Esas No: 2019/4618
Karar No: 2020/1141
Karar Tarihi: 12.02.2020
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/4618 Esas 2020/1141 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : AMASYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen asıl ve birleşen tapu iptal ve tescil, alacak davasında asıl ve birleşen davaların reddine dair verilen hüküm hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı asıl davasında; davalı şirket ile 01.12.2011 tarihinde imzalanan sözleşmeyle inşaat yapılacağının kararlaştırıldığını, inşaat masraflarının ve yine inşaatın tamamlanması ile dairelerin eşit olarak paylaşılacağını, sözleşme gereğince tüm edimlerinin tarafınca eksiksiz yerine getirildiğini, davalı şirkete 220.000,00 TL para ödendiğini, ancak davalı şirket tarafından 2013 Mayıs"ta tamamlanan dairelerin sözleşmeye aykırı şekilde satıldığını, kendisine kar ödemesinin de yapılmadığını, ödediği 220.000,00 TL"nin üç ayrı seferde tarafına iade edildiğini belirterek taşınmazların yarısının tarafına devrine, taşınmazlar satıldı ise ihtarname tarihi itibariyle taşınmazların değerinin yarısının (ödenen 220.000,00 TL mahsup edilerek) fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL"sinin tarafına ödenmesine, ayrıca imar mevzuatın aykırı inşaat yapıldığından zemin kat için daire ruhsatı alınamadığı, ancak depo ruhsatı alındığını, bundan dolayı doğan zararları nedeniyle de
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL bedele hükmedilmesine, tüm bunların yanında demir ve tahta kalıplar gibi demirbaşların bedelinin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı, birleşen Amasya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2015/1478 Esas dosyasında; asıl dosyadaki taleplerini adi ortaklık sözleşmesinde kefil olarak imzası bulunan davalı ..."e yöneltmiş, birleşen Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2018/548 Esas dosyasında ise, asıl dosyada bilirkişilerce hesaplanan ve bakiye kalan bedelin davalı ... şirketinden ve davalı ..."ten alınmasını talep etmiştir.
Davalı ... şirketi; davaya konu edilen sözleşmenin şirketin yetkili temsilci olmayan yalnızca ortağı olan ... tarafından imzalandığını, sözleşmenin şirketi bağlayamayacağını, davalı şirket ortağı olan ... davacı tarafından gönderilen 220.000,00 TL "nin daire almak amacıyla gönderildiğini, ancak davacının ... ev alacağını beyan etmesi üzerine paranın davacıya iade edildiğini, ayrıca sözleşmenin şirketi bağlayacağı şeklinde bir yorum yapılması durumunda, davacının ödediği 220.000,00 TL"nin dairelerin maliyetini bile karşılayamayacağını, hayatın olağan akışına ters olduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir.
Davalı ... ise; davacının ev almak istediğini, davaya konu sözleşmenin davacı tarafından hazırlanarak imzalanması hususunda kendisine ısrar edildiğini, davacıya yetkisi olmadığını ifade etmesine rağmen sözleşmenin kendisine imzalattırıldığını, daire almaktan vazgeçilmesi üzerine davacıya paranın iade edildiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; taraflar arasındaki sözleşmenin ayni hak sağlamayacağı, imza tarihinde sözleşmeyi imzalayan davalı ..."in davalı ... temsile yetkili olmadığı, bu halde yetkili kişi tarafından atılmış bir imza bulunmayan sözleşme bakımından tüzel kişiliğin sorumluluğuna gidilemeyeceği, ayrıca davalı ... bakımından, alınan bilirkişi raporunda sözleşmeye konu inşaatın maliyetinin yarısının 377.032,50 TL olduğu, davacı tarafından gönderilen paranın maliyeti bile karşılamadığı, davacının üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediği, geri isteyebileceği alacağı olmadığı gerekçesiyle asıl dava yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, birleşen Amasya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2018/548 Esas dosyası yönünden davanın, ... Nakliye Turizm San. Tic. Ltd. Şti. yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, davanın, davalı ... yönünden esastan reddine, birleşen Amasya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi 2015/1478 Esas dosyası yönünden, davanın esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince, bilirkişi raporunda yapıldığı yıl itibariyle inşaatın toplam maliyetinin 754.065,00 TL olarak tespit edildiği, davacının ödemesi gereken bedelin, maliyetin yarısı olan 377.032,50 TL olduğu, davacı tarafından ödenen miktarın inşaatın toplam maliyetinin yarısını karşılamadığı, ödenen miktarın da sonradan davacıya iade edildiği, davacının da iadeyi kabul ettiği, bu durumda sözleşme hükümlerinin geçerliliğinin kalmadığı, davacı tarafından sözleşmenin davalı şirket adına imzalayan ...’in şirketin yetkili temsilcisi olduğu iddia edilmekte ise de Ticaret Sicil Müdürlüğü"nün yazısından şirket yetkilisinin başka bir şahıs olduğunun anlaşıldığı, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Davacının, davalı ..."e yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı ile davalı ... arasındaki sözleşmenin Türk Borçlar Kanunu"nun 583. maddesinde yer alan kefalet sözleşmesinin şartlarını ihtiva etmediği, bu nedenle davalı ..."in kefil olarak sorumlu olmayacağının anlaşılmasına göre, davalı ... yönünden yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile bu davalı yönünden usul ve kanuna uygun olan bölge adliye mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA karar verilmiştir.
