3. Hukuk Dairesi 2019/5860 E. , 2020/1112 K.
"İçtihat Metni"
Davacı ... ile davalı ... aralarındaki alacak davasına dair Finike Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 14/03/2012 tarihli ve 2008/216 E.-2012/80 K. sayılı hükmün onanması hakkında dairece verilen 24/01/2019 tarihli ve 2017/12138 E.-2019/563 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 01/01/1995 tarihli satış sözleşmesi ile bedel ödeyerek davalının 1798 parsel sayılı taşınmazını satın aldığını, yaklaşık 13 yıldan beri ihtilafsız bir şekilde zilyet olarak kullandığını, tarımsal faaliyette bulunarak sera kurduğunu, meyva bahçesi haline getirdiğini belirterek, taşınmazın üstünde bulunan tüm muhtesatlarla beraber gerçek değerlerinin tespit edilerek (keşif sonucunda ortaya çıkacak olan rayiç bedelin) fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 7.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 19.12.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile 84.711,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı duruşmadaki beyanında; senet altındaki imzanın tarafına ait olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; “...dosyamızda yer alan harici satış sözleşmesindeki satış değeri belli değildir ve bu değer davacı tarafından belirlenememiş ve ispat edilememiştir. Kaldı ki somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi ile dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan tüm muhtesatların değerlerinin tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir. İcra edilen keşif, keşifte dinlenilen tanık beyanı ve ziraat bilirkişisinin raporunda, taşınmaz üzerindeki ağaçların yaşları dikkate alındığında bu ağaçların davacı tarafından dikildiği ve süreklilik arz eden bir şekilde bu ağaçların ve yine taşınmaz üzerindeki seranın tüm semerelerinden de davacının yararlandığı ortadadır. Hal böyle olunca davacı tarafın talep etmiş olduğu muhtesatların değerlerinin davacıya verilmesi, zaten muhtesatların aidiyetinin davacıda olduğu konusunda ihtilaf bulunmayan bir durumda davacı yönünden sebepsiz zenginleşme sonucunu doğuracağından davanın reddine” karar verilmiş hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 24.01.2019 tarih ve 201712138 Esas-2019/563 Karar sayılı ilamı ile kararın onanmasına karar verilmiştir. Onama ilamına karşı davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, zilyetliği kendisine devredilen taşınmaz üzerine davacı tarafından meyve bahçesi ve sera (muhtesat) yapıldığı ve taşınmazın dava tarihi itibariyle halen davacının kullanımında olduğu (zilyetliğinin devam ettiği) anlaşıldığından, davacının bu talep bakımından ve sair karar düzeltme taleplerinin reddi gerekir.
2- Davacının harici taşınmaz satım sözleşmesine konu taşınmaz bedeline yönelik talebi bakımından,
Dava, taraflar arasında imzalanan harici satım sözleşmesi nedeniyle ödenen taşınmaz bedelinin, keşif sonucunda ortaya çıkacak olan rayiç bedelinin işlemiş yasal faizi ile tahsili talebine ilişkindir.
Davaya konu 01/01/1995 tarihli sözleşme; TMK"nın 706, BK"nın 213 (TBK"nın 237), Tapu Kanunu"nun 26 ve Noterlik Kanunu"nun 60 ve 89. maddeleri uyarınca resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir.
Bu nedenle, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış sedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı duruşmada, 01/01/1995 tarihli “Senettir” başlıklı belge altındaki imzanın tarafına ait olmadığını belirtmesi üzerine, mahkemece bu hususta imza incelemesi yaptırılmış ve ATK’nun 27.07.2009 tarihli raporu ile senet altındaki imzanın davalının eli ürünü olduğu belirtildiğinden, bu bağlamda dava konusu sözleşme altındaki imzanın davalıya ait olduğu ve davalıya ait taşınmazın davacıya satılmak istendiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, geçersiz satış sözleşmesi gereğince davacı tarafından ödenen bedelin ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Dosya kapsamından; davacı ile davalı arasında 01.01.1995 tarihinde harici taşınmaz satış sözleşmesi imzalandığı, kararlaştırılan satış bedelinin davalıya ödenmesini müteakip taşınmazın zilyetliğinin davacı tarafa devredildiği, zilyetliği kendisine devredilen taşınmaz üzerine davacı tarafından ağaç vs. muhtesat yapıldığı ve taşınmazın dava tarihi itibariyle halen davacının kullanımında olduğu ancak harici satış sözleşmesine konu taşınmazın tapuda ferağının verilmemesi üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşıldığından, davacının, harici satış sözleşmesi gereğince davalı tarafa ödemiş olduğu satış bedelini davalıdan talep etme hususunda hukuki yararının bulunduğu sabittir.
Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan 01.01.1995 tarihli satış sözleşmesinin incelenmesinde; bedelin davalı satıcıya ödendiği yazılıdır. Ancak, bu sözleşmede alınan bedelin miktarı gösterilmemiştir. Bu durumda, yapılması gereken, sözleşmenin yapıldığı tarihte davalının satmış olduğu taşınmazın rayiç değerinin ne olduğunun tespitinden ibarettir.
Hal böyle olunca, mahkemece; dava konusu taşınmazda keşif yapılarak, öncelikle davalıya ait tarla vasfındaki taşınmazın sözleşme tarihindeki rayiç değerinin tespiti ile bu değerin çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle ifanın imkansız hale geldiği tarihde ulaşacağı alım gücünün belirlenmesi için konusunda uzman bilirkişiden denetimine elverişli rapor aldırılması ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Ne var ki; mahkeme kararının açıklanan bu gerekçeler ile bozulması gerekirken zuhulen onandığı yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme isteği kabul edilerek, Dairemizin önceki onama kararı kaldırılmış, mahkeme kararı açıklanan bu gerekçeyle bozulmuştur.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının muhdesat bedelleri ve sair karar düzeltme isteminin reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile; Dairemizin 24.01.2019 tarih ve 2017/12138 Esas-2019/563 Karar sayılı ilamının kaldırılmasına ve hükmün yukarıda açıklanan gerekçe ile BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde düzeltme isteyene iadesine, 11/02/2020 gününde oy birliği ile karar verildi.