
Esas No: 2017/2420
Karar No: 2020/2411
Karar Tarihi: 09.06.2020
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2017/2420 Esas 2020/2411 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalı ... yönünden karar verilmesine yer olmadığına, dahili davalı şirket yönünden davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.03.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen dahili davalı vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 260 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki akaryakıt istasyonunun maliki iken nakit ihtiyacı doğması üzerine kredi kullanarak nakit ihtiyacını karşılamak ve bu amaçla da dava konusu taşınmazı davalı ...’e devretmek üzere anlaştıklarını, bu hususta protokol düzenlediklerini ve taşınmazın 27.05.2005 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik edildiğini, protokole göre taşınmazın ve akaryakıt istasyonunun sevk ve idaresinin kendisinde olacağı, kullanılan kredinin 350.000 TL’ lik kısmının kendisi tarafından taksitlerle ödeneceği, 50.000 TL’lik kısmının ise davalı tarafından kullanılması nedeniyle davalı tarafından ödeneceği, kredi ödendiğinde taşınmazın bedelsiz olarak iade edileceğinin kararlaştırıldığını, 3 yıllık kredi sağlanıp taksitlerinin ödenmeye başlandığını, ancak davalının anlaşmaya aykırı olarak akaryakıt istasyonunu 15 yıl süreyle dava dışı ... Petrol Nak. Turizm Ltd. Şti.ne kiraladığını ve sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürerek bankaya olan kredi borcunun ödenmesine ilişkin yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla dava konusu 260 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş; davacının yargılamanın seyri sırasında TMK 408. maddesi gereğince kısıtlanması üzerine vasisi yargılamaya katılmış ve bozma sonrası husumete izin kararı sunulmuş; bozma sonrası davaya son kayıt maliki dahili davalı şirket yönünden devam edilmiş; bozma sonrası 10.05.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle ehliyetsizlik ve muvazaa iddiası ileri sürülmüştür.
Davalı, davacıya nakit ihtiyacı için kredi kullandırıldığını, ancak davacının kredi ödemelerini yapmadığını, maddi zorluklarla bugüne kadar kredi ödemelerini yapmaya çalıştığını, davacıya ödemeleri yapması konusunda ihtarname gönderdiğini, davacının da rızası ve bilgisi dahilinde akaryakıt istasyonunun, davacı ile aynı adı taşıyan oğlunun ortağı olduğu bir şirkete kiralandığını, daha sonra yapılan bir porotokolle davacının bu kira sözleşmesine onay verdiğini, davacının hem kredi borçlarını ödemeyip hem de krediye teminat olarak verilen dava konusu taşınmazı geri almaya çalıştığını, davacının inanç sözleşmesi gereği edimini yerine getirmediğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Dahili davalı ... Petrol Tic. Ltd. Şirketi vekili, zamanaşımı süresinin geçtiğini, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmayıp ıslahla ileri sürülen ehliyetsizlik iddiasının dinlenemeyeceğini, davalı şirketin tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3. kişi olduğunu, dava konusu taşınmazdaki akaryakıt istasyonunu işletmeye başladığını, dava dışı petrol şirketiyle bayilik sözleşmesi imzalayıp kira sözleşmesini tapuya şerh ettirdiğini, dağıtıcı lehine ipotek tesis ettirdiğini, lokanta kısmıyla ilgili dava dışı şirkete üst hakkı tanıdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, inanç sözleşmesi gereği edimini yerine getirmeyen davacının karşı taraftan edimini yerine getirmesini isteyemeyeceği, taşınmazın davacının rızası dahilinde 3. kişiye kiralandığı ve cebri ihaleyle satıldığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, Dairece, yargılamanın seyri sırasında davacının kısıtlanması nedeniyle husumete izin kararının sunulması ve HMK 125. maddesi uyarınca davacıya seçimlik hakkının hatırlatılması gereğine işaret edilerek bozulmuş; Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, inanç sözleşmesi gereği edimini yerine getirmeyen davacının karşı taraftan edimini yerine getirmesini isteyemeyeceği, taşınmazın davacının rızası dahilinde 