3. Hukuk Dairesi 2019/5375 E. , 2020/1943 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davalı vasisi tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 03/03/2020 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; davalı vasisi ... geldi. Başka gelen yok. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; müşterek murisleri ... ile davalı arasında, davalının hissedar olduğu taşınmazın, davacılara satışı konusunda 30/09/1970 tarihinde harici bir satış anlaşması yapıldığını, anlaşmaya konu olan taşınmaz üzerindeki davalının hissesi kadar bir taşınmaz parçasının zilyetliğinin, aynı tarihte müşterek murisine geçtiğini, satış bedelinin tamamının peşinen ödendiğini, murisin vefatından sonra da söz konusu taşınmazı nizasız ve fasılasız olarak kullana geldiklerini ancak ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/166 Esas sayılı dosyası ile iş bu taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açıldığı ve davanın halen derdest olduğunu ileri sürerek, harici satış anlaşması ile davalıdan satın alınan taşınmaz bölümünün kendilerine ait olduğunun tespiti ile, bu kısmın bedelinin taşınmazın tümünün toplam değeri üzerinden hesaplanmasına, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/166 Esas sayılı ortaklığın giderilmesi davasında satıştan elde edilecek gelirin hesaplanacak olan orandaki kısmın kendilerine ait olduğunun tespitine ve bu bedellerin müvekkillere ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı cevabında; ıslah yoluyla zamanaşımı def"ini ileri sürmüş ve davanın Borçlar Kanununun madde 146 maddesi kapsamında 10 yıllık genel zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, ayrıca senedin sahte olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; taşınmazın kadastro tutanağının 28.01.1971 tarihinde kesinleştiği, davacılar veya murisleri yönünden artık ferağ imkanının ortadan kalktığı ve davacılar veya
murislerinin ferağdan ümitlerinin kesildiği tarihin "Gayri Menkul Satış Senedi"ndeki ifade kapsamında, kadastro tutanağının kesinleştiği tarih olan 28.01.1971 tarihi olduğu, bu tarihten itibaren başlayan 10 yıllık zamanaşımının da 28.01.1981 tarihi itibariyle sona erdiği, davanın; davacıların tüm talepleri yönüyle zamanaşımına uğradığı kanaatiyle davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş, hükmün davacılardan ... ve ... tarafından temyizi üzerine; Dairemizin 12.04.2017 tarih ve E.2015/19274-K.2017/5095 sayılı kararı ile, “...Dava; davacıların murisi ile davalı arasında imzalanan adi yazılı taşınmaz satım sözleşmesi ile satın alınan taşınmaz hakkında diğer hissedarlar tarafından ortaklığın giderilmesi davası açılmış olması nedeniyle, taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacılar, dava dilekçelerinde; davaya konu taşınmaza satın alma tarihinden sonra murislerinin onun vefatından sonra da kendilerinin zilyet olduklarını beyan etmişler, davalı tarafından da bu beyana karşı konulmamıştır. Buna göre; adi yazılı düzenlenmiş satış sözleşmesi ve tüm dosya içeriği dikkate alındığında davacıların, dava konusu taşınmaza dava tarihinde zilyet bulunduğunun kabulü gerekir. Davacılar, taşınmaza fiilen zilyet bulunduğuna göre dayandığı satım sözleşmesi de zamanaşımına uğramamıştır. Zamanaşımı ancak zilyetliğin son bulduğu tarihte işlemeye başlar.
O halde mahkemece; işin esasına girilerek yapılacak yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve aksi düşüncelerle yukarıda yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Bozma ilamı üzerine yargılamaya devam eden mahkemece; Davacılar ... ile ..."ın davasının kabulü ile; 2501parsel sayılı taşınmazın (ifrazdan sonra 2907, 2908, 2909 parsel sayılı taşınmazların) Fen bilirkişisinin 02/01/2019 tarihli rapor ve krokisinde gösterilen davalının hissesine düşen toplam 11.219,25m2"lik kısmın 1/3"ünün davacı ..."a ait olduğunun tespiti ile bu kısmın toplam bedelinin davacının veraset ilamındaki 32/96 payına göre 100.176,83TL olduğunun, ortaklığın giderilmesi davasından satıştan elde edilen gelirin bu orandaki kısmının davacı ..."a ait olduğunun tespiti ile davacıya ödenmesine; davacı ... yönünden, 2501parsel sayılı taşınmazın (ifrazdan sonra 2907, 2908, 2909 parsel sayılı taşınmazların) Fen bilirkişisinin 02/01/2019 tarihli rapor ve krokisinde gösterilen davalının hissesine düşen toplam 11.219,25m2"lik kısmın 1/3"ünün davacı ..."a ait olduğunun tespiti ile bu kısmın toplam bedelinin davacının veraset ilamındaki 32/96 payına göre 100.176,83TL olduğunun, ortaklığın giderilmesi davasından satıştan elde edilen gelirin bu orandaki kısmının davacı ..."a ait olduğu tespiti ile davacıya ödenmesine; davacılar ... ve ... yönünden kararın temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olması nedeni ile bu davacılar yönünden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş olup, karar davalı vasisi tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.
1- Davalı vasinin, dava konusu “30/09/1970 tarihli gayrimenkul satış senedinin” sahtelik iddiasına ilişkin itirazlarının incelenmesinde;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren haller" başlıklı 266. maddesinde "Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz." düzenlemesini içermektedir.
