(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2013/6571 E. , 2013/11922 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... Mevkiinde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, fen bilirkişisi raporunda belirtilen 7130.15 m2 yüzölçümündeki taşınmaz hakkındaki davanın kabulü ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 05/10/2009 tarih ve 2009/12748 – 16244 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, dosyada bulunan eksiklikler giderilerek yeniden inceleme ve araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının belirlenmesi, orman sayılmayan yerlerden olduğu belirlendiği takdirde bu sefer imar ve ihya ile zilyetlikle kazanma koşullarının araştırılarak elde edilen sonuca göre yeniden hüküm kurulması” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabul kısmen reddine; 24.11.2008 tarihli fen bilirkişisi raporunda yeşil renkle taralı olarak gösterilen 7130,15 m2"lik taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 11.04.1985 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması ile daha sonra 1988 yılında 2896 sayılı Kanun uyarınca yapılan 2/B uygulaması bulunmaktadır.
Taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1982 yılında yapılmış ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece, davacı lehine 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu kabul edilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmüştür.
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde ilk tesis kadastrosu 1982 yılında yapılmış ve dava konusu taşınmaz tescil harici bırakılmıştır. Dosya içine alınan pafta örneğinde dava konusu taşınmazın bulunduğu yer “tescil harici” olarak belirtilmiş, ancak, taşınmazın hangi vasıfla tescil harici bırakıldığı belirtilmemiştir. Keşif sonucu alınan ziraat bilirkişisi raporunda dava konusu taşınmazın sebze meyve yetiştiriciliği yapılan tarım arazisi vasfında olduğu, imar
ve ihyasının en az 20-25 yıl önce tamamlandığı ve eğiminin %15-20 olduğu belirtilmişse de, mahkemece hükme esas alınan orman bilirkişisi raporunda, dava konusu taşınmazın %15-20 eğimli olduğu, 1958 tarihli hava fotoğraflarında çalılık olarak görüldüğü, 1963 tarihli memleket haritasında da çalıllık rumuzlu yeşil alanda kaldığı bildirilmiştir. Buradan çıkan sonuç, dava konusu taşınmazın öncesinin çalılık niteliğinde ve eğiminin de %12"nin üzerinde olduğudur.
Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/j maddesine göre; “orman kadastro komisyonlarınca; orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanlar, Devlet ormanı olarak sınırlandırılır. 4785 sayılı Kanunla Devletleştirilmiş ormanlar ile yukarıda belirtilen (b), (d), (e), (f), (g), (ı) ve (j) bentlerine göre orman rejimine girmiş olan sahaların herhangi bir şekilde komisyonlarca sınırlama dışı bırakılmış veya orman sayılmamış olması bu yerlerin orman olma vasfını ortadan kaldırmaz.” hükmü gereğince ve 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesi, orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerlerin orman sayılmayacağını hükme bağlaması karşısında ve bilimsel ve teknik olarak arazi eğiminin %12"den fazla olması halinde, o arazi kesimi erozyonla karşı karşıya kalacağından, toprak muhafaza karakteri taşıdığının kabul edilmesi gerekir. Hal böyle olunca; taşınmazın saptanan bulgulara göre eğiminin %12"nin üzerinde olduğu ve öncesinin çalılık olduğu saptandığından, 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesi kapsamı dışında kalan orman sayılan yer olduğu ve Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/j maddesi gereğince orman sınırı dışında bırakılmasının taşınmazın orman niteliğini ortadan kaldırmayacağı açıktır.
Bu durumda; eski tarihli resmî belgelerde çalılık olarak işaretli alanda kaldığı ve eğimi de %12"nin üzerinde olduğundan, 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesinin karşıt kavramına göre taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu ve orman kadastrosunun kesinleştiği ve orman sınırları dışında bırakıldığı tarihe kadar bu niteliğini koruyacağından, bu sırada sürdürülen zilyedliğe değer verilemeyeceğinden, orman kadastrosunun kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmadığından davanın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 19/12/2013 günü oy birliği ile karar verildi.