3. Hukuk Dairesi 2019/3587 E. , 2020/1327 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasındaki ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 1991 yılında yapılan anlaşmaya göre babası olan davalının mülkiyetindeki üç adet taşınmazı süresiz şekilde işletilmesi ve geçimini sağlaması amacıyla kendisine verdiğini, anlaşmaya göre taşınmazların bağ haline getirileceği, gelirinin kendisine ait olacağı ve davalıya herhangi bir bedel ödenmeyeceğinin kararlaştırıldığını, mülkiyetin ileride kendisine geçeceği yönünde de beyanda bulunduğunu, davalının sözlerine güven duyarak taşınmazları emek sarfederek üzüm bağı haline getirdiğini, davalının aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle aleyhinde men-i müdahale ve ecrimisil davaları açtığını ileri sürerek, iyiniyetli olarak taşınmaza yaptığı faydalı giderler ile taşınmazlara katmış olduğu değer artışı nedeniyle davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla malzeme ve işçilik bedelleri toplamı olarak 20.484,70-TL ile değer artışı olarak 97.108,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; zamanaşımı süresinin dolduğunu, taşınmazları üç beş sene kullanması için davacıya verdiğini, kararlaştırılan süre geçmesine rağmen davacının haksız müdahalesine devam ettiğini, davacının taşınmazları elinde bulundurduğu yıllar içinde çok iyi gelir elde ettiğini,davanın kabulü anlamına gelmemek üzere taşınmazlardan elde edilen gelirin ileride doğabilecek alacaklara mahsup edilmesi gerektiğini, işletilmesi halinde taşınmazların ileride davacıya kalacağı yönünde beyanda bulunulmadığını, davacının taşınmazı mevcut haliyle kendisine iade edeceğine ilişkin beyanı bulunmasına rağmen eldeki davayı açtığını, kabul anlamına gelmemek üzere ancak zorunlu giderlerin istenebileceğini, değer artışı kadar sebepsiz zenginleşme talebinin kabul edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında dava konusu taşınmazla ilgili olarak, açılan meni müdahale ve ecrimisil davalarının davacının aleyhine sonuçlandığı, davacının meni müdahale davasının görüldüğü Turgutlu 1. AHM"nin 2012/618 esas sayılı dosyasında 04/07/2012 havale tarihli cevap dilekçesinin 2 numaralı paragrafın son cümlesinde "ben de hasattan sonra araziyi bana teslim ettiği şekilde teslim etmek suretiyle kendisine teslim edeceğimi söyledim." şeklindeki beyanları da nazara alındığında; taraflar arasındaki sözlü anlaşma kapsamında davalının dava kounusu taşınmazları davacıya kullanması için bedelsiz olarak verdiği, davalının rızasının ortadan kalkması ile birlikte davacının kullanmış olduğu araziyi boş olarak teslim etmesi gerektiği, 2012/618 Esas sayılı dosyanın açılış tarihi itibari ile kötüniyetli zilyet durumuna geldiği, aksi halde taşınmazın bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere uzun yıllardan sonra verim kalitesi düşmüş olan üzüm bağının davalıya mevcut haliyle bırakılmasının bir külfet oluşturacağı, davalının söz konusu taşınmazdan farklı tarım yöntemleriyle daha fazla gelir elde edeceği hususları gözetilerek, davalının zenginleşmesinin söz konusu olmadığı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; İlk Derece Mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; sebepsiz zenginleşmeye dayalı taşınmaza yapılan malzeme ve işçilik giderleri ve değer artış tutarının tazmini istemlerine ilişkindir.
818 sayılı BK."nun 61-66.maddelerine (6098 sayılı TBK."nun 77-82.maddelerinde) sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Türk Medeni Kanunu"nun 729.maddesinde; "Bir kimse başkasının fidanını kendi arazisine ya da kendisinin veya bir üçüncü kişinin fidanını başkasının arazisine dikerse, başkasının malzemesini kullanarak yapılan yapılara veya taşınır yapılara ilişkin hükümler bunlar hakkında da uygulanır" denilmektedir.
TMK"nın 722.maddesinde ise; Bir kimsenin kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanması halinde bu malzemenin arazinin bütünleyici parçası olacağı; ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesinin aşırı zarara yol açmaması halinde malzeme sahibinin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebileceği; aynı koşullar altında arazinin malikinin de rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebileceği hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 723.maddesi gereğince; Malzeme sökülüp alınamazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyi niyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar, bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir. Anılan hükümler, esas itibariyle (BK"nın 61 ve devamı maddelerinde) TBK"nın 77 ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmenin özel bir halidir.
Bu bağlamda davacıların talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesinde, 14.02.1951 tarih ve 1949/17-1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca davacının iyi niyetli olup olmadığının mahkemece kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.
Dava konusu uyuşmazlığın çözümünde öncelikli olarak davacının iyi niyetli olup olmadığı üzerinde durmak gerekmiştir.
Somut uyuşmazlıkta;
Davacı, davalı adına tapuda kayıtlı tarla vasfındaki taşınmazları davalının kendisine süresiz şekilde kullanılmak ve işletilmek üzere verdiğini ve ileride ölümünün ardından kendisinin üzerinde kalacağına dair davalının beyanlarına güvenerek imar ve ihya ettiğini iddia ederek iyiniyetli olarak yaptığı faydalı masraflar ile taşınmaza kattığı değer artışı tutarını istediği; ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; davacının açılan meni müdahale davası ile birlikte davalının rızasının ortadan kalktığı, davacının kötü niyetli zilyet haline geldiği, davacının meni müdahale davasındaki cevap dilekçesindeki beyanlarına göre taşınmazların eski haline uygun şekilde tarla olarak davalıya iadesi gerektiği aksi halde taşınmazın bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi uzun yıllardan sonra verim kalitesi düşmüş olan üzüm bağının davalıya mevcut haliyle bırakılmasının bir külfet oluşturacağı, davalının söz konusu taşınmazdan farklı tarım yöntemleriyle daha fazla gelir elde edeceği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de;taraflar arasında boş tarla vasfındaki üç adet taşınmazın davacı tarafından imar ve ihya edilerek bağ haline getirdiği hususunda bir ihtilaf bulunmadığı gibi, dosya kapsamındaki delillerden davalının rızasının davacı aleyhine açılan meni müdahale davası ile ortadan kalktığı, davacının taşınmazları terk etmek zorunda kaldığı ve davalının akabinde taşınmazları yarıcı olarak üçüncü bir kimsenin kullanımına verdiği ve gelir elde ettiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar ilk derece mahkemesince davacının meni müdahale davasındaki beyanları “ben de hasattan sonra araziyi bana teslim ettiği şekilde teslim etmek suretiyle kendisine teslim edeceğimi söyledim.” şeklindeki beyanları arazının eski haliyle tarla olarak teslim edilmesi taahhüdü şeklinde yorumlanarak bu beyanlar temyiz incelemesine esas davada davanın reddi gerekçelerinden biri olarak açıklanmış ise de; davacının bu sözlerinin yer aldığı cevap dilekçesinin bütünü ile sonraki aşamalardaki beyanlarından ve özellikle taşınmaza yaptığı katkılara yönelik bedelin tespiti ile bu bedelin depo edilmesine yönelik talepleri dikkate alındığında, davacının ürünü hasat ettikten sonra taşınmazları terk edeceği ve eldeki davaya konu bedellere yönelik istemde bulunacağı şeklinde yorumlanmasının zorunlu olması karşısında davacının bu beyanlarının kötüniyet göstergesi olarak kabulüne imkan bulunmamaktadır. Bunun yanında, tüm dosya kapsamından; davacının dava konusu taşınmazları meni müdahale davası açılınca terk ettiği ve davalının da taşınmazı bağ olarak üçüncü kişiye yarıcı olarak vererek gelir elde ettiği de gözetildiğinde ilk derece mahkemesinin uzun yıllardan sonra verim kalitesi düşmüş olan üzüm bağının davalıya mevcut haliyle bırakılmasının bir külfet oluşturacağı, davalının söz konusu taşınmazdan farklı tarım yöntemleriyle daha fazla gelir elde edeceği görüşü ile davalının sebepsiz zenginleşmediğine dair tespiti de isabetli görülmemiştir.
Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade isteminde bulunabilmek için bir tarafın mal varlığının diğer tarafın mal varlığı aleyhine çoğalması gerekir. Bu azalma ve çoğalmanın dava konusu taşınmazın davalıya teslim edildiği tarihte gerçekleştiğinin kabulü zorunludur (22.2.1991 tarih ve 1990/1-1991/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Buna göre; davalının taşınmazları davacıya kullanması için verdiği, davacının davalının beyanına güvenerek taşınmazın ileride kendisine intikal edeceği inancı ile taşınmazları imar ve ihya ettiği, davalının aleyhine açtığı meni müdahale davası nedeniyle taşınmazları terk etmek zorunda kaldığı akabinde davalının taşınmazları ortakçılık şeklinde verip gelir elde ettiği davacının masraflar yaptığı diğer bir deyiş ile zilyet olduğu sürede iyiniyetli olduğu açıktır; bu durumda davacı TMK"nun 723.maddesi gereğince yaptığı faydalı masraf bedelini ve değer artış bedelini talep edebilecektir.
O halde; yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, mahkemece, davacının iyiniyetli olduğu, davacının taşınmazları teslim ettiği tarihte taşınmazların bağ olarak gelir getirdiği nazara alınarak dosyanın önceki bilirkişi dışında konusunda uzman bir bilirkişi veya kuruluna tevdii ile, davacının dava konusu taşınmaza yaptığı faydalı masraflar ile değer artış bedelinin ayrıntılı bir şekilde tespit edilmesi suretiyle, hüküm kurmaya ve Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınarak, sonucu dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi doğru görülmemiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373 üncü maddesinin birinci bendi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371.maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 17.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.