Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/6741
Karar No: 2022/352
Karar Tarihi: 24.01.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/6741 Esas 2022/352 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2021/6741 E.  ,  2022/352 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
    İLK DERECE
    MAHKEMESİ : HACIBEKTAŞ ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ

    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I
    Davacılar; davalılar ile adi ortaklık hükümleri gereğince ortaklaşa harcama yaparak iki adet mandıra inşaatı işine girdiklerini, davalılardan ...’ın bu inşaatların yapımında gerçek maliyetten fazla para aldığını, dava dışı kişilerle ve şirketlerle girilen kredi ilişkileri ve parasal ilişkiler sonucunda davalılardan ...’ın neden olduğu haksız icra takipleri ve hacizlere maruz kaldıklarını, ticari faaliyetlerini yapamaz duruma geldiklerini ve elde edecekleri kârdan mahrum kaldıklarını ileri sürerek; fazladan yaptıkları ödemelerden doğan alacakları için tahkikat sonucunda tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere 10.000 TL ve akdedilen sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmeyerek ticari faaliyete başlamalarını engellemeleri nedeniyle yoksun kalınan kâr için 2.000 TL olmak üzere toplam 12.000 TL’nin temerrüt faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
    Davalılar; değeri 600.000 TL olan üç adet servis aracını sattıklarını ve bu şekilde nakit olarak 1.800.000 TL parayı hem kendi mandıraları hem de davacıların mandırasına harcadıklarını, bu mandıra işi nedeniyle zarara uğradıklarını, davacının kendisine ait mandıra inşaatı bitince tüm işlerden çekilip borçları ödeme çabası göstermediğini, bu ilişki nedeniyle davacıya borçlu olmayıp aksine alacaklı olduklarını, bu durumun dosyaya sunulan
    protokollerle sabit olduğunu, 18/01/2016 tarihli protokol ile kendilerinin değil davacının şirketinin borçlu olduğu konusunda uzlaşmaya vardıklarını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
    İlk derece mahkemesince; 18/01/2017 tarihli protokolün hukuki vasfı itibarıyla TBK m. 132'de düzenlenen, borcu ve borç ilişkisini sona erdiren bir hukuki işlem olarak mütalaa edilebilecek olan "ibra" olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu protokolde taraflar arasındaki ticari ilişkinin bir bütün olarak ele alındığına ilişkin ibarenin mevcut olması ve bunun neticesinde davacı tarafın alacaklı olduğuna ilişkin hiçbir ibareye yer verilmemiş olması, bilakis davacı tarafın borçlu olduğunun belirtilmiş olması karşısında ibra hukuki niteliğine sahip protokol ile davacının alacaklı olmadığı sonucuna varıldığı, her iki tarafın da bu protokolün 18/01/2016 tarihinde değil, 18/01/2017 tarihinde tanzim edildiğini kabul ettiği, bu protokole dair herhangi bir irade fesadı iddiasının da ileri sürülmediği gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacılarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince; davanın adi ortaklıktan kaynaklı fazla ödemenin tespiti ile iadesi ve yoksun kalınan kârın tespiti ve iadesi istemine ilişkin olduğu, dosya kapsamında somut olayın özelliklerine uygun, denetlenebilir bilirkişi raporu, toplanan deliller, ilk derece mahkemesinin olay nitelendirilmesi ve gerekçesi nazara alındığında; taraflar arasında düzenlenen 18/01/2017 tarihli protokolün taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi sonlandıran ibra belgesi niteliğinde olması nedeniyle davanın reddine ilişkin kararda usul ve kanuna bir aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
    Uyuşmazlık; taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı alacak ve kâr payı istemine ilişkindir.
    Taraflarca imzalanan ve dosya kapsamında yer alan 11/10/2016 tarihli üç adet protokol incelendiğinde, tarafların iki adet mandıranın yapım işleri ile ilgili ortaklık kurdukları, bu ortaklık kapsamında aynı tarihli dava dışı kişiler ve şirketlerle parasal ilişkilere girdikleri sabit olmakla, bu ilişkinin TBK'nın 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen "Adi Ortaklık Sözleşmesi" niteliğinde bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır.
    Her ne kadar ilk derece mahkemesince taraflar arasında imzalanan ve "18/01/2016" olarak yazılmış olsa da "18/01/2017" tarihli olduğu ihtilafsız olan "protokol" başlıklı belge ile tarafların ibralaştığı ve davacının bu ibralaşmaya göre alacaklı olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş, davacıların temyizi üzerine bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesinin kabul ve değerlendirmesi yerinde görülerek davacıların istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş ise de, dosya kapsamında yer alan "18/01/2016" tarihli belge içeriği incelendiğinde, "...bu borç 29/01/2017 tarihine kadar ödenecek.Aksi takdirde 20.000 TL her ay için fark ödenecek..." şeklinde ifadeler içermekle, bu belgenin ileriye yönelik hesaplaşmaları da kapsadığı açık olmakla, ibraname olarak kabul edilemeyeceği ve "ara hesaplaşma" belgesi olarak kabul edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
    Yine, davacılar, eldeki dava ile yoksun kalınan kar ve fazladan yaptıkları ödemelere dayalı talepte bulunmuşlar, dosya kapsamında yer alan davalılara keşide ettikleri 11/10/2017 tarihli ihtarname ile de ortaklık ve sorumluluk protokolü çerçevesinde hesaplaşmayı istemiş olduklarından, davacıların bu taleplerinin taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin fesih ve tasfiyesini kapsadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu durumda ise; taraflar arasındaki ortaklık ilişkisi henüz feshedilmemiş olmakla, ortaklığın fesih ve tasfiyesinin mahkemece yapılması gerekmektedir.
    Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
    Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
    Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nın 644. maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
    Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
    Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
    Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
    Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır ( TBK'nın 642. md.).
    Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
    Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman kişi veya kişileri tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
    Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından üç aşamada gerçekleştirilmelidir.
    Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
    İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK'nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    O halde ilk derece mahkemesince; yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda 18/01/2016 tarihli "protokol" başlıklı belgenin "ibraname" niteliğine haiz olmadığı ve o tarihe kadar ki "ara hesaplaşma" belgesi olarak kabul edilebileceği, davacıların alacak ve yoksun kalınan kar taleplerinin taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin fesih ve tasfiyesi istemini kapsadığı dikkate alınarak ortaklığa konu olan tüm taşınır ve taşınmaz malvarlıklarının açık ve net bir şekilde belirlenmesi, bundan sonra ise yukarıdaki yöntem ve sıra izlenmek suretiyle taraflardan tasfiye konusunda anlaşıp anlaşamadıklarının sorulması, tasfiyede anlaştıkları takdirde ona göre karar verilmesi, anlaşamadıkları takdirde ise, mahkemece ortaklığa ait malların tespit edilmesi, bu hususta taraflardan delil ve karşı delilleri de alınarak değerlendirme yapılması, bu hususun belirlenmesinin ardından yönetici ortaktan hesap istenerek tayin olunacak tasfiye memuru marifetiyle ortaklığa ait malların satılmasına, öncelikle varsa ortaklığın borçlarının ödenmesine, bilahare ortaklardan her birinin ortaklık için yaptıkları masraflar hesaplanarak ortaklıktan olan alacakları düşüldükten sonra geriye bir şey kalır ise bu meblağın, var ise zararın paylaştırılmasına karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.











    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi