3. Hukuk Dairesi 2009/19685 E. , 2010/1938 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Dava dilekçesinde itirazın iptali icra inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davada, tarafların ortak işlettikleri fırına ilişkin borcun davacı taarfından 3.kişiye tümüyle ödendiği, ödenen borcun 1/2"sinden davalı ortağın da sorumlu olduğu ileri sürülerek alacağa ilişkin icra takibine vaki itirazın iptali istenilmiş; mahkemece, taraflar arasındaki ibranameenin dava konusu alacağa ilişkin olmadığı, ortaklığa ait borcun davacı tarafından ödendiği gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; davacı tarafça ödenen borcun, adi ortaklığa ait borç olup olmadığı, ortaklığın feshi ve ibraname ile davalının yükümlülüğünün ortadan kalkıp kalkmadığı hususlarına ilişkindir.
Tarafların fırın işletmeciliği olarak adi ortaklık kurdukları, merkez olarak..."deki işyerini, şube olarak ta ..."daki işyerini gösterdikleri, 2005 yılı içerisinde merkez..."de bulunan işyerindeki faaliyetlerini sonlandırıp kiraladıkları dükkanı tahliye edip, aynı vergi numarası ile merkez ve şubeyi birleştirip ..."da bulunan fırında ortaklığa devam ettikleri, bu arada kapatılan işyeri ile ilgili kiralayanın açtığı tazminat davasında, mecurun hor kullanımı nedeniyle taraflar aleyhine tazminata hükmedildiği ve bu tazminatın Mayıs 2007 tarihi itibariyle davacı tarafından tümüyle ödendiği, aradan yaklaşık iki ay geçtikten sonra sürdürülen adi ortaklığın feshedilip tarafların yazılı olarak ibralaştığı ve mevcut işyerinin davacı tarafa devredildiği çekişmesizdir.
Böylece, adi ortaklığın ilk faaliyet gösterdiği dükkana verilen zararın tazminine ilişkin ortaklık borcunun, taraflar aleyhine yapılan icra takibinde davacı tarafından tümüyle ödendiği sabittir.
Ne var ki bu ödeme yapıldığı esnada taraflar, halen ilk kurdukları ve sonrasında ..."da devam ettirdikleri adi ortaklığı tasfiye etmemiş, bu ödemeden sonra Temmuz 2007 itibariyle ortaklığı feshederek davacıya devretmişlerdir. Tasfiye ve Devir sözleşmesi başlıklı yazılı anlaşmaya göre de, ..."da bulunan fırın işletmesinin "...-... Ortaklığı" olarak 2005 yılına kadar birlikte işletildiği sonrasında bu yerin ... tarafından işletildiği belirtilmiş, ortaklık feshedilmiş, ortaklığa ait tüm ortak mallar ve haklar ..."ya devredilmiş, bu devir nedeniyle ..."in ..."dan "hiçbir hak ve alacağı kalmadığı, yine ... tarafından ... 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/941 D.İşler sayılı tespit işlemine konu edilen hususlardan dolayı da ..."in ..."dan hiçbir hak ve alacağı kalmadığı, ..."ın işletmeci olduğu "tüm dönemlere ait" vergi, SSK vb. "resmi borçların" ..."a ait olduğu, bu tür borçların ... tarafından ödeneceği, ..."ın da ..."dan "hiçbir hak ve alacağı" olmadığı kabul edilerek ortaklarca imzalanmıştır.
Bu sözleşmeden sonra Şubat 2008 tarihinde ..., ortaklık döneminde mahkeme kararına dayalı olarak ödediği ortaklık borcunu davalıya rücu ederek tahsil etmek için işbu davayı açmıştır.
Oysa, yukarıda aktarıldığı üzere, ödenmesi istenen borcun, adi ortaklık döneminde, ortaklığa ait dükkana verilen zarara ilişkin olduğu, tasfiye anlaşmasında tarafların ibralaştıkları, ortaklığa ait mal varlığı, hak ve alacaklar ile ödenmiş ya da ödenmesi gereken borçların kime ait olduğu ve kim tarafından ödeneceği açıklıkla belirtilmiş ve hatta tespite esas mahkeme dosyası ile resmi ödemelerin ... tarafından yapılacağı vurgulanmıştır. Böylece sözleşmede ortaklığın tüm hak alacak ve borçları tasfiye edildiğine ve dava konusu borç mahkeme ilamına konu olmasına ve davacı tarafından iki ay öncesinde ödenmesine rağmen sözleşme kapsamına alınmamasına göre, açıkça saklı tutulamayan ve tarafların birbirlerinden karşılıklı olarak başkaca alacaklarının bulunmadığına dair yaptıkları yazılı beyanları bağlayıcı olup, bu anlaşmanın aksine davranışla alacak istemiyle dava açılmış olması kabule şayan görülmemiştir.
Mahkemece, ilgili tasfiyenin sadece ..."da bulunan işletmeye ilişkin olduğu, oysa tahsili istenen borcun faaliyetine son verilen..."deki işyerine ait olduğu yönündeki gerekçesi de, tarafların ilk işe başlama ve tasfiyeye kadar olan faaliyetlerini aynı vergi kaydı ile aynı şekilde sürdürmüş olmaları ve resmi olarak ortaklığın faaliyette olduğu ..."daki işyerinin adının sözleşmeye esas alınmasının resmi bir belirlemeye dayandığı gözetildiğinde, tasfiyenin yalnızca ..."daki değil baştan itibaren sürdürülen adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin olduğunun kabulünü gerektirir.
Dolayısı ile tasfiye kapsamında kalan ve açıkça davalı tarafın sorumlu olduğu bir borç olarak gösterilmeyen alacak için takip ve dava açılması doğru olmadığı halde, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu davanın kabulü bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.