10. Hukuk Dairesi 2014/7153 E. , 2015/6349 K.
"İçtihat Metni"İş Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan ... avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1)Davalı ... vekilinin temyiz aşamasında ödeme definde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tazmin sorumlularının sigortalı ya da hak sahiplerine yapmış oldukları ödemelerin rücu alacağından düşülmemesi gerekmekte ise de; sigorta şirketlerinin 2918 sayılı Kanun kapsamında poliçeye dayalı akdi sorumluluğu nedeniyle poliçe limitini teşkil eden miktarı sigortalı ya da hak sahiplerine ödediğinin geçerli belgelerle kanıtlanması durumunda; sigorta şirketlerinin mükerrer ödeme ile karşı karşıya bırakılmaması bakımından ödedikleri miktar oranında sorumlu tutulmaması, yargılama giderleriyle vekalet ücretinden sorumluluğun da, poliçe limiti kapsamındaki ödeme yükümlülüğüyle orantılı olarak belirlenmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2013 tarih ve 2012/9-842 Esas, 2013/291 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delilin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.
Öte yandan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188.) 114. maddesinde , “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de
kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 Bası, Cilt 2, s.1343, Prof. Dr. Saim Üstündağ; Medeni Yargılama Hukuku Cilt 1-II-İst.1997 s.28 ve 871) Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu da dikkate alınmalıdır.
Dava hakkının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan hakime verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yargıtay ilgili dairesince, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır.
Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla yargılama aşamasında, borcu itfa eden belge değerlendirilmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkar eden davalının savunması borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine, delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin (HMK 140, mülga HUMK.Md. 202) kabulü zorunludur.
Yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında, borçlunun, yargılamanın henüz tamamlanmadığı temyiz aşamasında, dava konusu borcun tamamen ya da kısmen itfa edilmiş bulunduğunu iddia ettiği durumlarda yargılama aşamasında sunulmadığı için Yerel Mahkemece değerlendirilememiş olan ödeme iddiası üzerinde gerekli inceleme ve değerlendirme yapılması gerekmektedir
Eldeki davada, davalı ... vekilinin ödemede bulunduklarını ileri sürmesi karşısında, ödemeye yönelik belgelerin içeriği ve geçerliliği yönünde araştırma yapılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, mükerrer ödemeye de sebep olacak şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2) Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunun 39. maddesidir.
Anılan Kanunun 39’uncu maddesinin birinci fıkrasında; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.” hükmü öngörülmüştür.
Bu fıkra kapsamında rücu edilecek kişilerin sorumlulukları, üçüncü kişinin kasti fiili ile kanunda belirtilen sosyal sigorta yardımlarının yapılmasını gerektiren bir halin doğması ve sigortalı ya da hak sahiplerine bu yardımların yapılması koşuluna bağlanmıştır. Kast, hukuka aykırı eylemin sonuçlarıyla birlikte, bilerek ve isteyerek işlenmesidir (Prof.Tunçomağ-Borçlar Hukuku Dersleri 1.Cilt-1965). Ancak, eylemi yapanın kasıtlı davranmış olduğunun söylenebilmesi için, bütün zararların önceden istenilmiş bulunması aranmaz. (Ord. Prof. Dr. Andreas B. Schwarz, Borçlar Hukuku Dersleri, I. Cilt, İstanbul-1948, Çeviren Doç. Dr. Bülend Davran) Kastın özel bir
türünü oluşturan ve ihtimali kast (olası kast) olarak adlandırılan kusur türünde; fail, işlediği fiilin hukuka aykırı sonuç verebileceğini öngörmekte ve bu sonuçları istememekle birlikte kabul etmektedir. Kanunun açık ve buyurucu hükmüne göre; kasta dayanmayan fiili sonucunda sigortalının malul kalmasına veya ölümüne neden olan üçüncü kişinin, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıklar nedeniyle, anılan madde kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumlu tutulması mümkün değildir.
Mahkemece; yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 39. maddesinde, üçüncü kişinin sorumluluğu için kastının varlığı zorunlu olmasına karşın, taksirle ölüme sebebiyet verilmesi halinde rücu alacağının hüküm altına alınamayacağı gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kuşkusuz, hükmü temyiz etmeyen davalı ... hakkında davacı Kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumu gözetilmelidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ..."ye iadesine, 02.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.