2-) Davacının, davalı ... şirketine yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
2-a)Uyuşmazlık, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde alacak talebine ilişkindir.
Davacı, davalı ... şirketi ile inşaat yapılmasına ilişkin 01.12.2011 tarihli adi ortaklık sözleşmesinin yapıldığını, davalı ..."in de sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, davalı ... şirketinin sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmediğini ileri sürmektedir. Davalı ... şirketi ise, sözleşmenin şirketin yetkili temsilcisi tarafından imzalanmadığını, davacı tarafından ödenen paraların daire alımı amacıyla gönderildiğini, satımın gerçekleşmemesi nedeniyle de paranın davacıya iade edildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir. İlk derece mahkemesince, her ne kadar, davalının savunmasına itibar edilerek davanın reddine karar verilmişse de, dosyadaki bilgi ve belgelerden ve özellikle davacı tarafından davalı şirket yetkilisi Alp Osman Zeybek"e 26.12.2011- 08.02.2012 tarihleri arasında "1475 ada 11 parsel sözleşme" açıklamasıyla yapılan ödemeler, diğer taraftan davalı ... şirketinin davacıya değişik tarihlerde gönderdiği belge niteliğinde olan mail yazışmalarından, davalı şirketce yetkisiz temsilcisi tarafından imzalanan 01.12.2011 tarihli sözleşmenin kabul edildiği açıkça anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu"nun 2.maddesi de göz önüne alındığında davacı ile davalı ... şirketi arasında adi ortaklık sözleşmesinin kurulduğunun kabulü gerekir. Bu halde, ilk derece mahkemesince, davalı ... şirketi yönünden davanın pasif husumetten reddi kararı hatalıdır.
2-b) Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğranılan zararın veya kar payının talep edilmesi; aynı zamanda ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nın 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise "Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK" nun 642. md.)
Keza, aynı Yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Mahkemece, yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak re"sen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK"nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bu itibarla ortaklığın harcamalarıyla ilgili yönetici ortak olan davalı şirketten hesap istenmeli, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, hesap listesinin üzerinde uyuşmazlık çıkması halinde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, ortaklığa ait tüm gelir gider hesabı çıkarılmalı, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlenmelidir. Ortaklığın malvarlığına ilişkin, dava konusu ortaklığın malvarlığını oluşturan demirbaşların karar tarihine en yakın tarih itibariyle değeri belirlenmeli, sonra satış ve nakde çevirme işlemleri yapılmalıdır. Mahkemece, konusunda uzman bilirkişilerden davacının rapora itirazlarını da karşılar şekilde rapor alınıp verilen hesap listesinin, sunulan belgeler ile ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edildikten sonra taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine uygun ortaklara paylaştırılması gereken miktar belirlenmeli, bu aşamalardan sonra, tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim (...297 madde uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm kurulmalıdır.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin yukarıda açıklanan sıra ve yöntem izlenmek suretiyle karar tarihine en yakın tarih dikkate alınmak suretiyle tasfiye edilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, iş bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle, kararın davalı ... yönünden ONANMASINA; ikinci bentte açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK"nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun" un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 12.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.