Somut olayda; mahkemece, dava konusu sözleşmedeki imzanın davalının eli ürünü olup olmadığı hususunda imza incelemesi yaptırılmamış olup, ... Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/2055 nolu soruşturma dosyasında sahtecilik kapsamında suça konu iki (dava konusu satış senedi) belgede bilirkişi incelemesi yaptırılmış, ...Polis Lab. Müd. tarafından tanzim olunan raporda; incelemeye gönderilen her iki sözleşmedeki ... adına atılan imza ile ... tarafından atılan diğer imzaların, kuvvetle mümkün ve muhtemel olarak ..."in elinden çıktığı, yönünde kanaat bildirilmiş, anılan bu rapor mahkemece hükme esas alınarak karar verilmiştir. Oysa rapor, bu haliyle hüküm kurmaya elverişli değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece; dava konusu sözleşmedeki imzanın davalının eli ürünü olup olmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu"ndan rapor alınması; imzanın davalıya ait olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yetersiz bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- İmza incelemesi neticesinde gayrimenkul satış senedinin sahte olmadığının anlaşılması halinde; davalı vasinin, senede konu ve davalı hissesine tekabül eden taşınmaz miktarına ve ödenecek bedelin hesaplanma yöntemine ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Somut olayda; dava konusu “30/09/1970 tarihli gayrimenkul satış senedinde” satıcı ..., ... vekili...yazmakta, alıcı ise... görünmektedir. Satış sözleşmesinin içeriğinde, satışa konu taşınmazın parsel numarası belirtilmemekte (kadastro görmediğinden) ancak etrafındaki taşınmazlar ifade edilerek iki adet taşınmazın 12.000 TL’ye satışının yapılarak bedelinin nakden alındığı yazmaktadır. Yine sözleşme içeriğinden satıcıların “babaları Muharrem Turgut ile anneleri ...t"dan kendilerine intikal eden diğer varisler ile yapılan taksimde hisselerine isabet eden 6,5 dekar tarla ve 3,5 dekar tarlayı sattıkları”, anılan satış sözleşmesinin köy ihtiyar heyetince tastik edildiği görülmektedir.
Dosya içerisinde mevcut tapu kayıtlarının tetkikinde; davaya konu (satış senedine konu olan 6.5 dönüm taşınmaz) ... İlçesi, ... Köyü ... mevkii 2501 parsel sayılı taşınmazın, 16/12/1981 tarihli ifraz işlemi ile 641 nolu taşınmazdan geldiği, 641 nolu taşınmazın kadastro tutanağının 28.01.1971 tarihinde kesinleştiği, toplam miktarının 44.975 dönüm olduğu, maliklerinin ... (4), ... (3), ... (3),... (3) ve..... (3) olduğu, bilahare ifraz ve intikal ile 2501 sayılı taşınmaz olduğu, (44.877 dönüm) hissedarların ...,... vd. olduğu, davalının toplam taşınmaz hissesinin 8.414,44 ve 2.804,81 m2 olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sonrası, fen bilirkişi tarafından tanzim olunan 02/01/2019 tarihli rapor uyarınca, davalının hissesine düşen toplam 11.219,25 m2"lik kısmın 1/3"ünün ayrı ayrı davacı ... ve ..."a ait olduğunun tespiti ile bu kısmın toplam bedelinin davacının veraset ilamındaki 32/96 payına göre 100.176,83 TL olduğunun tespiti ile davacılara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmiştir. Oysa, davaya konu 30/09/1970 tarihli gayrimenkul satış senedinde, iki adet taşınmaz (6,5 dönüm ve 3,5 dönüm) satışa konu edilmiş, her iki taşınmaz için 12.000 TL (eski para) bedel belirlenip, nakden ödendiği
belirtildikten sonra sözleşme, davacıların murisi ve davalı ile diğer hissedarlar (4 kardeş) tarafından imzalanmıştır. Davacılar tarafından da sadece 2501 parsel sayılı taşınmaz bedeli, dava konusu (sözleşmede 6,5 dönüm olarak sınırlandırılan) edilerek eldeki dava açılmıştır.
Yine, davacılar tarafından dosyaya ibraz edilen 13.04.2015 tarihli temyiz dilekçesi ile, denkleştirici adalet uyarınca tarafların aldıklarını geri vermesi gerektiği yönünde talepte bulunulmuştur.
Hal böyle olunca mahkemece, davacılar tarafından, 30.09.1970 tarihli sözleşme ile dava konusu taşınmaz için ödenen paranın talep edilmesinin, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ve denkleştirici adalet ilkesinin esas alınması suretiyle tahsili talebine ilişkin olduğu kabul edilerek, satış bedeli olarak kabul edilen değerin (dava konusu edilen taşınmaz ve davalı hissesine tekabül edecek miktar esas alınmak suretiyle), çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle ifanın imkansız hale geldiği tarihte ulaşacağı alım gücünün belirlenmesi için konusunda uzman bilirkişiden mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırılması ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken, kadastro sonrası davalı ve diğer hissedarlar üzerine tescil gören ve davalı hissesine tekabül eden miktar esas alınmak suretiyle, taşınmazın tespit edilen rayiç bedeli üzerinden davalı aleyhine yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, birinci ve ikinci bendde açıklanan nedenlerle davalı vasisinin yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.03.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.