3. Hukuk Dairesi 2015/4113 E. , 2016/4745 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili davacı ile davalı taraf arasında imzalanan abonelik sözleşmesi gereğince davalıya 128 adet hat tahsis edildiğini ancak davalının bu hatlara ilişkin olarak düzenlenen faturaları ödemediğini, bunun üzerine müvekkili davacı tarafından davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını ancak davalının haksız itirazı üzerine bu takiplerin de durduğunu belirterek, davalının ... 3.İcra Müdürlüğü"nün 2013/1739 esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının iptali ile %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili aşamalarda sunmuş olduğu beyan dilekçelerinde; davacı şirket ile imzaladığı abonelik sözleşmesi ve çeşitli kampanya taahhütnameleri kapsamında belirtilen cep telefonu, sim kartları ve FCT cihazlarının müvekkili şirkete teslim edilmediğini ve müvekkili tarafından kullanılmadığını, davalı GSM şirketinin yetkili bayii konumunda olan ve sözleşme imzalanan ..."nin bu cihaz ve kartları müvekkiline teslim edilmediği halde haricen sattığını öğrendiklerini ve bu konuda ilgili şirket hakkında dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunduklarını, soruşturmanın halen devam ettiğini ve soruşturma sonucunda bu telefonların ve hatların müvekkilince kullanılmadığının tespit edilebileceğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, "...iddia savunma, dosya içeriği, delil ve belgeler, alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki abonelik sözleşmesi kapsamında davacı tarafından yetkilendirilmiş bulunan ... tarafından düzenlenen hat alım formlarına göre, davalı şirkete konuşma hatları verildiği, formlar üzerinde davalı şirketin kaşe ve imzasının bulunduğu, fatura ve ayrıntılarının davalıya teslim edildiği, bu bağlamda davacının sözleşme edimlerini yerine getirdiği, davacının davalı defterlerinde kayıtlı bulunan faturalardan dolayı davalıdan alacaklı olduğu gerekçesi ile taleple bağlı kalınarak; davanın kabulüne ve ... 3.İcra Müdürlüğünün 2013/1739 sayılı takip dosyasının davalının itirazının iptali ile, takibin takip talebindeki koşullarla devamına, kabul edilen alacağın % 20"si 2.371,20 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; taraflar arasında imzalanan abonelik sözleşmesi ve çeşitli kampanya taahhütnameleri kapsamında, dava konusu faturaların dayanağını oluşturan ve davalıya teslimi gereken cihaz (telefon) ve hatlara ilişkin olarak, davalı GSM şirketinin yetkili bayii olan ve bu sözleşmeleri imzalayan dava dışı ... hakkında, ... Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 2014/... numarası ile soruşturma başlatıldığı ve gelen yazı cevabına göre dosyanın şüphelilerin savunmasının alınması aşamasında olduğu anlaşılmaktadır.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (Mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir.
Borçlar Kanunu"nun 53. maddesine göre,“Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hâkimini takyit etmez.”
Öte yandan, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nu yürürlükten kaldıran ve 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile ilişkisinde” başlıklı 74. maddesi de aynı hususu düzenlemektedir.
6098 sayılı Kanunun 74. maddesine göre, “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
Görüldüğü üzere, gerek 818 sayılı Kanunun 53, gerekse 6098 sayılı Kanunun 74. maddeleri uyarınca hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
BK.nun 53. (TBK"nın 74.) maddesiyle Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasındaki ilişkiye yer verilmiştir. Madde irdelenirken Ceza Mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı; ancak, beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı; beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı; bundan başka, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır
Bu durumda, ceza mahkemesi kararının, kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda, hukuk hâkimini bağlamayacağı kuşkusuzdur.
Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir.
Borçlar Kanununun 53. maddesinin (Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesi) uygulanmasında, ceza hâkiminin, suçun sanık tarafından işlenmediğinin tespit olunması ya da suçun sübut bulmamış olması nedeniyle beraat kararı vermesi ile, sanığın kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle beraat kararı vermesi farklı sonuçlar doğurur.
Ayrıca, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptamanın tek başına hukuk hâkimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Bu nedenle, ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin, hukuk hâkiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece; ceza soruşturması sonucu açılacak bir ceza davasında, ceza mahkemesinde saptanan maddî olguların Hukuk Hâkimini bağlayacağı düşünülerek, ceza soruşturması sonucunda saptanacak delil ve olgulara göre, şüpheliler hakkında bir ceza davası açılıp açılmayacağı ve ceza davası açılır ise ne şekilde sonuçlanacağı hususunda, ceza soruşturmasının sonucu bekletici mesele yapılarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.