3. Hukuk Dairesi 2012/21006 E. , 2012/25875 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde 30.000,00 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, davalı belediyeye devredilen ... Belediyesinin arsa satışı için açtığı ihaleye katılarak davaya konu 506 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazları 11 373,00 TL bedel karşılığında satın aldığını, ancak ihale bedelinin müvekkili tarafından ödenilmesine rağmen davalı belediyenin taşınmazın mülkiyetini nakletmekten kaçındığını, bilahare davaya konu taşınmazın dava dışı hazineye ait olduğunun anlaşılması üzerine davalı ... encümeninin ihalenin iptaline karar verdiğini, sonradan gelişen bu durum nedeniyle müvekkilinin ödediği ihale bedelinin iadesi için başvurduğu davalı belediyenin yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek; davaya konu taşınmazın dava tarihindeki değerinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 15 000,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, 18.01.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 30 000,00 TL ye yükseltmiştir.Davalı vekili; davaya konu taşınmazın ihale tarihinde davalı ... adına kayıtlı olmadığını, buna göre ifa edilecek edim (taşınmaz) mevcut olmadığından yerine tazminat talep edilemeyeceğini, ayrıca ihale şartnamesinde tapu devrinin yapılamaması halinde iştirakçinin teminatının ve taksitlerinin faizsiz olarak iade edileceğinin kararlaştırılmış olması nedeniyle davacı tarafın ancak ödemiş bulunduğu miktarı talep edebileceğini savunarak; davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece “Davacının tüzel kişiliği bulunan davalı kurum tarafından yapılan ihale sonunda davaya konu arsayı sözleşme şartlarına uygun olarak satın aldığı, ancak söz konusu taşınmazın o tarihte davalı adına kayıtlı olmadığı, adına kayıtlı olmayan taşınmazın ihale usulü satılmasının yasa hükümlerine aykırı olması karşısında ihalenin 2006 yılında iptal edildiği, davacının sözleşme hükümleri doğrultusunda 11373,00 TL.’lik miktarı ödediğini kanıtladığı, hukuka aykırı satım işlemi nedeniyle davacının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre yapmış olduğu ödemeyi talep etme hakkının bulunduğu, denkleştirici adalet ilkesi gereği ödenen miktarın dava tarihi itibariyle ulaştığı 28 664,12 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davalı belediyenin bir kısım ada, parsel, m², muhammen bedeli ve geçici teminat tutarı yazılı parselleri 2886 sayılı Kanunun 45.maddesine göre ihale ile satışa çıkardığı, davacının da davalı belediyenin imar uygulaması sonucu oluşan 506 ada 12 ve 13 parselde kayıtlı bulunan taşınmazları 22.01.2002 tarihinde yapılan satış ihalesine katıldığı ve ihalenin uhdesinde kalması üzerine ihale bedeli olan 11 373,00 TL’ yi taksitler halinde davalı belediyeye ödediği, ancak davacıya satışı yapılan parselin mülkiyetinin dava dışı hazineye ait olması nedeniyle tapu devrinin yapılamadığı, bunun üzerine davalı ... encümeninin davacının da içinde bulunduğu bir kısım ada ve parselleri alan kişilere ait tapu kayıtlarında bu şekilde ada ve parsellerin olmamasını gerekçe göstererek 23.05.2006 günlü kararıyla bu ada ve parsellere ilişkin ihalelerin iptaline karar verdiği, davacı dışındaki alıcıların encümen kararının iptaline ilişkin olarak ... 2. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.Yanlar arasındaki uyuşmazlığın, davalı Belediyenin dava dışı Hazineye ait parseli haricen davacıya satmasına ilişkin sözleşmeden kaynaklandığı sabittir. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından yapılan taşınmaz satış işlemi TMK. nun 706, BK.nun 213, Tapu Kanunun 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle taraflar ancak verdiklerini isteyebilir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına -cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken, iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe dikkat edilmelidir. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.Bu durum karşısında mahkemece; ifanın her iki taraf içinde imkânsız hale geldiği tarih olan idare mahkemesinin kararının kesinleştiği tarihin tespit edilmesi, ondan sonra davacının taksitler halinde davalıya ödediği 11 373,00 TL nin ifanın imkânsız hale geldiği tarihte ulaşacağı alım gücünün değerinin ne olabileceğinin az yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ışığında ve gerektiğinde uzman bilirkişi kurulundan nedenleri açıklayıcı, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması suretiyle belirlenmesi hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler göz ardı edilerek, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırıdır.Kabule göre de, satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı değer belirlenirken ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, işçi ücretlerindeki artış ve döviz kurlarındaki artış ortalamaları gözönünde tutulmalıdır.HUMK.275 ve onu izleyen (yeni HMK.266 md.) maddeleri gereğince çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınması gerekir. Ancak, bilirkişi seçimi yapılırken düşüncesine başvurulacak kişi veya kişilerin özel ve teknik bilgilerinin yeterli olup olmadığı üzerinde durulması gerekir. Dava konusu olayda, her ne kadar geçersiz satış nedeniyle iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi ilkesi benimsenmiş ve bu konuda bilirkişinin görüşüne başvurulmuş ise de; mahkemenin hükmüne esas aldığı raporu düzenleyen bilirkişi Avukat ve İnşaat Mühendisi olup, bu konuda uzman olmadığından, raporuna itibar edilemez. O halde, mahkemece bu konuda uzman hesap bilirkişisinin görüşüne başvurularak yeniden rapor alınarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, 17.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.