişkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Anayasa'nın 37. maddesine göre, "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz". 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1. maddesine göre, "Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir." 114/c maddesine göre, mahkemenin görevli olması dava şartıdır. 115. maddesine göre, "Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir." Bu yasal çerçevede, görev konusunun, mahkemelerce her aşamada resen gözetilmesi gerekir.
İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte, esas olarak iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasından kaynaklanan bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözen özel mahkemeler olup, bu kapsamda Sosyal Güvenlik Kurumu'nun prim ve diğer alacaklarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması ya da kaybedilmesi, gelir/aylık bağlanması, işçilik alacaklarının belirlenmesi gibi kendi içinde bütünlük ve uzmanlık gerektiren konular görev alanına girmektedir.
Somut olayda; taraflar arasında TBK’ndan kaynaklanan hizmet akdine dayalı işçi işveren ilişkisinin bulunmadığı, davacının İş Kanunu kapsamında işçi olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Kanunun 114/1-c ve 115. maddeleri gereğince, görev dava şartlarından olup mahkemece (BAM), dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmalıdır. Bu bağlamda, Bölge adliye mahkemesince, öncelikle görev konusunda bir karar verilmesi gerekirken bu husus dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 27/01/2021 tarih 2019/2107 E. - 2021/88 K. sayılı kararının HMK'nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.