3. Hukuk Dairesi 2016/3294 E. , 2016/4188 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki yoksulluk ve iştirak nafakasının indirilmesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde, tarafların 12.07.2013 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıklarını, davalı lehine 500 TL yoksulluk ve velayeti davalıya bırakılan müşterek çocuk için 500 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, boşanmadan sonra davalının adına kayıtlı olan ve işletmesi davacıda olan unlu mamul imalathanesi, okul kantini ve büfeyi boşanma protokolünün aksine davacıyı zarara uğratmak için sicilden terkini için kapanış dilekçesi verdiğini, bu nedenle davacının maddi durumunun kötüleştiği, davacının boşanma davasında nafakaları işletmesi davacıya bırakılan işyerlerine itimat ederek kabul ettiğini belirterek yoksulluk nafakasının 100 TL"ye ve iştirak nafakasının 150 TL"ye indirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında, tarafların anlaşarak boşandığını, davacının işletmenin borçlarını ödemediğini, işletmelerin kaydını üzerine almadığını, davacının bu işletmelerden birini başkasına devrettiğini, diğer işletmelerin kapanışının da davacının bilgi ve isteği kapsamında yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tarafların nafakaları protokol ile belirledikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı tarafın iştirak nafakasına ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacı tarafın yoksulluk nafakasına ilişkin temyiz itirazları yönünden ise;
TMK"nun 175. maddesine göre boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Aynı yasanın 176/4. Maddesine göre de tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
./..
-2-
Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.
Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzeder.
Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.
Ancak Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gerekebilir.
Somut olayda; tarafların Karadeniz Ereğli Aile Mahkemesinin 2013/416 Esas 2013/449 Karar sayılı ve 12.07.2013 tarihli ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, davalı için 500 TL yoksulluk ve müşterek çocuk için de 500 TL iştirak nafakasına ve 08.07.2013 tarihli protokolün onaylanmasına karar verildiği, protokole göre davalı adına kayıtlı olan büfe, okul kantini ve unlu mamul işletmesinin davacı da olacağı anlaşılmaktadır. Vergi kaydı incelemesinde; davalı adına kayıtlı olan bir merkez ve iki şube işletmesinin 20.12.2013 tarihinde terk sebebiyle kapatıldığı görülmüştür. Tanık beyanlarında işletmelerin cüzi miktarda bağ-kur borcu olduğu, davacının gelirinde ciddi oranda azalma meydana geldiği belirtilmiştir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasında; davacının iş buldukça şoför olarak günlüğü 20 TL"ye çalıştığı, 200 TL kira ödediği, tek yaşadığı, davalının ise asgari ücretle çalıştığı, akrabasının yanında kaldığı ve çocuğuna baktığı anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde olay değerlendirilip; boşanma kararından sonra davacının mal varlığında ve gelirindeki azalma karşısında, bunun kararlaştırılan nafaka miktarını ödemede ne ölçüde etkisi bulunduğu tartışılarak, başlangıçtaki denge gözetilerek sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.