10. Hukuk Dairesi 2015/1791 E. , 2015/5363 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ve davalı vasisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum avukatının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davalı vasisinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davacı Kurum, 25.06.2006 tarihli birden fazla ölümlü ve yaralamalı patlama olayında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan kurum zararının 506 sayılı Kanunun 26/2. maddesi uyarınca rücûan tahsilini talep etmiş olup, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre, davalı aleyhine görülen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen ceza davasında, her ne kadar davalı sanık hakkında ... ili, ... ilçesi, ...mesire alanında meydana gelen olay ile ilgili olarak devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, kasten öldürmeye teşebbüs, kasten öldürme, mala zarar verme, patlayıcı madde bulundurma suçlarından cezalandırılması yönünde kamu davası açılmış ise de, ... Kurumu, Fizik İhtisas Dairesi, Ses ve Görüntü İnceleme Şubesinin 15.03.2010 tarihli raporundaki, tetkik konusu CD"den elde edilen fotoğraflar ile mukayese konusu sanığa ait fotoğrafların mukayeselerinde medyalardaki karşılaştırılan görüntü örneklerinden elde edilen verilerin karar vermek için yetersiz olduğu yönündeki rapor, fotoğraflar üzerinde uzak çekim mesafesi ve çekim yapan güvenlik kameralarının çözünürlüğünün düşük olması sebebiyle netleştirme yapmanın mümkün olmadığı yönündeki raporlar ile davalı sanığın aşamalardaki atılı suçu işlemediği yönündeki ısrarlı ve tutarlı savunmaları karşısında tanık beyanına itibar edilemeyeceği, dolayısıyla meydana gelen olayı işlediği ya da buna katıldığına dair mahkumiyetini gerektirir nitelikte her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığı anlaşıldığından bahisle müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatine karar verilmiştir.
Borçlar Kanunu"nun, ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet başlıklı 53. maddesine göre, “Hâkim, kusur olup olmadığına ... karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” Bu hükümden çıkan genel sonuç, hukuk hâkiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük” kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki, bu kararın “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir.Bu durumda halledilmesi gereken sorun, bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir. Başka bir anlatımla, ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin yada kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zarar miktarının ne olduğu söz konusudur. Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, ceza hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Diğer taraftan, saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden sorumluluk gerektirdiği de söylenemez. Giderek, ceza hukuku yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin, genel anlamda medeni hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır. Bu nedenle; hukuk hâkiminin “...kusur mevcut olup olmadığına ...” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır.Bu ilkenin tabii sonucu olarak da, kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “... zarar miktarının tayini...” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
Ne var ki, ceza mahkemesi kendine has usuli kurallar nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hâl; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanunu"nun 53. maddesinde (6098 sayılı ... Borçlar Kanunu 74.) öngörülen kuralında doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır. Şu hâlde, hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
Mahkemece, eldeki dosyada sigortalının vefatına neden olan patlama olayının davalı tarafından gerçekleştirildiğinin davacı tarafça ispat edilemediği ve yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, kesinleşmiş ceza ilamının maddi olguların tespitine ilişkin kısmının bağlayıcı olduğu gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vasisinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davalıya iadesine, 23.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.