
Esas No: 2015/3364
Karar No: 2015/3364
Karar Tarihi: 17/7/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ SEVİM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/3364) |
|
Karar Tarihi: 17/7/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık YAMLI |
Başvurucular |
: |
1. Ali SEVİM |
|
|
2. Hıdır ENGİN |
|
|
3. Pirsultan
EMRE |
|
|
4. Paşa AĞGÜL |
|
|
5. Hüseyin KARAKOÇ |
|
|
6. Ali Haydar KARAKOÇ |
|
|
7. Zeynep KARAKOÇ |
|
|
8. Ali Kadir KARAKOÇ |
|
|
9. Cemal CİLA |
|
|
10. Musa CİLA |
|
|
11. Cansa ÖZGÜL |
|
|
12. Veysel LEYLEKOĞLU |
|
|
13. Mahmut PARLAK |
|
|
14. İsmail ÇUBUK |
|
|
15. Yeter YILMAZ |
|
|
16. Mehmet YILMAZ |
|
|
17. Haydar MÜLDÜR |
|
|
18. Ezime
OPUZ |
|
|
19. Hüseyin ARAT |
|
|
20. Musa ARAT |
|
|
21. Müslüm YILMAZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör olaylarından doğan maddi zararların eksik
tazmin edilmesi, manevi zararların ise hiç tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının; buna ilişkin idari ve yargısal sürecin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Başvuru formları
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Sırasıyla yukarıdaki başvuruculara ait 2015/4588, 2015/4585, 2015/3969,
2015/5454, 2015/5114, 2015/4681, 2015/4680, 2015/4684, 2015/4583, 2015/4587,
2015/4589, 2015/5453, 2015/5119, 2015/3374, 2015/3421, 2015/3428, 2015/5451,
2015/3433, 2015/5116, 2015/5461 numaralı dosyaların konu yönünden hukuki
irtibat nedeniyle 2015/3364 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine;
incelemenin 2015/3364 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer
bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular, Tunceli"ye bağlı köylerde ikamet etmekte iken
1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köylerinin
boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia
etmiş; 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında zararlarının karşılanması
talebiyle Tunceli Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
7. Komisyon tarafından yapılan inceleme ve değerlendirme sonucu
başvurucuların talepleri kısmen kabul edilmiştir. Başvurucular, Komisyon
tarafından belirlenen zararlarının gerçek zararlarını karşılamaktan uzak olduğu
ve manevi tazminata da karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle uyuşmazlık
tutanağı imzalayarak Komisyon kararlarının iptali istemiyle dava açmışlardır.
8. İdare mahkemeleri muhtelif tarihli ve sayılı kararlarıyla,
Komisyon kararlarını eksik incelemeye dayalı oldukları gerekçesiyle iptal
etmiştir. Kararlarda 5233 sayılı Kanun"a göre manevi tazminata
hükmedilemeyeceği de belirtilmiştir.
9. Başvurucular iptal kararlarını temyiz etmişlerdir. Temyiz
dilekçelerinde özellikle mahkemelerin hayvan zararlarına ve birim fiyatlara
ilişkin değerlendirmeleri ile manevi tazminata ilişkin değerlendirmesinin
hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Kararlar Danıştay Onbeşinci
Dairesi tarafından onanmış, karar düzeltme istemleri de aynı Daire tarafından
reddedilmiştir.
10. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara
tebliğ edilmiş ve başvurucular muhtelif tarihlerde süresinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
11. İptal kararları üzerine Komisyonca her bir başvurucu için
yeniden hesaplama yapılmış ve belirlenen tutarlarda tazminatın başvuruculara
ödenmesine karar verilmiştir.
12. Komisyonun yeni kararları akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12.
maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örneği başvurucular vekiline gönderilmiştir. “Yukarıda
ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda
Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının
karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhnameler, muhtelif tarihlerde başvurucuların avukatları
tarafından imzalanmış ve söz konusu tutarlar başvuruculara/avukatlarına
ödenmiştir.