3. kişiye kiralandığı, son kayıt maliki dahili davalıdan önce taşınmazın cebri ihaleyle dava dışı 3. kişiye satışının yapıldığı ve açılan ihalenin feshi davasının retle sonuçlanıp kesinleştiği gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, kayıt maliki dahili davalı şirket yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu dava konusu 260 parsel sayılı taşınmazı 27.09.2005 tarihinde satış yoluyla davalı ...’e temlik ettiği, taşınmazın 27.11.2012 tarihli cebri satış işlemiyle dava dışı ... , 04.03.2013 tarihli satış işlemiyle de dahili davalı şirket adına tescil edildiği, davacı ile davalı ... arasında düzenlenen bila tarih protokolün dava konusu taşınmazın kredi kullanımına atfen davalıya devrine ilişkin olup, kredi borcu tamamen ödendiğinde taşınmazın davacıya devredileceğinin, taşınmaz ve üzerindeki benzinliğin sevk ve idaresinin davacıya ait olacağının kararlaştırıldığı, davalı ... ile dava dışı Yeşeren Petrol Tic. Ltd. Şirketi arasında düzenlenen 30.12.2005 ve 21.02.2006 tarihli tarihli kira sözleşmelerine göre dava konusu taşınmazın 15 yıllığına dava dışı şirkete kiralandığı, 27.04.2006 tarihli kira inanç ve icazet sözleşmesi başlıklı belgeye göre de, dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesi gereğince davalıya devredildiği belirtilmek suretiyle davacının dava konusu taşınmazın 10 yıllığına dava dışı ... Petrol Tic. Ltd. Şirketine kiralanmasına icazet verdiği, davacının yargılamanın seyri sırasında kısıtlandığı ve bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında husumete izin kararının sunulduğu ve davacının davasını HMK 125. maddesi uyarınca kayıt maliki dahili davalı şirkete karşı devam ettirdiği, davacının dahili davalı şirket yönünden bildirdiği delillerin toplanmasını, tanıklarının dinlenmesini talep ettiği, mahkemece 08.02.2016 tarihli duruşmada davacının tanık dinletme talebinin reddine karar verildiği, davacının karar tarihinden sonra 01.11.2019 tarihinde öldüğü, Dairece, dosya eksiklik talebi ile davacının mirasçılarından vekaletname sunulmasının istenildiği, davacı vekilince ibraz edilen veraset ilamına göre davacının çocukları Emine, Hasan, Dursun, Şakir, Mehmet ile ölen kızı Fatma’dan olma torunları Murat, Yakup, Ayşegül ve Ayten’in mirasçı kaldıkları, davacının bir kısım mirasçısından vekaletname sunulduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Başka bir deyişle, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Anılan İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur.Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
Bununla birlikte, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; davacının karar tarihinden sonra öldüğünün anlaşılması karşısında öncelikle TMK 640. maddesi uyarınca davacının tüm mirasçılarının davaya muvafakatlarının alınması, aksi halde terekeye temsilci atanması suretiyle taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Terekeye temsilci atanması halinde davaya temsilci huzuruyla devam edilmelidir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu taşınmazın kredi temin etmesi için inançlı işleme dayalı olarak davalıya devredildiği çekişme konusu değildir.
Ancak, dava konusu taşınmazın yargılama sırasında davalı tarafından devri nedeniyle davacı, HMK 125. maddesi uyarınca talebini, kayıt maliki dahili davalı şirkete karşı tapu iptali ve tescil olarak devam ettirmiştir. Bu durumda dava konusu taşınmazın davalı ...’ten dava dışı ...’e, ondan da dahili davalı şirkete geçişinin iyiniyetli olup olmadığının, bir başka ifadeyle dahili davalı şirketin TMK 1023. maddenin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının tespiti açısından davacı tarafça yeni delil ve tanık bildirilmesi mümkündür. Ne var ki mahkemece bu hususta bir inceleme yapılmadığı gibi davacının bu yönde bildirdiği deliller de toplanmadan sonuca gidilmiştir. Hal böyle olunca, davacının dahili davalı şirket bakımından bildirdiği delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalı ve dahili davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.