Esas No: 2015/28886
Karar No: 2019/2301
Karar Tarihi: 24.01.2019
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2015/28886 Esas 2019/2301 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının davalı işyerinde 14.05.2002-02.12.2013 tarihleri arasında çalıştığını ve makina operatörü olarak işe başlayan davacının 2007 yılından itibaren vardiya amiri olarak çalıştığını, davacının 02.12.2013 tarihinde hatalı mal üretimi yapıldığı iddiası ile savunmasının alınmak istendiğini ancak davacının bu miktar hata ortaya çıkmasının mümkün olmadığını belirterek kabul etmediğini günlük üretim kapasitesine göre bu üretimin yaklaşık 1 haftada gerçekleştiğini, diğer vardiya posta başının bunu farketmemesinin mümkün olmadığını, tüm makinelerdeki üretimin hatalı üretimi işletmenin görmemesinin mümkün olmadığını, davacının bu durumu belirttiğinde yetkililerin aslında hata olmadığını, ancak kendisi ile artık çalışmak istemediklerini beyan ederek tüm alacaklarını ödeyerek işten çıkarttıklarını bildirdiklerini, davalı yanın tüm alacaklar için 12.000 TL. ödeneceğini ve ödemenin 3 taksitte yapılacağını bildirdiklerini ve bunun davacı tarafından kabul edilmediğini ve davacının maddi alacakları için bankaya 4500 TL. yatırıldığını, davacının 08.30-20.30 saatleri arasında günde 12 saat çalıştığını, vardiya değişimlerinin 7 gün ya da 15 günde 1 yapıldığını, davacının vardiya değişim günlerinde yarım gün izin kullandığını ve sürekli haftada 7 gün çalıştığını, davalının davacıya fazla çalışma ücreti ödemediğini, davacının dini bayramlar dışında tüm resmi bayramlarda ve hafta tatillerinde çalışmasına karşın ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını, davacının en son aylık ücretinin net 1400 TL. olduğunu, 840 TL.sinin banka aracılığı ile kalanının elden ödendiğini, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacının kısmi dava açamayacağını, davalının iş aktini 02.12.2013 tarihinde geçerli nedenle feshettiğini, tüm haklarının ödendiğini, 11.708,78 TL. kıdem tazminatı ve 1606,31 TL. ihbar tazminatı ödendiğini, davacının üretim aşamasındaki kumaşlara kendi hatası ile verdiği zarar sebebi ile savunmasının istendiğini ve savunmasının yeterli görülmediğini, davacının daha önce de savunmasının alınmış olduğunu ve uyarılar aldığını, davacının verdiği zarar sebebi ile davalının fesih imkanı var iken iyiniyetle davacının çıkışını geçerli sebeple yaptığını, hak ettiği ücretleri ödediğini, buna karşı davacının dava açmasının iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, davacının kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, resmi ve genel çalışması v.s alacağı olmadığını, kumaş örme işçisi olarak çalışan davacının son aylık ücretinin 730,28 TL. olduğunu, fesihte davacının tüm hakları ödenerek ibralaşıldığını, iddia edilen çalışma saatlerini kabul etmediklerini, haftada 45 saat çalışıldığını ve fazla çalışma olmadığını, bir kısım alacaklar için zamanaşımı süresinin dolduğunu, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davalının her ne kadar davacının hatalı üretim sebebi ile zarar verdiğini ve davalının haklı sebeple fesih imkanı var iken davacının kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini savunsa da davacının iş aktinin davalı tarafından davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanacak şekilde sona erdiğinin kabülü gerektiği, davacının davalı işyerinde sigorta kayıtlarına göre 11 yıl 6 ay 18 gün süre ile çalıştığı görülmüş ve işyerinde en son vardiya amiri olarak çalıştığı anlaşılan davacının dosya kapsamı, tanık beyanlarından asgari ücret karşılığı çalıştığının kabulü mümkün görülmemiş ve bilirkişi tarafından esas alınan 1624,34 TL. brüt ücretin davacının konumuna uygun olduğu kabul edilmiş ve bilirkişi tarafından hesap edilen kıdem tazminatından davalı tarafından ödenen 11.708,78 TL. ve ihbar tazminatı olarak ödenen 1606,31 TL.nin düşümü ile davalıdan kalan 9590,87 TL. kıdem tazminatı ile 1316,07 TL. ihbar tazminatının alınmasına karar vermek gerektiği, davacının dosya kapsamından, tanık beyanlarından davalı işyerinde 1 haftada 6 gün 10,5 saat çalıştığı ve ara dinlenme süresinin düşümü ile 1 haftada yapılan çalışma süresinin 63 saat olduğu ve bu çalışmanın 18 saatinin fazla çalışma olup fazla çalışma ücretinin ödendiğinin ispat yükü kendisinde olan davalının bu yükümünü imzalı bordro, banka kaydı ya da eşdeğer belge ile ispat edemediği, hesap edilen fazla çalışma ücreti alacağından %30 oranında takdiri indirim yapıldığı, tüm dosya kapsamı, davacı tanık beyanlarından davalı işyerinde Mayıs-Eylül aylarında 2 hafta tatilinde çalıştığı, davalı