Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/1288
Karar No: 2022/407
Karar Tarihi: 25.01.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/1288 Esas 2022/407 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2021/1288 E.  ,  2022/407 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ



    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde karşılıklı olarak görülen rehnin kaldırılması ve alacak davalarından, asıl davanın kabulüne, karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurularının esastan reddine yönelik olarak verilen karar, taraf vekillerince duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 25/01/2022 tarihinde davacı/karşı davalı asil ... ve vekili Av. ... ... ile davalı/karşı davacı vekili Av. ... ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan asil ile taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; Kartal 23. Noterliğince düzenlenen 21/03/2016 tarihli ve 6694 yevmiye numaralı rehin sözleşmesi ile davalıya olan 25.000 TL tutarındaki borcuna karşılık mülkiyeti kendisine ait ... plakalı aracı üzerine rehin konulduğunu, davalı alacaklı tarafından rehnin paraya çervrilmesi suretiyle aleyhine başlatılan takip üzerine, takibe konu bedelin tamamını ödediğini, ancak rehnin halen kaldırılmadığını ileri sürerek; rehnin kaldırılmasını talep etmiştir.
    Davalı; davacıdan olan alacağının tamamını tahsil edemediğini, bu nedenle rehnin kaldırılmasının istenemeyeceğini, davalı ile imzaladığı ortaklık sözleşmesi uyarınca, ortaklığa konu servis minibüsüne, minibüse bağlı taşıma kartları ile hat ve servis plakalarına ve araçtan elde edilebilecek her türlü gelire % 50 oranında ortak olduğunu, ortaklık payı karşılığında davacıya ayrıca 25.000 TL tutarında daha ödemede bulunduğunu, davacının araçtan her ay yaklaşık 5.000 TL tutarında gelir elde etmesine rağmen, elde edilen kardan payına düşen kısmın ödenmediğini savunarak davanın reddini istemiş; karşı davada ise, ortaklığa konu araç ile araca bağlı her türlü hak ve menfaatlerin 1/2 sinin tarafına aidiyetinin tespiti ile ortaklıktan elde edilecek gelirin bilirkişi marifetiyle tespiti suretiyle, şimdilik 42.000 TL'nin ticari faiziyle birlikte karşı davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    İlk derece mahkemesince; taraflar arasında imzalanan tarihsiz protokol ile adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, sözleşme uyarınca davalı tarafından davacıya 25.000 TL ödendiği, ödenen bu bedel karşılığında davacının maliki olduğu dava konusu araç üzerine rehin konulduğu, dolayısıyla rehin sözleşmesinde belirtilen 25.000 TL'nin de ortaklık sözleşmesi gereği ödenen işbu bedel olduğu, davalının davacıya ayrıca 25.000 TL daha ödemede bulunduğuna yönelik iddiasının gerçeği yansıtmadığı, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takip dosyasına davacı borçlu tarafından ödeme yapılarak dosyanın infaz edildiği, bu nedenle davaya konu araç üzerindeki rehnin kaldırılması gerektiği; ortaklık sözleşmesinin adi yazılı şekilde yapılması nedeniyle araç mülkiyetinin ve üzerindeki diğer hakların devrinin istenemeyeceği, ortaklık faaliyeti kapsamında elde edilen gelirden davalı ortağın payına düşen bedelin 17.605,41 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle; asıl davanın kabulü ile davaya konu araç üzerindeki rehnin kaldırılmasına, karşı davanın kısmen kabulü ile 17.605,41 TL'nin karşı dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte karşı davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararına karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2) Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK. 620/1 md.).
    Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen TBK'nın 639. maddesinin 7. bendinde ise, "Haklı sebeplerin bulunması halinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla" ortaklığın sona ereceği belirtilmiştir.