13. Başvuruculardan Paşa Ağgül ise
dava açmadan önce Komisyon tarafından belirlenen tutarı kabul etmiş, gönderilen
sulhnameyi imzaladıktan sonra sulhname
dışı bırakılan zararları olduğu iddiasıyla Komisyon kararının iptali istemiyle
dava açmıştır. Elazığ 2. İdare Mahkemesi davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde imzalanan sulhnameyle davacının uğradığı
zararların tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları
bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacı/davacı vekilinin
iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı görülmekte olan sulhname sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının
mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca 5233 sayılı Kanun"da manevi
zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında
davacının manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu
Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Temyiz üzerine
Danıştay Onbeşinci Dairesi kararın usul ve hukuka
uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmediğini belirterek onanmasına karar vermiştir.
14. Diğer taraftan adına başvuru yapılan Pirsultan
Emre başvurudan yaklaşık iki yıl önce 8/1/2013 tarihinde vefat etmiş,
avukatları tarafından 3/3/2015 tarihinde yapılan bireysel başvuru sırasında bu
hususa dair bilgi verilmeksizin doğrudan Pirsultan
Emre adına bireysel başvuru yapılmıştır. Daha sonra 19/11/2015 tarihli dilekçe
ile Pirsultan Emre"nin mirasçılarının başvuruyu takip
etmek istediklerine dair avukatları tarafından dilekçe verilmiştir.
15. Öte yandan başvuruculardan Cemal Cila ve Hıdır Engin
9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun uyarınca kurulan
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu)
Başkanlığına sırasıyla 12/2/2015 ve 21/2/2014 tarihlerinde başvurarak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat ödenmesini
istemişlerdir.
16. Tazminat Komisyonu tarafından sırasıyla 23/10/2015 ve
15/12/2014 tarihli kararlarla, başvurucuların Tunceli Valiliğindeki Komisyona
başvurdukları tarihlerde (5/4/2006 ve 11/4/2006) başlayan ve sekiz yılı bulan
süre için Cemal Cila"ya 3.900 TL, Hıdır Engin"e 4.100
TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
17. Başvuruculardan Hıdır Engin, tazminatı yetersiz bularak
vekâlet ücreti ile başvuru masrafları hakkında karar verilmediği iddialarıyla
Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3.
Kurulu tarafından anılan karar hukuka uygun bulunarak 6/3/2015 tarihinde itiraz
reddedilmiştir. Başvurucu Cemal Cila"nın ise itiraz
etmediği anlaşılmıştır. Kararların kesinleşmesinin ardından hükmedilen
tazminat, takip eden süreçte her bir başvurucunun vekilinin hesabına yatırılmak
suretiyle ödenmiştir.
18. Cemal Cila ve Hıdır Engin Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularını
11/3/2015 tarihinde yapmışlardır. Her iki başvurucuya ait başvuru formlarında
ve 8/1/2019 tarihine kadarki süreçte Tazminat Komisyonuna makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle yapılan başvurudan, bu
başvurunun sonucundan ve lehe takdir edilen tazminattan herhangi bir şekilde
bahsedilmemiş; bu konuda bilgi verilmemiştir. Daha sonra başvurucular vekili
tarafından Anayasa Mahkemesine verilen 8/1/2019 tarihli dilekçede, makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle Tazminat Komisyonu tarafından
tazminat ödenmesine karar verildiği ve bilahare kararın infaz edildiği
belirtilerek makul süreye ilişkin şikâyetten vazgeçildiği bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 5233 sayılı Kanun"un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
20.
5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon,
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci
maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye
göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate
alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler.
Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
21. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.”
22. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Yönetmelik’in (Yönetmelik) "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
"Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı
tespitten sonra 16 ncı maddeye göre belirlenen
zararı, 21 inci maddeye göre hesaplanan yaralanma, sakatlanma ve ölüm
hallerindeki nakdî ödeme tutarını, 20 nci maddeye
göre ifa tarzı ile 23 üncü ve 24 üncü maddelere göre mahsup edilecek miktarları
dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı
belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği (EK-E) davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde, bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır. "
23. Yönetmelik"in "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.
Bakanlık, ellibin
Yeni Türk Lirasının üzerindeki aynî ifa veya nakdî ödemelerin Bakan onayı ile
yapılmasını kararlaştırabilir. Bu miktar, her yıl bir önceki yıla ilişkin
olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
(Değişik üçüncü fıkra: 4/6/2018-2018/11862 K.)
