Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 9 parseldeki 6 nolu bağımsız bölümün 1/4 payı ile 14 parseldeki 3 nolu bağımsız bölümün 1/10 payını evlilik güvencesi olarak davalıya bedelsiz satış suretiyle temlik ettiğini, davalının çeşitli bahanelerle resmi evliliğe yanaşmadığını ve kendisini terk ettiğini, hileli yollarla taşınmazları üzerine geçirdiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, yanıt vermemiştir.
Mahkemece, hile olgusu benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği için davalıya davetiyenin davacının adresine gönderildiği, taşındığından bahisle iade edilince aynı adrese Tebligat Kanunu 35. Maddesine göre tebliğ edildiği, yargılama aşamasında verilen tefrik kararının da aynı adrese çıkarıldığı, davacının oğlunun imzasına davalının oğlu imiş gibi tebliğ edildiği, 23.12.2009 tarihli gerekçeli kararın ise mernisten yapılan araştırma sonucu tespit edilen adrese yapıldığı ve yasal süresinde kararın davalı tarafından temyiz edildiği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 Sayılı Yasanın 27. maddesi (HUMK" nun 73. maddesi) hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür
Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.
Öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Kural olarak ‘tebligat’ tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır.(Teb.Y.10.Md)
Somut olayda davacı ve davalının bir süre birlikte yaşadıkları, resmi evlilik kurulmadan davalının ayrılması nedeniyle eldeki davanın açıldığı, dava dilekçesinin içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu olgulara rağmen davalı adına çıkarılan tebligatların davacı ile halen birlikte yaşıyormuş gibi hiçbir adres araştırması yapılmaksızın davacının adresine yapıldığı anlaşılmıştır.
O halde, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’ nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez. Bunun sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.
Hal böyle olunca, usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliği, taraf teşkili sağlandıktan sonra yanların gösterecekleri kanıtların toplanması ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken usulsüz tebligat ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,06.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.