Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakan İ. G."in 1495, 1496, 1513 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı gelinine temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescili olmazsa tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece;"... Edremit 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/173 esas sayılı dava dosyasının eldeki dava ile birleştirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi" gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulmuş olmakla yapılan yargılama sonucunda birleştirilerek görülen asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı ve birleşen davanın davacısı E. vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 04.10.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ..... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden; asıl ve birleşen davanın davacılarının ortak miras bırakanı İ."in 22.3.2005 tarihinde"öldüğü, mirasçıları olarak, oğlu E.ile kendisinden sonra 2.5.2005"te ölen oğlu M.A."in eşi J., çocukları E. ve B. "ın mirasçı olarak kaldıkları; miras bırakan İ."in maliki olduğu, 1513, 1495 ve 1496 parsel sayılı taşınmazlarını 4.6.2001 tarihinde satış suretiyle oğlu E."ün eşi olan davalı gelini G."a; 909 ve 910 parsel sayılı taşınmazlarını ise 6.6.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma aktiyle oğlu M.A.e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Asıl davada, M.A. mirasçıları eşi J. ve çocukları E. ve B. tarafından çekişmeli 1513, 1495 ve 1496 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak davalı G. aleyhine; birleştirilen davada ise, miras bırakanın oğlu E.tarafından 909 ve 910 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak M.A."in mirasçıları eşi J.ve çocukları E. ve B. aleyhine, miras bırakan İ."in yapmış olduğu bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, birleştirilerek görülen eldeki davayı açtıkları görülmektedir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan İ."in, çekişme konusu 909 ve 910 parsel sayılı taşınmazları oğlu M.A. "e ölünceye kadar bakma aktiyle temlikin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı gözetilerek, birleşen davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Birleşen davanın davacısı E."ün temyiz itirazları yerinde değildir, REDDİNE.
Asıl davanın davalısı G."ın temyizine gelince; miras bırakan İbrahim"in, çekişmeli 1513, 1495 ve 1496 parsel sayılı taşınmazlarını davalı gelini G."a satış suretiyle temlik ettiği; M.A. "in, yukarıda adı geçen mirasçılarının, miras bırakan İ."in yapmış olduğu bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek asıl davayı açtıkları görülmektedir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634 (yeni TMK 706) Borçlar Kanunun 213., Tapu Kanunun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince, miras bırakan İ."in 1913 doğumlu olup, hasta ve bakıma muhtaç durumda bulunduğu, ölümünden öncede yatalak durumda olduğu, oğlu E.ve davalı gelini G. tarafından uzunca süre bakıldığı, davalı ve eşi E.ün murisin gerekli her türlü tedavisi gereksinimleri ile ilgilendikleri ve karşıladıkları dosya kapsamı ile duraksamaya yer bırakmayacak şekilde sabittir.
Oysa, çekişme konusu taşınmazın satış şeklinde davalı G."a temlik edildiği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur.Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakının gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalı G."a yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalı G."ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü ( yeni 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 04.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.