Devlet, ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara rücu eder ve rücu
istemine ilişkin zamanaşımı süreleri bir kat artırılarak uygulanır."
24. Yönetmelik"in "Nakdî
ödemenin şekli ve tutarı" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Sulhname
tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname
tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler
hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır."
25. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna
ilişkin esasları Yasa"da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
...
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa"daki düzenlemeler, yasakoyucunun
sosyal hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine
yasayla getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak "sosyal
risk ilkesi" gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden
ibaret olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir
yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle
sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda
değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk
alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece "maddi" olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa"da bu zararlardan "manevi" olan
kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi,
12. maddede "sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır" denilerek Anayasa"nın 125. maddesinin birinci
fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu
ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere
karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir."
26. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunla ilgili olarak "Tazminat Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat
talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari
mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği
görülmektedir." ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
27. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun"un
amaçlarından birinin özetle terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla
karşılanması olduğu ifade edilmiştir. Kanun"un 12. maddesinin gerekçesinde ise
sulhun davayı sona erdirici işlem olduğu, sulhname
imzalanmasının dava açılmasını engelleyici olduğu belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), söz konusu başvuruya
benzer şekilde terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin olarak sulhname
imzalanmasının ardından köyü terkten önce var olan hayvanlarına ilişkin zararla
manevi zararının tazmin edilmediği iddialarıyla yapılan şikâyetleri kapsayan
bir grup başvuruyu incelediği Akbayır ve diğerleri/Türkiye (B. No: 30415/08,
28/6/2011) kararında sulhname imzalanmasının -taleplerden
feragat edilmesini gerektirdiği için- yerel boyuttaki bu uzlaşmanın tartışmasız
olarak ihtilaflı tazminat hakkında öne sürülen itiraza son verdiği gerekçesiyle
başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
29. AİHM, başvuranlar tarafından imzalanan dostane çözüm
beyanlarında (sulhnamelerin) manevi tazminattan söz
edilmediğini gözlemlediğini belirterek dostane çözüme dair bu beyanların (sulhname) ilgili tarafların prosedürü sona erdirmeye
ilişkin açık iradesinin tezahürü olduğunu ifade etmiştir. AİHM; tüm başvuru
sahiplerinin iç hukukta ve AİHM huzurunda avukatlar tarafından temsil
edildiğini, bu hâlde başvuranların ne 5233 sayılı Kanun ve kendi beyanlarının
manevi zarara ilişkin hiçbir talep içermediği iddiasını ne de bu anlaşmaların
sonuçlarından habersiz oldukları iddiasını ileri süremeyeceklerini
belirtmiştir. AİHM"e göre söz konusu düzenleme,
başvuranların prosedürle ilgili her türlü iddiadan feragat etmelerini
gerektirmektedir ve uluslararası boyutta bu anlaşmanın söz konusu ödemeyle
ilgili anlaşmazlığı tartışmasız bir şekilde sonlandırması nedeniyle
başvuranların şikâyette bulunamayacakları sonucuna ulaşılmıştır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 77).
30. AİHM, sürü hayvanlarının farklı türlerine göre besicilikten
elde edilen gelirlerin tazminatının komisyonlarca yanlış değerlendirilmesine
ilişkin şikâyetle ilgili olarak da dostane çözümün kabul edilmesiyle ilgili
yukarıda belirtilen sonuçların ayrıca bu şikâyete de uygulanabilir olduğu
kanaatinde olup AİHM"e göre sulhnamelerin
imzalandığı ve ödemeler gerçekleştiği andan itibaren Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) bağlamında başvuranların mağdur sıfatı yok olmaktadır (Akbayır ve diğerleri / Türkiye, § 78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Pirsultan Emre Yönünden
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 51. maddesi ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği
başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla
bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde
başvuru reddedilir ve ilgilinin yargılama giderleri dışında 2.000 Türk
lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilir.
33. Anılan düzenlemelerde, genel olarak bir hakkın öngörüldüğü
amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk
düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı açıkça görülmektedir. Bu
bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa
Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların
başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No:
2013/1013, 2/7/2015, § 31).
34. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik
edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin
tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven
Ulusoy § 32; Osman Sandıkçı,
B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve
diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016, § 50).
35. Başvuru konusu olayda Pirsultan
Emre 8/1/2013 tarihinde vefat etmiştir. Avukat Ümit Sisligün,
Meral Hanbayat Yeşil ve Mehmet Ali Kırdök imzasıyla 3/3/2015 tarihinde Pirsultan
Emre"nin adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla
bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir
bilgiye yer verilmemiştir. Adı geçen avukatlar tarafından daha sonra 19/11/2015
tarihli dilekçe ile Pirsultan Emre"nin mirasçılarının
başvuruyu takip etmek istediklerine dair dilekçe verilmiştir.
36. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
Ölü kişi adına başvuru yapılamayacağı gibi böyle bir başvurunun takibi de söz
konusu olamaz.
37. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden Pirsultan Emre adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan
avukatlar tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi
gerekir.
38. Bu durumda Avukatlar Ümit Sisligün,
Meral Hanbayat Yeşil ve Mehmet Ali Kırdök aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte
başvuru yapmaları nedeniyle 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren
2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Başvuruculardan Cemal
Cila ve Hıdır Engin Yönünden
39. Somut olayda başvuruculardan Cemal Cila ve Hıdır Engin"in
başvuruya konu aynı yargılama nedeniyle 6384 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan
Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuruda bulunarak uzun yargılama nedeniyle
tazminat talebinde bulundukları ve taleplerinin kısmen kabul edilerek uygun
görülen tazminatın kendilerine ödendiği belirlenmiştir (bkz. §§ 15-18).
40. Buna göre başvuru formu ve eklerinde aynı maddi vakıalar ve
ihlal iddiasına dayalı olarak Tazminat Komisyonu Başkanlığına yapılan müracaat
ile bu müracaatın sonucuyla ilgili herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı, bu
açıdan başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında
bilgi verilmemesi nedeniyle başvurucular tarafından ileri sürülen iddianın
yanıltıcı beyan niteliğinde olduğu anlaşılmış; başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Diğer taraftan başvurucular 8/1/2019 tarihli dilekçeyle
makul süreye ilişkin şikâyetten vazgeçtiklerini belirtmiştir. Başvurucuların
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvurularının bireysel başvurunun
yapıldığı tarihten önce gerçekleştiği açıktır (Hıdır Engin lehine tazminata
hükmedilmesi ve bu tazminata itiraz da başvurudan önce gerçekleşmiştir).
Dolayısıyla Cemal Cila"nın Tazminat Komisyonu
Başkanlığına yaptığı başvuruyu, Hıdır Engin"in hem başvuruyu hem başvuru
üzerine verilen kararı ve buna dair Ankara Bölge İdare Mahkemesine yaptığı
itirazını bildirme yükümlülüğü ilk bireysel başvurunun yapıldığı tarih
itibarıyla mevcuttur. Başvurucuların makul süreye ilişkin şikâyetlerinden
feragat etmesi, sözü edilen olguları zamanında Anayasa Mahkemesine bildirme
yükümlülüğünü yerine getirmedikleri gerçeğini değiştirmemektedir. Bu nedenle
başvurucuların feragat dilekçelerinin varılan sonuç üzerinde bir etkisi
bulunmamaktadır.
42. Bu nedenle adı geçen iki başvurucu aleyhine başvuru hakkının
kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca ayrı ayrı takdiren 500 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi
gerekir.
C. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Maddi Zararların Eksik
Tazmin Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden
i. Başvurucuların
İddiaları
43. Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
başvurunun kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini, zararlarının kabul
edilmeyen kısmı için iptal davası açtıklarını, bu kapsamda hayvancılık gelir
kayıplarının karşılanmadığını, mülklerinden mahrum kaldıkları sürenin eksik
hesaplandığını belirterek eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
ii. Değerlendirme
44. Somut başvuruda başvurucular, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş, Komisyon tarafından
tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak bir tazminat
miktarı belirlenmiş ancak belirlenen tazminatı kabul etmeyen başvurucular
konuyu yargıya taşımışlardır. Açılan davalar sonucunda idari yargı yeri maddi
tazminat yönünden Komisyon kararlarını iptal etmiştir. Nihayetinde bu iptal
kararlarına göre Komisyon tarafından yeniden hesaplama yapılarak belirlenen
tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile
birlikte sulha davet yazısı başvuruculara/vekillerine gönderilmiş, sulh teklifi
başvurucular/vekilleri tarafından kabul edilmiştir (bkz. §§ 11, 12).
