Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/8330
Karar No: 2014/8482
Karar Tarihi: 16.10.2014

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/8330 Esas 2014/8482 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2014/8330 E.  ,  2014/8482 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hüküm; davacı gerçek kişiler vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, Dairemizce, yalnızca Hazine vekilinin temyiz itirazları incelenerek 28/11/2012 gün ve 2012/10124 - 13482 sayılı ilâmıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde Hazine vekili tarafından istenen kararın düzeltilme istemi de 07.10.2013 gün ve 2013/3422 - 8854 sayılı karar ile reddedilmiştir.
    Mahkemece, 2013/497 E. sayı ile yeniden yapılan yargılama sırasında verilen 02.10.2014 tarih 2 numaralı ara karar ile davacı gerçek kişiler vekilinin temyiz itirazlarının incelenmediği belirtilerek dava dosyası davacıların temyiz itirazlarının incelenmesi için Dairemize gönderilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz isteminin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacılar vekili 01.02.2008 tarihli dilekçesiyle, murisleri ..."ın ... ada ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazları 05.02.1962 tarihinde satın aldığı, taşınmazların kök tapu kaydının iskan tapusuna dayandığı, 27.08.1998 tarihinde askıya çıkartılan genel arazi kadastrosunda taşınmazların Hazine adına tesbit edildiği, açılan dava sonucunda ise orman niteliğiyle Hazine adına tescil edildikleri, vekil edenler tarafından Asliye 2. Hukuk Mahkemesine 2005/848 E. sayısı ile açılan tapu iptali ve tescil davasının 29.12.2006 tarihinde reddedildiği, vekil edenlerin murisinin taşınmazları tapuya güven ilkesi gereği satın aldığı ve Hazinenin oluşan zarardan sorumlu olduğu iddiasıyla mulkiyet haklarının ihlali nedeniyle oluşan zararlarının tazmini istemiyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 6.500.- TL"nin ödenmesini istemiş, bilirkişi raporları sonucunda da talep miktarını 211.978,10.- TL"ye yükseltmiştir.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 77.099,75.- TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ... ada ... sayılı parselle ilgili davanın vazgeçme nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, Hazine vekili ve davacı gerçek kişiler vekili tarafından temyiz edilmitir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava; Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasınden kaynaklanan tazminata ilişkindir.
    Yörede 1996 yılında yapılıp 27.08.1998 ilâ 28.09.1998 tarihleri arasında ilân edilen genel arazi kadastro çalışmaları sırasında,
    ... ada ... parsel sayılı 3018,31 m² yüzölçümündeki taşınmaz, senetsizden bağ niteliğiyle, beyanlar hanesinde "6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre orman dışına çıkarılmıştır" ve üzeri kırmızı kalemle çizilmiş olan "... ve ..."ın müşterek kullanımındadır" şerhleri ile,
    ... ada ... parsel sayılı 24073,26 m² yüzölçümlü taşınmaz, 05.02.1962 tarih ve 5 sıra sayılı tapu kaydı dayanak alınarak bağ niteliğiyle, beyanlar hanesinde "6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre orman dışına çıkarılmıştır" ve üzeri kırmızı kalemle çizilmiş olan "... oğlu ..."ın müşterek kullanımındadır" şerhleri ile Hazine adına tesbit edilmişler, kadastro mahkemesinin sırasıyla 02.11.2000 gün 1998/99-203 ve 02.11.2000 gün ve 1998/88-201 sayılı ilâmları ile orman niteliğiyle tapuya tescil edilmişlerdir.
    ... ada ... parsel sayılı 40814,14 m² yüzölçümündeki taşınmaz ise, belgesizden orman niteliğiyle tesbit edilmiş ve itirazsız kesinleşerek tapu siciline Hazine adına tescil edilmiştir.
    ... ada ... parselin tesbitine dayanak alınan ve Doğu, Kuzey ve Güneyi: Cebel, Batısı: Ramazan ve Hüseyin sınırları bulunan 05.02.1962 tarih 5 sıra sayılı tapu kaydı tarla niteliği ve 20.000 m² yüzölçümüyle ... adına kayıtlı olup, kök tapu kaydı olan 10.10.1942 tarih ve 29 sıra sayıda "Şam mültecilerinden olan ... oğlu ... ve karısı ... ve diğer karısı ..., çocuklar ..., ..., ... ve ..."dan oluşan aileye 2510 sayılı Kanun mucibince temlik edilerek yeniden tescil ile oluşmuş, daha sonra iki sene evvel iskan sahasını terk ettiklerinden kaydın iptali ile Hazine adına 23.02.1945 tarih 100 sıra sayısında tescil edimiş, 24.12.1951 gün 35 sıra sayılı tapu kaydı ile de Batı Trakya mültecilerinden ... oğlu ... ve ailesine 2510 sayılı Kanunun 30. maddesi ve 5098 sayılı Kanunun 7. maddesine göre 10 yıl süre ile takyidatlı olarak temlik edildiği belirtilerek ... oğlu ... ve karısı ... ve oğulları ..., ... adına mütesaviyen tescil edilmiştir. Daha sonra satışlarla Şubat 1962 tarih 5 numarada ... adına tapuya kaydededilmiştir.
