22. Hukuk Dairesi 2017/19927 E. , 2019/4487 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, itirazın iptalini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçeyle reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 236. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.188) maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.
Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. ...., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. ... C. II, ... 2001, s. 2037 vd.; .../..., Medenî Usûl Hukuku Dersleri, ... 2014, s. 595 vd.; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, C. 1- 2, ... 2000, s. 628 vd.;..., Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. ..., ... 1978, s. 510 vd.; ..., Medenî Usûl Hukuku, 14. ..., ... 2013; s. 650 vd.; ... ..., Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 32. ..., ... 2011, s. 382; ..., Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 vd.).
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır.
Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep, karmaşık) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir.
Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi halinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç olarak verdiğini kanıtlamalıdır.
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
Bağlantılı bileşik ikrarda bulunan taraf, diğer tarafın ileri sürdüğü vakıayı ikrar eder, fakat ikrarına bu vakıadan çıkan hukuki sonucu hükümden düşüren ve bu vakıanın doğumu ile ilgili bulunmayan başka bir vakıa ileri sürer. Bu durumda ikrarın bölünebileceği, dolayısıyla ispat yükünün davalıya düşeceği kabul edilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta; davacı taraf, davalı işyerinde iki yıla yakın çalıştığını, işyerindeki nakit sıkışıklığı yaşanması nedeniyle kredi kartlarını şirketin pos cihazlarından alışveriş yapıyor gibi göstermek suretiyle çekilen miktar, kendi pos cihazı hesaplarına geçtiğinde nakit çekilerek kendi borçlarını ödemek için kullandığını, daha sonra çekilen miktarı davalının kendisine ödediğini, bu işlemin çalışması boyunca defalarca tekrarlandığını, son 3 çekim neticesi toplamda 20.500,00 TL’nin davalı tarafından işlerinin bozulması nedeniyle kendisine ödenmediğini, bu paraların tahsili için ... 1. İcra Müdürlüğü"nün 2010/3005 E. sayılı takip dosyası ile ilamsız takibin, davalı borçlunun itirazı üzerine, İcra Müdürlüğü"nce 07.10.2010 tarihinde takibin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine itirazın iptali davası açtığını iddia etmiştir. Davalı taraf ise, davacıya hiç bir surette borcu olmadığını, piyasanın çok altında davacıya defalarca mal sattığını, davacının da satın almış olduğu malların ücretlerini kredi kartı ile peşin olarak ödediğini, almış olduğu malları kendi nam ve hesabına piyasaya sattığını savunmuştur. Mahkemece, davacı ile davalı arasında muvazaalı olarak işlem yapıldığı, muvazaa iddiasında bulunan davacının karşı tarafın ticari defterlerine dayandığı ve davalıya ticari defterleri sunması için verilen sürede davalının defterleri ibraz etmediği anlaşılsa da öncelikli olarak davacının borç para verdiğini ispat etmesi gerektiği ve davacı tarafından bu hususta herhangi bir yazılı delil ibraz edilmediği, yine davalının 22/01/2012 tarihli yemini de dikkate alındığında ispat olunamayan davanın reddine karar verildiği belirtilmiştir.
Dosya içeriğinden; davacının davalı aleyhine ilamsız icra takibi yaptığı, takibin sebebi olarak “alacaklıya ait kredi kartları ile verilen borç” gösterildiği, davacı tarafça sunulan hesap özeti ve diğer evraklarda 02.05.2010 ve 14.04.2010 tarihlerine ilişkin olarak toplam 20.500,00 TL için davalı adına kayıtlar bulunduğu, farklı üç bankadan dosyaya gönderilen davacının hesap ekstrelerinde davaya konu tarihlerdeki miktarlarla birlikte bu tarihlerden önceki tarihlerde de (2008-2009 yıllarında) yine davalı adına (ayrıca ... Dağıtım Pazarlama şeklinde de) bazı kayıtların bulunduğu görülmektedir. Davacı tanıkları da davalının davacının kredi kartlarını kullandığını bildikleri yönünden beyanda bulunmuşlardır. Dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporunda, üç banka kredi kartından 2008-2009 arasında toplam davalı ve ... Gıda ve ... Dağıtım Pazarlama için 423.740,14 TL kart çekimi olduğunu, kredi kartı ödemelerine dair paraların kim tarafından ve ne şekilde (bankadan mı elden mi) yatırıldığına dair hiç bir bilgi ve belge sunulmadığından davalı tarafından davacıya ne kadar ve hangi yolla ödeme yapıldığının tespiti yapılamadığından dava konusu 20.500,00 TL tutarlı kredi kartı borcunun da davalı tarafından ödenip ödenmediğinin tespitinin yapılamadığı değerlendirmesinde bulunmuştur.
Davalı tarafça her ne kadar kredi kartı ile borç almadığına, hiçbir borcu olmadığına dair yemin edilmiş ise de, davacı taraf açıkça yemin deliline dayanmadığı gibi görevsiz mahkemede yapılan yemine de itibar edilemeyeceği açıktır. Davalı taraf davacıya piyasanın çok altında defalarca mal sattığını, davacının satın almış olduğu malların ücretlerini de kredi kartı ile peşin olarak ödediğini, aldığı bu malları da davacının kendi nam ve hesabına piyasaya sattığını savunduğuna göre, paraları aldığını ikrar ettiğinden ve somut olayda göz önünde bulundurulduğunda bu ikrarın (bağlantılı bileşik ikrar) bölünebileceğinin kabulü ile ispat yükü artık davalı işverene geçmiş olup davalının kredi kartı ile peşin ödeme karşılığı davacıya mal sattığı yönündeki bağlantılı bileşik ikrar niteliğinde bulunan savunmasını yasal delillerle ispatlaması gerekir. Dosya kapsamından; ispat yükünü üzerine alan davalının savunmasını yasal delillerle ispatlayamadığı gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak ispat yükünü davacıya yükleyerek karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 27.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.