45. 5233 sayılı Kanun’un gerek genel gerekçesinden gerekse
içerdiği düzenlemelerden terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla
karşılanmasının amaçlandığı, bu çerçevede ilgili hukuk kısmında yer verilen
düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere sulhname
düzenlenerek uyuşmazlıkların bir an evvel bitirilmesine özel önem atfedildiği
anlaşılmaktadır (Adile Melekoğlu ve
diğerleri, B. No: 2015/1630, 22/1/2019, § 33).
46. 5233 sayılı Kanun"dan kaynaklı uyuşmazlıklara bakan idare
mahkemeleri ve Danıştay Onbeşinci Dairesi, Kanun"un
bu amacını esas alarak yorumlamış ve sulhname
imzalanmasıyla davacıların uğradıkları zararların tazmin edilmek suretiyle
uyuşmazlığın ortadan kalktığı, dolayısıyla sulhname
imzalanmasının ardından uyuşmazlığın artık yargıya taşınmasının mümkün olmadığı
sonucuna varmışlardır (Adile Melekoğlu ve
diğerleri, § 34).
47. Sulhname dışı bırakılan bakiye
zarara dair açılan davaların sulhname imzalanmış
olması nedeniyle reddedilmesi yönündeki idare mahkemeleri ve Danıştayın bu yaklaşımı bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine taşınmış, Anayasa Mahkemesi -sulhname
konusu paranın ödenmediği iddiasının bulunması durumu hariç- makul bir
tazminata hükmedilmesini temin eden sulhnameyle
birlikte başvurucuların mağdur sıfatının ortadan kalkacağı sonucuna varmış ve
mağdur sıfatının ortadan kalkmış olması gerekçesiyle başvuruların kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§
29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58; Salih Alkan, B. No:
2013/4747, 31/3/2016,§§ 37-42). Bir başka ifadeyle idare mahkemeleri ve Danıştayın anılan yaklaşımında mülkiyet hakkı yönünden bir
sorun görülmemiştir (Adile Melekoğlu ve
diğerleri, § 35).
48. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi
için mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına
dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru
hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Mağdurluk
statüsünün varlığı konusunda değerlendirme yapılırken başvurucunun şikâyet
ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği, hâlâ mevcut olup olmadığı ve
muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip giderilmediği incelenmelidir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §36).
49. Bunun yanında tazminat ya da başvurucunun taleplerinin
anlaşma ile karşılanması da mağdurluk statüsünün belirlenmesine etki eder (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 43).
50. Başvuruya konu olayda eksik hesaplandığı iddia edilen
zararın miktarı üzerinde idareyle anlaşma sağlamış ve sulhnameyi
imzalamış olmaları sebebiyle başvurucuların maddi mağduriyetlerinin açıkça
orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucular,
Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan
ettikleri alacağı tümüyle davalı idareden tahsil ettiklerinden mülkiyet hakkına
ilişkin mağduriyet giderilmiş ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı
tarihte sona ermiştir. Belirtmek gerekir ki başvurucular Komisyonun sulhname teklifini avukatları aracılığıyla kabul etmiş ve sulhnameler başvurucular adına avukatları tarafından
imzalanmıştır. Dolayısıyla başvurucuların maddi tazminat iddialarını sona
erdiren sulhnamenin bu hukuki sonucundan habersiz
oldukları da düşünülemez. Öte yandan başvurucular, Komisyon tarafından
ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendilerine ödenmediği ya da eksik
ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır.
51. Diğer taraftan manevi tazminat, 5233 sayılı Kanun"da
öngörülmediğinden sulhname konusu olamayacağı açık
olup bu kısımda varılan sonuç sadece maddi tazminata ilişkindir. Manevi
tazminat yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılacaktır.