    Davacılar tarafından 15.12.2004 tarihinde Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde, 05.02.1962 tarih 5 sıra sayılı tapu kaydına dayanılarak ... ada ... ve ... sıra sayılı taşınmazlara yönelik açılan tapu iptal ve tescil davası, 29.12.2006 gün ve 2005/484 - 655 sayılı karar ile reddedilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin 11.06.2007 tarihinde kesinleşmiştir.
    Anayasanın mülkiyet hakkı kenar başlıklı 35. maddesi uyarınca "herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokolün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesi de "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. " hükmünü içermektedir. Ancak, Anayasanın "ormanların korunması ve geliştirilmesi" kenar başlıklı 169. maddesi gereğince, "...devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz."
    Anayasanın 90. maddesinin 22 Mayıs 2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 07.05. 2004 tarihli ve 5170 sayılı Kanunla değişik beşinci fıkrası uyarınca "usûlüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası antlaşma hükümleri esas alınır."
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası (Başvuru No: 1411/03, Strazburg, 08.07.2008) kararında, başvuranların tapuları iptal edilinceye ve Hazine adına tescil edilinceye kadar, taşınmazların hukuken maliki olduklarını ve mülkiyet haklarının tartışmasız delilini teşkil eden sicile güven ilkesinden yararlandıklarını, mülkiyet hakkından, kamu yararı bulunması nedeniyle mahkeme kararıyla mahrum kaldıklarını, ancak, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığını kaydederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamadığı gerekçesiyle AİHS’ye Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Benzer konudaki 2 Haziran 2009 tarihli ve 343/04 başvuru nolu HACISALİHOĞLU-TÜRKİYE kararında da yine aynı sonuca ulaşmıştır.
    AİHM, adil tatmine ilişkin 27.07.2008 gün ve 2003/35785 sayılı KÖKTEPE-TÜRKİYE davasıyla ilgili kararını 13.10.2009 tarihinde açıklamış olup, söz konusu kararda; başvuranların, mülklerinden bir yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tesbitine yer verilmiştir. AİHM, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine
    dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu çerçevede AİHM, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, (... ilgilisine) mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
    4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi, tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin yansımasının sonucu olarak, mülkiyet hakkı ya da başkaca bir aynî hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin olup, buna göre "tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur”.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğününün oluşumlu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007. anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için, Borçlar Kanununun 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2011 gün ve 2011/13-37 E., 2011/198 K. sayılı kararında değinildiği gibi; kusur sorumluluğunda, bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu getirmiştir. Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep sorumluluğu-tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tâbi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır. Bir diğer ayrımda "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleridir. Bunlardan "tehlike sorumluluğu" terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu” ya da “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer almaktadır. Bu tür sorumluluk halinde, diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) getirme olanağı yoktur. Bu halde nedensellik bağının kesilmesi halinde sorumluluktan söz edilemeyecektir. İşte Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda" kusursuz sorumluluk, ağırlaştırılmış sebep, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk ve tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır. Bu sorumluluk türü, haksız fiil sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu ve diğer objektif sorumluluk halleri, sebepsiz mal iktisap edenlerin sorumluluğu ile karıştırılmamalıdır. Bu nedenle, Devletin tapu silininin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna dayanılarak açılan davalarda uygulanan zamanaşımı, munzam zarar ve hakkaniyet indirimi ya da makul indirim kurallarının uygulama imkanı yoksa da, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesindeki) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu olacaktır.
