20. Hukuk Dairesi 2014/4470 E. , 2014/8433 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... Köyünde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı, Türk Medenî Kanununun 713 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerinde yazılı imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu kabul edilerek davanın kabulü ile ... Köyü ... parsel sayılı taşınmazın güney batısında kalan ve (A) harfi ile gösterilen 14311 m²’lik bölümün davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyizi üzerine hükmün, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27.05.2013 tarih ve 2013/4011 E. - 2013/6165 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanmaya başlandığı 10/10/1987 tarihinden önce, (16/3/1950 tarihli ve 5602 sayılı Tapulama Kanununda “orman”la ilgili herhangi bir hüküm yer almaması, 17/7/1964 tarihli ve 509 sayılı Tapulama Kanunu ile 28/6/1966 tarihli ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 2. maddelerinde, Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerlerin tapulamaya tâbi tutulmayacağına dair hükümlere yer verilmesi nedeniyle), kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanların “tesbit dışı” bırakıldıkları, bu uygulamanın, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürüldüğü, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapıldığı, her olaya, olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğinden; somut olayın 766 sayılı Kanun hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunlu olduğundan,1975 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazın bitişiğinde bulunan arazi bölümlerinin tesbit dışı bırakıldığı, çekişmeli taşınmazın bitişiğindeki ya da yakınındaki arazi bölümünün ise tarım arazisi niteliğiyle hak sahipleri adına tesbit ve tescil edildikleri, 1999 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazın da içerisinde yer aldığı arazinin orman tahdit hattı dışında kaldığı, davalı taşınmaza komşu ve davacı adına tapuda kayıtlı olan ... sayılı parsele uygulanan tapu kaydının, davalı taşınmaz yönünü orman okumakta olduğu, arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri ile komşu parsele uygulanan tapu kaydının taşınmaz yönünü orman okuması gözönünde bulundurulduğunda, davaya konu taşınmazın yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tesbit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunduğu, her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesinin orman olmadığını, üzerinde imar ve ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazın davacı
tarafından 70 yıldır kullanıldığını ifade etmişler ise de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceğinden mevcut deliller karşısında davacı tarafın, taşınmazın öncesinin orman olmadığını kesin delillerle kanıtlayamadığı, 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi gereğince, "Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaçcık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün olmadığından, yine, H.G.K.’nun 24/10/2001 gün ve 2001/8 - 964 E. - 751 K. Sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 - 183 E. - 187 K., 2004/8 - 15 E. - 7 K. 2004/8 - 242 E. - 292 K. sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerler, yukarıda yazılı gerekçelerle orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, bu yerlerde sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği, tescili istenen taşınmazın orman olarak tapulama dışı bırakıldığı ve 1999 yılında kesinleşen orman sınırı dışında kaldığı, dava tarihi esas alındığında zilyetlik süresinin dolmadığı anlaşılmakla, davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve gerekçelerle kabul yolunda hüküm kurulmasınun usûl ve kanuna aykırı" olduğu hususlarına değinilmişitr.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1999 yılında orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması yapılmıştır. Genel arazi kadastrosu 1975 yılında yapılmış, davalı taşınmaz çalılık niteliği ile tesbit dışı bırakılmıştır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 14/10 /2014 gününde oybirliği ile karar verildi.