52. Açıklanan gerekçelerle eksik maddi tazminattan kaynaklanan
mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden başvurucuların mağdurluk statüsünü
kaybettiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Manevi Zararların
Tazmin Edilmediğine İlişkin Şikâyet Yönünden
i. Başvurucuların
İddiaları
53. Başvurucular, manevi zararlarının tazmin edilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
ii. Değerlendirme
54. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, manevi
tazminat taleplerinin reddedilmesine ilişkin iddialar daha önce bireysel başvuruya
konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında
başvurucuların terör eylemi kapsamında gerçekleşen zararlarının manevi tazminat
ödenmesi ile giderilmesine ilişkin 5233 sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakla
birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında başvurucuların anılan talep
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Özden
Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
55. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun"un
-Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda (bkz. § 26) da
belirtildiği üzere- maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte
manevi zararların genel hükümlere göre karşılanmasına da engel olmayan bir
kanun olduğunu, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun 12. ve 13. maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı
olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanındığını belirterek 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere
başvurularak uğranılan zararın tazmin edilebileceğini belirtmiştir (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §
81).
56. Anılan içtihatlarda ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre
açılacak tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir.
Bir başka ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun
kapsamında değil 5233 sayılı Kanun"dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açacakları davalarda dile getirebilirler (Hüseyin Gönek ve Şahin
Toprak, B. No: 2015/4683, 22/1/2019, § 44).
57. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriliş
biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen
içtihada uygun şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun"un
ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığının yoksa manevi
tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun"a mı dayandırıldığının ortaya konulması
gerekir (Hüseyin Gönek
ve Şahin Toprak, §45).
58. Somut olayda başvurucular Komisyon kararının iptali
istemiyle açtıkları davalarda Komisyon tarafından manevi tazminat da ödenmesi
gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların taleplerini 5233 sayılı Kanun"a
dayandırdıkları, idare mahkemesinde açtıkları davalardaki dilekçelerinden
açıkça anlaşılmaktadır. Ancak 5233 sayılı Kanun uyarınca kurulan ve faaliyette
bulunan Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi kendisinden beklenemez. Dolayısıyla
başvurucuların Komisyona başvurmalarının ardından açtıkları davalarını 5233
sayılı Kanun"a dayandırdıkları ve genel hükümlere göre tam yargı davası
açmadıkları anlaşıldığından manevi tazminat isteminin anılan gerekçeyle
reddedilmesinde mülkiyet hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
60.
Başvurucular; mülkten uzak kalınan sürenin eksik hesaplanması, köyü terkten
evvel var olan hayvan varlığına ilişkin iddialarının dikkate alınmaması, manevi
tazminat istemlerinin reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının da
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca 5233 sayılı Kanun
kapsamında başvurulan idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
b. Değerlendirme
61.
Somut olayda sulhname imzalanarak maddi tazminata
ilişkin uyuşmazlığın sona erdirildiğine ilişkin olarak yukarıda mülkiyet
hakkına dair gerekçede belirtilen değerlendirme ve varılan sonuç gözetildiğinde
usul güvencesi olan adil yargılanma hakkı bakımından aynı şikâyetlerin tekrar
incelenmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucuların
bu başlık altındaki mülkiyet hakkı yönünden ileri sürdükleri benzer mahiyetteki
şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.
62.
Diğer taraftan makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyet ise sulhname imzalanmasından bağımsız olduğundan ve
başvurucuların temel şikâyetlerinden ayrıca ele alınabilecek nitelikte
olduğundan makul sürede yargılanma hakkı yönünden inceleme yapılmıştır.
63. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir.
64. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
65. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§
27-36) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu
yolun etkililiğini tartışmıştır.
66. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
67. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvuruculardan Pirsultan Emre,
Cemal Cila ve Hıdır Engin tarafından yapılan başvuruların başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle REDDİNE,
B. 1. Maddi zararların eksik tazmin edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Manevi zararların tazmin edilmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 83. maddesi uyarınca Cemal Cila ve Hıdır
Engin"den ayrı ayrı 500 TL, avukatlar Ümit Sisligün,
Meral Hanbayat Yeşil ve Mehmet Ali Kırdök"ten müştereken ve müteselsilen
2.000 TL disiplin para cezasının TAHSİLİNE,
D. Kararın bir örneğinin İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar
Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
E. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.