14. Ceza Dairesi 2020/2372 E. , 2020/4541 K.
"İçtihat Metni"
Sanık ..."ın beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun cinsel istismarı suçundan yapılan yargılaması sonucunda çocuğun cinsel istismarı suçundan mahkumiyetine dair Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 24.12.2014 gün ve 2013/143 Esas, 2014/299 Karar sayılı re"sen de temyize tabi hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 19.12.2018 gün ve 2018/1289 Esas, 2018/7636 Karar sayılı ilamı onanması yönündeki kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.01.2019 günlü, 14-2015/95014 sayılı itiraznamesiyle 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları gereğince itiraz etmesi üzerine Dairemizin 13.03.2019 gün ve 2019/999 Esas, 2019/8190 sayılı Kararıyla itirazın yerinde görülmeyerek reddiyle bu hususta karar verilmek üzere dosyanın gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.05.2019 gün ve 2019/14-180 Esas, 2019/402 Karar sayılı ilamıyla 20.03.2012 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 20/2. maddesi gereğince Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idari, cezai, hukuki her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılma hakkının bulunması nedeniyle anılan madde uyarınca bu husustaki takdir hakkının kullanılabilmesi için yokluğunda verilen mahkeme kararlarının Bakanlığa tebliğinin zorunlu olması nedeniyle itiraz konusu dosyadan haberi olmadığı anlaşılan Bakanlığa ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı tebliğ edilip, temyiz ettiği takdirde bu husus ta gözetilerek, etmediği takdirde ise sanık müdafisinin temyizine istinaden Dairesince yeniden değerlendirme yapılarak karar verilmesi için itirazın değişik gerekçeyle kabulüyle onama kararının kaldırılmasına dair verilen kararla birlikte Dairemize gönderilen dosya ile ilgili verilen 14.11.2019 gün ve 2019/6400 Esas, 2019/12462 sayılı tevdi kararına istinaden ilk derece mahkemesince yapılan tebligat üzerine Bakanlık vekili tarafından hüküm temyiz edilmekle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ek tebliğnameyle birlikte Dairemize gönderilen dosya tetkik edildi, gereği görüşüldü:
Bakanlık vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 20/2. maddesi uyarınca davaya katılma hakkı bulunan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yokluğunda yapılan yargılamaya ilişkin olarak mahkemelerce re"sen ihbarda bulunulmasının zorunlu olup olmadığı hususunda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan toplantı sonucunda verilen 13.12.2019 gün ve 2019/6 Esas, 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Bakanlığa bildirimde bulunulmasının zorunlu olmadığının kabul edilmesi ve 5271 sayılı CMK"nın 237/2. maddesine göre kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağının anlaşılması karşısında, Bakanlık vekilinin davaya katılma ve hükmü temyize hakkı bulunmadığından, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanık müdafisinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Muhakeme safahatını yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, iddia ve savunma ile tüm delillerin eksiksiz olarak kararda gösterildiği, hükmedilen cezanın nevi ve miktarı itibarıyla kanuni sınırlar içinde tayin edildiği anlaşıldığından,
sanık müdafisinin yerinde görülmeyen temyiz talebinin reddiyle re"sen de temyize tabi hükmün ONANMASINA, 28.10.2020 tarihinde Başkan ... ile ..."un karşı oyları ve oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Mağdurun üvey babası olan sanığın kendisine tarihini tam olarak anlatamamakla birlikte 2011 yılı Ocak ayı içerisinde evde, bir kez de aynı yıl içinde 5 – 6 ay sonra arabasında organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunduğunu iddia ettiği ve yapılan yargılamada sanığın organ soktuğuna dair delil bulunmadığı, eylemin basit cinsel istismar kapsamında kaldığı kabul edilerek bu suçtan mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Mağdur, iddia ettiği ilk olayın ardından hiç kimseye birşey söylemediğini, ikinci eylemden sonra zamanını belirtmemek kaydıyla olayı anneannesine aktardığını, daha sonra annesi ve teyzesiyle Kuşadasına tatile gittiğinde onlara da söylediğini ifade etmiştir. Dosya içerisinde net olarak anlaşılamamakla birlikte tanık anneannenin olayı intikalden çok önce, müşteki annenin ise intikalden en az 6 ay önce haberdar olduğunun anlaşılmasına rağmen olay adli makamlara intikal ettirilmemiştir. Ta ki müşteki annenin şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açtığı dönemde suç duyurusunda bulunulduğu görülmüştür. Süreç dikkatlice incelendiğinde oğluna karşı üvey baba tarafından nitelikli cinsel istismar iddiasının öğrenilmesi üzerine hemen olayın intikal ettirilmesi gerekirken öğrenmeden itibaren en az 6 ay sonra boşanma davasının açıldığı süreçte şikayet yoluna gidilmiştir.
Bunun yanında mağdurun ısrarla kayganlaştırıcı veya başkaca bir madde kullanmadan sanığın nitelikli eylemde bulunduğunu iddia etmesine karşın genital raporda herhangi bir livata bulgusuna da rastlanmadığı görülmektedir. Tanık olarak dinlenen psikolog ... mağdurun müştekinin oğlu olarak davranış problemleri nedeniyle kendisine geldiğini, hasta doktor ilişkisi açısından vakıf olmadığı suça ilişkin ifade vermek istemediğini beyan ederek aslında iddia edilen suça ilişkin bilgisi olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Olayın intikal şekli ile özellikle intikal süresi, mağdurun ısrarla organ sokma yönündeki iddialarına rağmen doktor raporuna dayanıp kendi içinde de çelişki oluşturacak şekilde mağdurun beyanı bölünerek basit cinsel istismar suçundan hüküm kurulması, özellikle psikolog tanık Sevil"in suça ilişkin herhangi bir bilgisi olmadığına dair beyanı, diğer tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığa isnat edilen eylemin gerçekleştiği yönünde cezalandırılmasına yeter güç ve nitelikte her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği göz önünde bulundurularak beraat kararı verilmesi yerine mağdurun anlatımına da aykırı olacak şekilde kurulan mahkumiyet hükmünün onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.