    Adi ortaklık sözleşmesinin haklı sebeple feshi için ortaklık süresinin önemi bulunmamaktadır. Haklı sebeple fesih hakkı; mutlak ortaksal bir hak olup, bu hakkın ortaklık sözleşmesiyle sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması olanaksızdır. Gerçekten ortaklar arasındaki ilişkinin devam etmesini haklı göstermeyecek bazı durumlar ortaya çıkarsa, bu durumda ortakların ortaklığın feshini mahkemeden istemesi mümkündür. Hatta belirli süreli ortaklıklarda da sözleşmede belirtilen ortaklık süresinin bitmesinden önce haklı sebeple sözleşmenin feshi davası açmak olanaklıdır (..., Adi Ortaklık, Ankara: Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 482).
    Ortak tarafından ileri sürülen sebebin, ortaklığın sona erdirilmesine olanak sağlayacak derecede haklı olup olmadığının belirlenmesi mahkemenin takdirindedir. Örneğin; idareci ortağın hesap vermemesi, kar payı ödememesi adi ortaklığın sona ermesi bakımından haklı sebep teşkil edecektir.
    Öte taraftan; ortağın, ortaklığa getirdiği sermayenin ve kar payının tahsilini istemesi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talebini de kapsamaktadır.
    Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
    Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
    Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
    Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
    Aynı Kanun'un “Kazanç ve zararın paylaşımı” başlıklı 643. maddesinde ise; " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
    Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.
    Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır ( TBK md 642).
    Keza, aynı Kanun'un “Kazanç ve zarara katılma başlıklı” 623. maddesi de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
    Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
    Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
    Bu aşamada mahkemece; yukarıdaki Kanun hükümlerine göre, öncelikle tarafların anlaşarak tasfiye memuru belirlemeleri istenmeli, tarafların bu konuda anlaşamamaları halinde ise tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru resen atanmalıdır.
    Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
    Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
    İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya(ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nın 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    Somut olayda; taraflar arasında düzenlenen tarihsiz protokol ile davacı adına kayıtlı minibüs hattının işletilmesi amacıyla adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, bu kapsamda davalı/ karşı davacı ortağın 25.000 TL ödeyeceğinin, aracın işletilmesinden elde edilen kazancın taraflar arasında eşit olarak paylaşılacağının, giderlere ise yine eşit olarak katlanılacağının kararlaştırıldığı; öte yandan, davalı tarafından sermaye bedeli olarak ödenen bahse konu 25.000 TL karşılığında davaya konu araç üzerine rehin konulduğu, böylece rehnin ortaklık ilişkisinden kaynaklı alacağın teminatı olarak tesis edildiği, rehin sözleşmesine konu 25.000 TL'nin ayrı bir borç ilişkisinin konusu olmadığı, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla davacı aleyhine başlatılan takip sonrasında 25.000 TL alacağın tahsil edildiği, eş söyleyişle ortaklık ilişkisi kapsamında sermaye bedeli olarak ödenen 25.000 TL'nin davalı/ karşı davacıya iade edildiği, karşı davanın ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
    Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, taraflar arasında kurulan ortaklık ilişkisinin devamının artık mümkün olmadığı dikkate alınıp, adi ortaklığın haklı nedenle feshi ile birlikte tasfiyesine karar verilerek, öncelikle ortaklığın kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve bu defterlerin dayanağı olan belge ve faturaların ibrazının sağlanması, yönetici ortak olduğu anlaşılan davacıdan yapılan tüm iş ve harcamalar ile gerekli görülecek olan diğer hususlarda hesap listesinin istenilmesi, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçınmış sayılacağının kabul edilmesi, hesap listesi verilmesi halinde, defter kayıtları ve diğer belgelerle uyumlu olup olmadığının belirlenmesi, aksi durumda emsal işletmenin kazanç durumunun araştırılması, ayrıca ortaklığın üçüncü kişilere ve kurumlara borcunun olup olmadığının tespit edilmesi, özellikle sermaye bedeli olarak ödenen 25.000 TL'nin davalı ortağa iade edildiği hususunun tasfiye hesabında gözetilmesi suretiyle, tasfiyenin yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek yapılması ve hasıl olacak sonuca göre asıl ve karşı dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
    3) Bozma nedenine göre, davalı/karşı davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davalı/karşı davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 25/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi