10. Hukuk Dairesi 2014/27754 E. , 2015/15113 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Davacı, 25.05.2011 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasını, Kurum"un borç çıkarma işleminin iptalini ve yersiz ödemelerin iadesini istemiştir.
Mahkeme, yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı talep olmadığından davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacının avukatının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1975 yılından itibaren 6197 gün sigortalılığı üzerinden 15.01.1992 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında malûllük aylığı bağlanan davacının, 09.05.2011 tarihinden itibaren sosyal güvenlik destek primine tabi olarak kesintili çalıştığı; yazılı isteği üzerine 15.08.2013 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı ve geriye dönük olarak 25.05.2011 tarihinden itibaren iptal edilen malûllük aylıklarının davacıya borç çıkarıldığı görülmektedir.
506 sayılı Kanunun 58. maddesi, "Malûllük aylığı almakta iken sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar hakkında 63"üncü maddenin (A) fıkrası hükümleri uygulanır. Şu kadar ki, malullük aylıkları kesilenlerden işten ayrılarak malûllük aylığı verilmesi için yazılı istekte bulunan sigortalıya aylık bağlanması, kontrol muayenesi sonunda malullüğün devam ettiğinin anlaşılması şartına bağlıdır."
63-A maddesi, "Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir.
Yaşlılık aylıkları kesilenlerden yeniden çalıştıkları süre zarfında 78. maddeye göre prime esas kazançları üzerinden 73. madde gereğince prim alınır. Yaşlılık aylıkları kesilenlerden işten ayrılarak yaşlılık aylığı verilmesi için yazılı talepte bulunan sigortalıya yeniden bağlanacak yaşlılık aylığı talep tarihini takip eden ödeme döneminden başlanarak ödenir..." düzenlemelerini içermektedir.
İstisnalar dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 27. maddesinde de, "malûllük aylığı almakta iken bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların malûllük aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başında kesilir ve bu Kanuna tabi olarak çalıştıkları süre zarfında 80. maddeye göre belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81. madde gereğince kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortasına ait prim alınır." düzenlemesine yer verilmiştir.
Çalışarak hayatını sürdürme konusundaki güç kaybı gözetilerek, uzun vadeli sigorta kolları kapsamında belirli süre prim ödemesine dayalı olarak bağlanan maluliyet aylığının devamı, 506, 5510 sayılı Kanunlar veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında yeniden çalışmama şartına bağlanmış ve sigortalılığı gerektirir çalışma hali aylığın kesilme nedeni olarak öngörülmüştür. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 63., 5510 sayılı Kanunun 30. maddeleride, yalnızca yaşlılık aylığının sosyal güvenlik destek primi kesilmesi yoluyla devamına imkan verip, maluliyet aylığı için böylesi bir imkan öngörmemiş; 506 sayılı Kanunun 62. ve 5510 sayılı Kanunun 30. maddeleri yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istek olmasını şart koşmuşlardır.
Bu yasal çerçevede; 19.07.2013 tarihinden önce yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin yazılı isteği olmayan davacıya, dava konusu dönemde yaşlılık aylığı bağlanmasının mümkün olmadığı yönündeki mahkeme kararı isabetlidir.
Ancak, malûllük aylığı alırken sosyal güvenlik destek primine tabi çalışması nedeniyle 25.05.2011 tarihinden itibaren ödenen malullük aylıklarının davacıya borç çıkarılması işlemine ilişkin olarak belirtmek gerekir ki; sebepsiz zenginleşen kişi, malvarlığında sebepsiz yere meydana gelen artışı iade ile yükümlüdür. İade yükümlülüğünün konusu ve kapsamı ise 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 63. maddesinde (6098 sayılı Kanunun 79. maddesi) hükme bağlanmış olup, maddelerde; iade borcu, zenginleşen kişinin iyi veya kötü niyetli olmasına göre farklı şekilde ele alınmıştır.
Haklı bir sebebe dayanmaksızın zenginleşen kimse kötü niyetli ise, iade borcu zenginleşmenin tamamını kapsar. Diğer bir ifade ile kötü niyet hâlinde iade borcu, geri verme zamanındaki zenginleşme miktarıyla sınırlı değildir. Anılan maddeye göre, sebepsiz zenginleşen kimse, o şeyi kötü niyet ile elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan geri vermek zorunda kalacağını bilmek durumunda ise, iade ile yükümlüdür. Zenginleşmeyi iade edeceğini ve dolayısıyla zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını bilen veya gerekli özeni gösterdiği takdirde bilebilecek durumda olan kişi, kötü niyetli zenginleşen konumundadır.
Bütün hakların kullanılmasında Medeni Kanunun 2. maddesinde ifade edilen dürüstlük (objektif iyiniyet) kuralına uyulması gerekir. Bir hak, dürüstlük kuralına aykırı kullanılırsa kötüye kullanılmış olur. Bir hakkın sırf başkasına zarar vermek amacıyla kullanılmasını kanun korumaz.
Dürüstlük kuralı, bir kimseden (dürüst bir insan olarak) beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlak ölçülerine, gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirlerken, o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının olup olmadığına, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın bulunup bulunmadığına bakılmalıdır. Bir kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunması gibi ölçütler, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman Medenî Hukuk-Temel Kavramlar S.Bası 1985.sf, 154 vd).
Hakkın kötüye kullanıldığı savunma olarak ileriye sürülmüş olmasa dahi, bu husus def’i değil itiraz olarak kabul edildiğinden, hakim, dava dosyasından anlaşılan böyle bir durumu re"sen gözönüne almak zorundadır (Yargıtay H.G.K.4/11/1964 gün 1964/2-953 Esas ve 1964/640 K. sayılı ilamı, 14.2.1951 tarih ve 1949/17 E, 1951/1 K. sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı, 8/11/1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/13 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı.).
Medeni Kanunun 3. maddesinde ifade edildiği üzere, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet savunmasında bulunamaz.
Kuşkusuz iyiniyet yada kötüniyet kavramları, subjektif, diğer bir anlatımla insanların iç dünyaları ile ilgili kavramlardır. Bunun açıklığa kavuşturulması, somutlaştırılması olaylarla özdeş hale getirilmesi son derece güçtür. İşte bu durumda hakim, maddi olguların yanında karinelerden, hayat deneyimlerinden yararlanmak suretiyle gerçeği bulmaya gayret gösterecektir.
Yapılan açıklamalar ve dosyadaki bilgi ve belgeler çerçevesinde; sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışma ancak yaşlılık aylığı alanlara tanınmış bir hak iken, malullük aylığı alan davacının, dava konusu dönemde malullük aylığı kesilmeksizin sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışmış olması, davalı Kurumun uyarı görevini yapmamasının bir sonucu olup; davacının kötü niyetli olmadığı ve Kurumu yanıltmadığının belirgin olması; davalı Kurum tarafından da kötü niyetli olduğunun iddia ve ispat edilememesi, yaşam deneyimleri ile günümüzün ekonomik koşullarına göre aldığı malûllük aylıklarını tükettiğinin anlaşılması ve işlemin, objektif iyiniyet kuralına açıkça aykırı olması nedeniyle, eldeki davaya konu olay nedeniyle davacının borçlu olmadığının belirlenmesi gerektiği gözetilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davacıya iadesine, 15.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.