taraf davacının yaptığı bu çalışmanın ücretini ödediğini imzalı bordro, banka kaydı ya da aynı değerde başka bir belge ile ispat edemediği, bilirkişi tarafından hesap edilen hafta tatili çalışma ücreti alacağından %30 oranında hakkaniyet indirimi yapılarak hüküm kurulması gerektiği, davacının davalı işyerinde çalıştığı süre itibarı ile dosya kapsamından 190 gün yıllık izne hak kazandığı, davalının yıllık izin defterine göre davacının 174 gün yıllık iznini kullanmış olduğu görülmüş ve davacının kullanmadığı anlaşılan 16 günlük yıllık izninin kullanıldığının ispat yükü kendisinde olan davalı taraf davacının 16 günlük yıllık iznini kullandığını işyerinde tutulmuş yıllık izin defteri ya da eşdeğer bir belge ile ispat edememiş olup bilirkişi tarafından hesap edilen 729,79 TL. yıllık izin ücreti alacağının davalıdan alınmasına karar vermek gerektiği, davacının dini bayramlar dışında milli bayramlar ve genel tatillerde çalıştığı iddia edilmiş ise de davacı tarafın bu iddiasının ispat edilmediği gerekçesi ile ulusal bayram genel tatil ücreti haricindeki taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Somut uyuşmazlıkta, hafta tatili ücretinin sübutu bakımından;
Davacı tanıklarından ikisi sadece 2012 yılına dek bilgi sahibidir. Diğer davacı tanığı 2013 yılını da bilmektedir ama bu davacı tanığının hafta tatili çalışması hakkında beyanı bulunmamaktadır.
2013 yılına ilişkin sübut gerçekleşmediği için bu döneme ilişkin hafta tatili ücreti talebinin reddinin gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.
3-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu"nda, gerekse Borçlar Kanunu"nda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 125"inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146"ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu"nun; 5"inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28"inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zamanaşımına tabidir.
4857 sayılı Kanun"dan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.nın 147. maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.
Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK"nın 148. maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanunu"nun 117"inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151"inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151"inci maddesinde yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zamanaşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131).
Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132).
6098 Sayılı TBK 154. maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanun"un 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 155. maddesi hükmü, "Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur." kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134)
Türk Borçlar Kanunu"nun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı def"ini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya def"i geri almasıyla da mümkündür.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 7"nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447"inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı Yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319"uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def"i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def"i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı def"i ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı def"i davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def"ine davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def"i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı def"ine davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def7i dikkate alınmaz.
Zamanaşımı def"inin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut uyuşmazlıkta, fazla mesai ücreti bakımından;
Davaya karşı zamanaşımı zaten gözetilmiştir. Islah zamanaşımı açısından ise dava dilekçesine göre dava kısmi davadır. Bu nedenle, davalı vekilinin süresinde ıslaha karşı ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasının değerlendirilmemesi hatalıdır.
Mahkeme tarafından yapılacak iş, fazla mesai ücreti bakımından süresinde ileri sürülen ıslah zamanaşımı savunmasını değerlendirerek sonuca gitmektir.
4-Kıdem tazminatı bakımından; daktilo hatası nedeni ile Mahkeme tarafından hükmedilen miktarın, hesaplanan miktardan net 300 TL. fazla belirlenmesi hatalıdır.
5-Hükmedilen miktarların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüte yol açacağının düşünülmemeside hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.