3. Hukuk Dairesi 2019/4949 E. , 2020/694 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davacı ..."un davalı Hazine aleyhine açtığı tazminat davasının kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, asıl dava dilekçesinde özetle; Banaz Mal Müdürlüğü ile yapılan 18/02/2002 tarihli 00541 ve 00542 yevmiye numaralı kira sözleşmeleri ile ... ilçesi ... köyü Kayran mevkiinde bulunan kum ocaklarını 2 yıl süre ile kiraladığını, kiranın ÇED raporunun alınmasıyla başlayacağının belirlendiğini, ÇED raporunun 30/04/2002 tarihinde alındığını, 10/06/2002 tarihinde de ruhsatının alındığını, aynı gün kum ocağında faaliyete başlaması gerektiği halde davalı köy tüzel kişiliğinin köy halkı ile birlikte faaliyet göstererek işletmenin açılmasına ve yer teslimi yapılmasına engel olduğunu, kum ocağını işletebilmek için noter masraflarını yatırdığını, kira bedeli ödediğini, plan-proje çizdirdiğini, ÇED raporu aldığını, birçok kurumdan rapor aldığını, ticari taksi ile ulaşım giderleri yaptığını, normal şartlarda aylık 8.000 TL net kar elde etmesi gerektiğini, araçlarını çalışmak üzere ... Köyüne götürmek istediğini ancak köylülerin, araziye girmesini engellediğini, 30/04/2002 gününden yani ÇED raporunun alınması tarihinden beri kum çakıl ocağını işletemediğini belirterek 30/04/2002 gününden bu yana işlemiş ve işleyecek reeskont faizi ile birlikte 3 000 TL manevi tazminatın ... Köyü köy tüzel kişiliği ve davalı köy muhtarı ..."dan müştereken ve müteselsilen tahsilini; 10.000 TL maddi tazminatın ise tüm davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı- Karşı Davacı ... Ve ... cevap ve karşı dava dilekçelerinde özetle; davacının daha evvel de aynı bölgede kum-çakıl işletmesini işlettiğini, köy tüzel kişiliğinin dava konusu bölgede kum çakıl işletmesine muvafakat etmediğinin açık olduğunu, bu hoşnutsuzluğun medeni kurallar çerçevesinde ve tamamen yasal sınırlar içinde dile getirildiğini, kum-çakıl ocağı işletme kararının kamu yararı gözetilmeden verildiğini, alınan ÇED raporunun da gerçek ile bağdaşmadığını, taban suyunun yüzüye çok yakın olması nedeniyle kum - çakıl ocağının işletilmesi halinde ekolojik dengenin bozulacağını, yeraltı su kaynaklarının kirleneceğini ve akış ikametlerinin değişeceğini, ne köy muhtarı olan davalının ne de köy tüzel kişiliğinin tazminatı gerektirecek herhangi bir fiilleri bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 13.000 TL maddi tazminatın karşı taraftan müşterek ve müteselsilen tahsili ile karşı davacı köy tüzel kişiliğine verilmesini, 2.000 TL manevi tazminatın karşı taraftan müşterek ve müteselsilen tahsili tahsili ile karşı davacı ...’a verilmesini, alacağa dava tarihinden itibaren faiz işletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine, asıl davaya cevap vermemiştir.
Birleşen dosya davacısı Hazine, asıl dava davacılarından ... aleyhine açtığı davada; dava dilekçesinde özele; ... Köyünde bulunan kadastro dışı 15841 m2 ve 15518,47 m2 yüzölçümlü iki adet taşınmazın kum ocağı olarak işletilmek üzere ihale ile davalı tarafından kiralandığını, taşınmazların davalıya teslimine ilişkin tüm koşulların yerine getirildiğini ve davalı kiracının kiralananları teslim almak üzere davet edildiğini, ancak köylüler tarafından tehdit edildiğini ileri sürerek taşınmazı teslim almaya yanaşmadığını, bunun üzerine Kaymakamlık tarafından tüm tedbirlerin sağlandığını, davalı ile taşınmazların başına gidildiğini, yine de davalının taşınmazları teslim almadığını, bu durumun tutanakla tespit edildiğini ve Maliye Bakanlığına bildirildiğini, kira sözleşmelerinin Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün yazılı talimatı gereğince tek taraflı olarak feshedildiğini, verilen talimat uyarınca gecikme zamları ile birlikte fesih tarihine kadar ödenmeyen 2,3 ve 4. kira taksitlerin ile genel hükümlere göre 1 yıllık kira bedeli tutarında tazminat olmak üzere toplam 26.365,50 TL’nin 14.04.2003 tarihine kadar ödemesi bildirildiği halde davalının herhangi bir ödemede bulunulmadığını belirterek; idarenin haklı nedenle feshine dayalı olarak toplamda 26.365,50 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 14/04/2003’ten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı – birleşen dosya davalısı ... cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazların teslim edilemediğini, bu nedenle davacı kurum aleyhine tazminat davası açıldığını, belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma öncesinde, asıl dava yönünden; davalılar ... Köyü ve ... aleyhine açılan maddi tazminat davasının taraf sıfatı (pasif husumet ehliyeti) yokluğu nedeniyle reddine, davalı Hazine aleyhine açılan maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 7.152,50-TL maddi tazminatın dava tarihi olan 15.08.2002 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalılar ... Köyü Tüzelkişiliği ve ... aleyhine açılan manevi tazminat davasının yasal şartları oluşmadığından reddine, karşı dava yönünden; Davacı ... tarafından açılan maddi tazminat davasının takip edilmemesi sebebiyle açılmamış sayılmasına, Davacı ... tarafından açılan manevi tazminat davasının yasal şartları oluşmadığından reddine, birleşen dava yönünden; davacı ... tarafından açılan birleşen davanın ise tümden reddine karar verilmiştir. Hüküm, ... tarafından temyiz edilerek dairemizin 2017/2658 E 2017/6887 K sayılı ilamı ile; müsper zarar ile menfi zarara dair açıklamalar yapılarak birleşen dava bakımından verilen hükmün onanmasına, asıl davanın ise; davacıya yer teslimi yapılamadığından kira sözleşmesinin başlamadığı, bu durumda mahkemece davacı ...’un bu sözleşme için yapmış olduğu masraflar ve bu süreçte kaçırdığı fırsatlar nedeniyle uğradığı zarara ilişkin menfi zararını isteyebileceği, buna göre zarar hesaplamasının yapılması gerektiği, diğer davacı şirket bakımından ise akitte taraf olmadığı gözetilerek aktif dava ehliyeti bulunmadığından bu davacının açtığı davanın reddine karar verilmesi gerekirtiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiş, davalı ... Hazinesinin sair temyiz tirazları ise reddedilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek; bilirkişi raporu aldırılmış, bozma ilamında kiralananın teslim edilmediği ve kira sözleşmesinin başlamadığı belirlenmesine rağmen varsayımlara dayalı olarak davacının bir miktar kum-çakıl çıkardığını belirterek bu çıkarılan miktar bakımınından yine farazi olarak belirlediği kira bedelini, kiralanan sahalardan çıkarılabilecek toplam kum-çakıl bedelin düşerek hesaplama yapan ve bozmaya uygun olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak davacı ...’un talep edebileceği menfi zararın 13.112,73 TL olduğu gerekçesiyle dava dilekçesi ile talep edilen 10.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı Banaz Mal Müdürlüğünden tahsiline, diğer davacı şirket bakımından aktif husumet etliyeti bulunmadığından davanın reddine, davacı ... tarafından köy tüzel kişiliği ve muris köy muhtarının mirasçıları aleyhine açılan maddi tazminat ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm,davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; temyiz eden davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Bilindiği üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur.Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
Mahkemenin, bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan biri lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir.Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu veyahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozma kararına uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur.
Bozma ilamına uyulması sonucunda mahkemenin bozma ilamına uygun hareket etme yükümlülüğü doğduğu gibi, bilirkişilerin de bozma ilamına uygun şekilde rapor hazırlamaları ve hesaplama yapmaları gerekir.
Mahkemece uyulan Yargıtay bozma ilamında; davacı kiracıya yer tesliminin yapılmadığı bu suretle de kira sözleşmesinin başlamadığı ve davacı ...’un bu sözleşme için yapmış olduğu masraflar ve bu süreçte kaçırdığı fırsatlar nedeniyle uğradığı zarara ilişkin menfi zararını isteyebileceği gözetilerek buna göre zarar miktarı hesaplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Her ne kadar mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş uyulan bozma ilamı doğrultusunda yeniden bilirkişi raporu aldırılmış ise de menfi zarar hesaplaması yapılması gerekirken bilirkişi raporunda sahadan çıkarılabilecek kum-çakıl bedelinden davacının kiralanandan kum-çakıl çıkardığı varsayılarak farazi şekilde bunun karşılığı olarak hesaplanan kira bedelinin düşülmesi suretiyle zarar hesabı yapılmış ve mahkemece bu hesaplamaya dayalı olarak karar verilmiştir.
Şu durumda, uyulan bozma kararının gereğinin mahkemece tam olarak yerine getirilmemiş olması, bozma nedenidir.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK md. 96. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Kâr kaybı, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kardan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu hareketten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kârdan yoksun kalan kusurlu hareket yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır.Menfi zarar ise borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşme hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar. Burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Diğer bir söyleyişle, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 12. Baskı, İstanbul 2010, s. 482).
Buna göre, mahkemece yapılacak iş; bozmaya uygun şekilde davacı ...’un sözleşme için yapmış olduğu masraflar ve bu süreçte kaçırdığı fırsatlar nedeniyle uğradığı menfi zararı hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi iken; bozmaya ve hüküm kurmaya elverişsiz bilirkişi raporuna dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- Mahkemece bozma öncesinde davacılar lehine 7.152,50-TL maddi tazminata hükmedilmiş olup hüküm davalı ...’nin temyizi üzerine bozulmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere, Yargıtay"ın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararında gösterilen şekilde araştırma yapmak ve bozma kararında belirtilen hukuki esaslar doğrultusunda hüküm vermek, usuli kazanılmış haklara da riayet etmek zorundadır. Bozma öncesinde verilen karar davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle davacılar tarafından temyiz edilmemiş ve Hazine lehine bozulmuştur. Bozmaya uyulmasıyla Hazine bakımından usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Buna göre mahkeme hüküm lehine bozulan tarafın aleyhine olacak şekilde bozma öncesi tutardan daha yüksek tutarda 10.000 TL maddi tazminata hükmedemeyecektir. Dolayısıyla mahkemece, usuli kazanılmış hakka riayet edilerek bozma öncesinde temyiz eden aleyhine hükmedilen maddi tazminat tutarını aşmayacak şekilde karar verilmesi gerekirken dava dilekçesindeki talep esas alınarak 10.000 TL maddi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı Hazine’nin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı Hazine yararına HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03/02/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.