    Diğer taraftan; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m. 917) yer alan “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin malvarlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı),
    Yukarıdaki bilgilerin ışığında somut olaya bakıldığında; davacılar tarafından, TMK 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle istenen tazminat, kadastro sırasında 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca orman dışına çıkarıldığı belirtilerek tesbit edilen ve kadastro mahkemesinin kararı ile hükmen orman niteliğinde tescil edilen ... ada ... parsele revizyon gören 05.02.1962 tarih ve 5 sıra sayılı tapu kaydına dayalı olarak talep edilmekte olup, Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2005/484 E. - 2006/655 K. sayılı dosyası arasında 03.10.2006 tarihinde yapılan keşif sonucu bilirkişiler orman mühendisi Hüseyin Karaduman, ziraat yüksek mühendisi ... ve harita ve kadastro mühendisi ... tarafından müşterek düzenlenen 15.11.2006 tarihli raporda, dayanılan tapu kaydının ... ada ... parsel sayılı taşınmaza yönleri ve maliki itibariyle uymadığı, ... ada ... parsele ise yönü ve malikleri tarafından uyduğu rapor edilmiş, taraflarca rapordaki bu saptamaya itiraz edilmemiştir. Eldeki davada ise, mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen uzman bilirkişi raporlarıyla, ... adına yapılan tesbitleri iptal edilerek hükmen orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen ... ada ... ve ... sayılı parsellerin gelir getiren bağ ve kirazlık olduklarından kıymetlerinin belirlenmesinde "tarımsal net geliren kapitizasyonu yöntemi" uygulanarak ve kapitilizasyon faizi % 6 alınarak, İl Tarım Müdürlüğü"nün 2007 yılı kiraz ve kuru üzüm maliyet cetvellerinden faydalanılarak, Devlet İstatistik Kurumu"nun ÜFE endeksleri yardımı ile dava tarihi ile Hazineye intikal ettikleri 2001 yılı itibariyle gerçek zararın hesaplanması yapılarak ... ada ... ve ... parsellerin toplamı üzerinden 2001 yılına göre yapılan, hesaplama dayanak alınarak hüküm kurulmuş olması usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; davacıların dayandığı ve murisleri adına tapu kaydına tescilli 05.02.1962 tarih 5 sıra sayılı tapu kaydının iptaline ilişkin açılmış bir dava olmayıp, kadastro sırasında revizyon gördüğü ve Hazine adına 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca orman sınırı dışına çıkarıldığı belirtilen ... ada ... parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbitinin iptaline ilişkin bir dava bulunmaktadır. Ayrıca davacı tarafın dayandığı Şubat 1962 tarih 5 sıra sayılı tapu kaydı 3 hudut itibariyle cebel okuduğundan geniştilebilir sınırlar içerdiği nazara alınarak 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi uyarınca kapsamı belirlendikten ve bu yüzölçüm itibariyle oluşan zararın hesaplanması gerekirken, ... ada ... ve ... parseli kapsar şekilde ve bu iki taşınmazın toplam 27091,57 m² yüzölçümü itibariyle değer belirlenmesi de hatalı olduğu gibi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmeden soyut olarak üzerlerinde ki kiraz ağaçları ve bağ bulunması nedeniyle sayı belirtilmeden soyut olarak oranlanmak suretiyle, bilirkişi tarafından dayanak gösterilmeden kabul edilen verime göre değer saptanması usûl ve kanuna aykırıdır.
    O halde; mahkemece, davacı tarafın tutunduğu Şubat 1962 tarih 5 sıra sayılı tapu kaydı ilk tesisinden itibaren, var ise krokisi ve evrakı müsbitesi ile birlikte getirtilmeli, davacıların murisi adına tesbit gören taşınmazlar varsa tesbit tutanakları, ... ada ... ve ... sayılı parsellerin komşuları olan kadastro parsellerinin tesbit tutanakları ve var ise, dayanağı olan tapu ve vergi kayıtları ilgili yönetimlerden, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilerek, taşınmazların arazi niteliğinde bulunduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığından yeniden yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve taraf tanıkları vasıtasıyla Asliye 2. Hukuk Mahkemesi"nin 2005/484 E. - 2006/655 K. sayılı dosya arasında yapılan keşif ve bilirkişi raporları da nazara alınarak tutunulan Şubat 1962 tarih 5 sıra numaralı tapu kaydı yöntemince zemine uygulanmalı, bilinmeyen sınırlar konusunda taraf tanıkları dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel kayıtları ile denetlenmeli, tapu kaydının uygulanabilir krokisi varsa, bu krokisinin uygulanması, yok ise kayıt değişebilir nitelikte cebel sınırı içerdiğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı gözetilerek buna göre uygulama yapılmalı, sabit şahıs sınırından uygulanarak tapu kaydının miktarı ile geçerli kapsamı belirlenmeli, fen bilirkişiye tapu uygulamasını ve keşfi izlemeye olanak gösteren kroki düzenlettirilmeli, daha sonra değeri belirlenecek arazinin sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi (dekar başına
    ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri) ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle ve bu verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak, taşınmazların mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek hesaplattırılmalı, bu şekilde dayanılan tapu kaydının ... ada ... veya ... parsellerin kısmen veya tamamen içinde kaldığı belirlendiği takdirde, zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, değerlendirme tarihi olan Asliye 2. Hukuk Mahkemesi"nin 2005/484 E 2006/655 K sayılı hükmünün kesinleşme tarihi olan 11.06.2007 tarihine göre tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararı saptanmalıdır.
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişilerin temyiz itirazlarının kabulü ile, Dairemizin 28.11.2012 gün ve 2012/10124 - 13482 sayılı kararına ek olarak yerel mahkemenin 02.11.2009 gün 2008/43 - 347 sayılı hükmünün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 16/10/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi