10. Hukuk Dairesi 2014/18629 E. , 2015/8561 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, davacının yersiz ödediği primlerin iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
2010/12-2011/9. aylar arasına yönelik Kurumca tahakkuk ettirilen prim borçlarını ihtirazi kayıtla ödeyen davacının, anılan dönemde muhasebecisi tarafından bildirilen bir kısım sigortalılara yönelik çalışmaların fiili olmadı ve bu nedenle prim borcunun bulunmadığı iddiası ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 4. maddesinde “Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından; a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar,”ın sigortalı sayılacağı belirtildikten sonra, 5 ve 6. maddede bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 12. maddede, bu Kanunun uygulanmasında 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar “işveren” olarak tarif edilmiş, 7. maddede de, çalışmaya başlama ile sigortalılığın başlayacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanunun 4. Maddesini 1. Fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine dayalı çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 6. maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte iş sözleşmesi, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 5510 sayılı Kanunun sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun
sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, olağan olarak sigortalılık niteliği, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesini 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında hizmet akdinin kurulması ve 7. madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Bu maddelerde açıkça belirtildiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili çalışma saptanmadıkça, sadece hizmet akdine dayanılması halinde sigortalılık söz konusu olamaz.
Hal böyle olunca, davacının iddia ettiği sahte çalışmalara yönelik Savcılık tarafından yapılan soruşturmanın akıbeti araştırılarak, Kurum nezdindeki işyeri dosyası ile tüm dönem bordroları celp edilerek, fiili çalışması bulunmadığı iddia edilen sigortalılar ile prim borcu tahakkuk ettirilen dönemde çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ve aynı yörede komşu işverenler veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler titizlikle belirlenerek, davacı yanında çalışan kişilere yönelik tanıkların bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınarak tanık beyanları denetlenmeli, ayrıca, Vergi Dairesinden geçmiş yıllarla birlikte ihtilaf konusu dönemi de kapsayan dava dışı işverenin ödediği vergilerde esas alınan kazanç miktarlarını gösteren vergi kayıtları getirtilerek, gerektiğinde anılan kayıtlar üzerinde mali konularda uzman bilirkişi marifeti ile bilirkişi incelemesi yapılarak, davacının ticari faaliyetinin kapsamına, ticaret ve çalışma hayatının gerçeklerine göre, ihtilaf konusu dönemde Kuruma bildirildiği kadar işçinin anılan işyerinde çalışıp çalışamayacağı ve bu çerçevede, gerçeğe aykırı bildirimin bulunup bulunmadığı irdelenmeli, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.