1. Hukuk Dairesi 2016/16143 E. , 2020/1231 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili ile bedel isteklerine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’nun 1957 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı oğullarına mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak temlik ettiğini, dava konusu taşınmazda yer alan binanın birinci katının İbrahim tarafından yapıldığını ancak, mirasbırakan ile arası açılınca taşınmazdan çıkarıldığını, ...’ya ise kız olduğu için mal vermek istenilmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, aşamada ...’in payını başkasına temlik etmiş olması nedeniyle onun yönünden teleplerini tazminat şekilinde ıslah ettiklerini bildirmişlerdir.
Davalı ... ve ..., davacı ..."in kendilerinden ayrı yaşadığını ve babalarına hiç bir katkısı olmadığını, babalarının onu şifahen evlatlıktan reddettiğini, dava konusu taşınmazı birlikte yıllarca babalarının yanında çalışmaları karşılığında ve üzerine 5.000 TL ödeyerek aldıklarını, mirasbırakanın diğer taşınmazlarının mirasçılara intikal ettiğini ve herkesin payını aldığını belirterek davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, davalı taraf tanık deliline dayanmış ancak, tanık ismi bildirmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; tanık isimlerini bildirmesi için davalı tarafa süre verilmesi, bildirildiği takdirde tanıkların dinlenmesi olmasına rağmen bu yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece tanık isimlerini bildirmesi için davalılara usulüne uygun süre verilmesi, tanık isimleri bildirildiği takdirde dinlenilmesi ve olayın yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirilmesi ve sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken davalıların savunma hakkını kısıtlar nitelikte sonuca gidilmesi isabetsizdir.
Kabule göre de, davalıların kabul beyanı olmamasına rağmen maddi hata yapılarak gerekçede davalıların kabul beyanı var gibi gösterilmesi ile hükümle çelişki olacak şekilde gerekçe yazılması ve temlikin muvazaalı olup olmadığı yönünde yeterli inceleme yapılmaması, mirasbırakanın mal varlığı araştırılarak başkaca taşınmazları olup olmadığının tespit edilmemesi de doğru değildir.
Davalılar vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalılara geri verilmesine, 24.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.