aYanlar arasında görülen "tapu iptal ve tescil" davası sonunda yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalı V.Ş.tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; tapu iptali ve terekeye iade isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davalılar ve bir kısım dahili davalılar bakımından pasif husumet yokluğundan davanın reddine, bir kısım dahili davalılar bakımından iddia kanıtlanamadığından reddine, dahili davalı bakımından ise davanın kabulü ile adına kayıtlı 19 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile muris adına tesciline karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris B.K."in 13/12/1993 tarihinde öldüğü geriye mirasçı olarak çocukları H., İ. , N. ve kendisinden önce ölen oğlu Ö."den olma torunlarını bıraktığı, mirasbırakana ait 1771 ada, 12 parsel sayılı taşınmazın 07/11/1991 tarihli vekaletname ile vekil kılınan kızı N.S. tarafından 06/12/1991 tarihli akitle tapuda satış gibi göstermek suretiyle damadı M.M.K."e temlik edildiği, daha sonra sırasıyla 25/03/1992 tarihinde dava dışı H. B.a ve 08/05/1992 tarihinde R. A."e devredildiği, H. B."ın M.M."in yakın arkadaşı, R.A."ün ise vekil N.nin komşusu olduğu, çekişmeli taşınmazı temellük ettiği 08/05/1991 tarihinde ½ payı ipka etmek suretiyle bakiye ½ payı da satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalı yüklenici Y.K."ya devrettiği, üzerinde kalan ½ pay için kat irtifakı tesisi ve satış yetkisini de içerir 14/05/1992 tarihli vekaletname ile N."nin kızı (vekil) N. B."yi vekil kıldığı, eldeki davanın 30/11/1994 tarihinde açılması üzerine yaklaşık 3 ay sonra 24/02/1995 tarihinde noter kanalıyla vekaletten azlettiği, çekişmeli taşınmaz üzerinde yüklenici tarafından 23 bağımsız bölümden ibaret bina inşaa edildiği, 13/03/1998 tarihinde kat irtifakı tesisi ile birlikte 1,16,17,18,19,20,21,22 ve 23 nolu bağımsız bölümlerin davalı R.A. adına tescilinden sonra temlik edilen 3. kişilerin HUMK"nun 186. maddesi uyarınca davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır.
Mirasbırakının kendisinden önce ölen oğlu Ö.den olma torunlarından N. R.ve N.tarafından açılan davada; vekil N."nin okuma- yazma bilmeyen annesinden kira toplamak bahanesiyle aldığı vekaletname ile arasının bozuk olduğu diğer mirasçıları zararlandırmak amacıyla muris adına kayıtlı taşınmazın muvazaalı olarak tapuda satış gibi gösterilmek suretiyle temlik edildiği, dahili davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürülerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulmuştur. Bu durumda eldeki davada; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Somut olayda, davacıların tereke adına istekte bulunduğu gözetilerek Gaziosmanpaşa Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/07/1997 tarihli, 1996/1319 Esas, 1997/111 sayılı kararı ile Avukat S.U."ın terekeye mümessil tayin edildiği, tereke mümessili davaya dahil edilerek taraf teşkilinin sağlandığı, tereke mümessilinin 05/02/1998 ve 12/05/1998 tarihli duruşmalara gelerek gerek yazılı gerekse sözlü olarak davaya muvafakat ettiğini bildirdiği, daha sonraki duruşmaları takip etmediği, tereke temsilcisinin davacı vekiline vekalet de vermediği, davanın davacı vekili tarafından yürütüldüğü, duruşmaların aleyhine hüküm kurulan davalı ve vekili tarafından da takip edilmediği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, kural olarak terekeye mümessil tayininden sonra tereke ortağının veya ortaklarının davayı takip yetkileri ortadan kalkar. Başka bir deyişle terekeye (Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca) temsilci atandığına göre, davanın sürdürülmesinin onun veya vekil kıldığı avukatı huzuru ile gerçekleştirileceği tartışmasızdır.
Oysa, tereke temsilcisi 12/05/1998 tarihinden sonraki tarihli oturumlara iştirak etmemiş, yargılama yokluğunda yürütülmüş, sonuçta 15/09/2010 tarihinde karar verilmiştir. Kaldı ki, tereke temsilcisi atandığına göre davacıların davadaki sıfatı biteceğinden davayı temsilci takip eder. Anılan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden ve öncelikle nazara alınması gerekeceğinde kuşku yoktur. Ayrıca, davada terekeye temsilci atanmasıyla sıfatı kalmayan tereke ortaklarından bir veya birkaçının davayı takip etmiş olmaları neticeye etkili değildir. Nitekim bu husus Yargıtay uygulamalarında da benimsenen bir kuraldır.
Öte yandan; duruşmaya gelen taraf, davayı takip etmeyeceğini açıkça bildirmemekle beraber, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesini (1086 sayılı HUMK"nun 213/2. maddesi, 377/1maddesi, 6100 sayılı HMK"nun147/2 maddesi ve 186/1 maddesi ) açıkça istemezse, mahkemenin dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermesi gerektiği, gelen tarafın bu davranışının davayı takip etmek istemediğini gösterdiği kabul edilmiştir.
Hal böyle olunca, somut olayda 1086 sayılı HUMK."nun 409. (6100 sayılı HMK."nun 150.) madde hükmü gözetilmek suretiyle değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, terekeye mümessil atanmasından sonra da davanın davacılar vekili tarafından sürdürülmesine imkan tanınıp yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.