10. Hukuk Dairesi 2015/5020 E. , 2015/9686 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ...tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davalı işverenler nezdinde 1995 yılı hariç, 1994-2010 yılları arasında yılda 8 ay inşaat işinde, 2006-2007-2008 yıllarında ayrıca Narman’da bulunan ve ...Koll. Şti.’ne ait olduğu belirtilen petrol istasyonunda geçen ve Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespitine ilişkin davada, Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere, 01.01.2006 tarihinden öncesine ait istemin çalışmanın kesintili olarak gerçekleştiği gerekçesiyle hak düşürücü süreden reddine, 01.01.2006 sonrasına ilişkin olarak ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin
.
Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak 5 yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; davacının 15.06.1999 tarihinden itibaren davalı Akdağlar Koll. Şirketinden ve dava dışı işyerlerinden Kuruma bildirilmiş çalışmalarının bulunduğu görülmüş olup, dava dışı işyerlerinin davalı işyerleri ile organik ve hukuki bağının olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
Mahkemece öncelikle, davalının çalışmasına ilişkin bildirimlerinin yapıldığı bütün işyerlerinin davalı işyerleri ile organik ve hukuki bağı olup olmadığı saptanarak davacının çalışma iddiaları bu işyerlerinin kayıtlarından da araştırılarak dava buna göre değerlendirilmelidir.
15.06.1999-01.01.2006 tarihleri arasında bildirim yapılan işyerleri ile davalı işyerleri arasında organik ve hukuki bağın bulunması halinde Kuruma bildirilen çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin gerçekleşmediği, bu tür bağın saptanamaması durumunda ise davalı işyerlerinden Kuruma bildirilen dönemlerden itibaren bildirim yapılan her bir dönem yönünden hak düşürücü sürenin işlemeyeceği gözetilmeli, 15.06.1999-01.01.2006 tarihleri arasındaki dönem yönünden davanın kamu düzenine ilişkin niteliği gözetilerek resen araştırma ilkeleri çerçevesinde işin esasına girilerek, çalışmanın gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise hangi işveren nezdinde ve hangi sürelerde gerçekleştiği belirlenmeli ve deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuca göre karar vermelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece hatalı değerlendirme ve eksik araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
2-Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
../.....
İnceleme konusu davada 01.01.2006-31.12.2010 tarihleri arasındaki dönem yönünden istemin kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgeler karar vermeye elverişli görünmemektedir. Bu bakımdan; davacının Koçkaya Köyü ve Alabalık Köyü’nde içme suyu işlerinde gerçekleştiğini iddia ettiği çalışmaları bakımından bu işle ilgili ihale evraklarının, işi başlama ve bitiş tarihini gösterir belgeler ilgili ihale makamından temin edilmeli, davacının çalışma iddiası bu işlere ilişkin tarihler gözetilerek değerlendirilmeli, belgelerde davacının çalışmasını gösterir bir delil olup olmadığı belirlenmeli, davalı işverenlere ait tüm işyerlerinin uyuşmazlık konusu dönemsel sigorta primleri bordroları Kurumdan getirtilmeli, anılan bordrolarda bildirimleri yapılan sigortalıların hizmet cetvelleri getirtilerek bilgi ve görgüsüne başvurulmalı, hem içme suyu işi hem de bu iş dışında kalan diğer işler ve dönemler yönünden kapsamlı şekilde araştırma yapılarak, davacının çalışıp çalışmadığı, davacının yaptığı işin nitelik itibarıyla mevsimlik olup olmadığı, çalışmanın tam gün üzerinden gerçekleşip gerçekleşmediği ortaya konulmalı, belirdiği takdirde tanık anlatımları arasındaki çelişkiler giderilmeli, toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3-Mahkeme hükmünün, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinin b bendinde (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388. maddesinde) tanımlanan unsurları taşıması ve “tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri” yönündeki hükümlerinin kararın yazımında dikkate alınması gerekir.
Eldeki davada, ticaret sicil kayıtlarına göre; davalı ... Koll. Şti (..)’nin unvanının karar başlığında hatalı olarak ... Ltd Şti. olarak, davalı ...Nakliyat Hayvancılık İnş. Madencilik ve Petrol Ürünleri Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.’nin unvanının ise Paşaoğulları Ltd. Şti. olarak yazılması da usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
4-Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir" hükmü öngörülmüş olup, hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması kamu düzeniyle ilgilidir.
Hükümde davacının çalışmalarının gerçekleştiği işyerlerinin açıkça belirtilmediği, “aynı işyerinde” gibi ifadeler kullanılarak hüküm kurmak suretiyle infazda tereddüte yol açılması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Bu nedenle Mahkemece yapılacak yargılama sonucunda davacının hangi işveren nezdinde hangi sürelerde çalıştığı belirlenerek, bunun hüküm fıkrasında infaza elverişli şekilde açıkça belirtilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
5-Hüküm fıkrasının yazımı bakımından aleyhine karar verilen işveren yönünden infazda tereddüte yol açılmakla birlikte kararın bütününden davalı ... Koll. şirketi aleyhine hüküm kurulmadığı, buna rağmen hükmün devamında
bu işverenin diğer davalılarla birlikte yargılama giderlerinden ve harçtan sorumlu tutulduğu anlaşılmış olup, karar bu yönüyle de hatalıdır. Mahkemece, yapılacak yargılama sonucunda elde edilecek deliller neticesinde HMK’nun 326. maddesinde yer alan “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” hükmü karşısında aleyhine hüküm kurulmayan işverenin yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı hususu da gözetilmeli, aleyhine hüküm kurulmayan bir işveren var ise bu davalı, yargılama giderinden sorumlu tutulmamalıdır.
6-6552 sayılı Kanunun 11.09.2014 günü yürürlüğe giren 64. maddesiyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 7. maddesine eklenen 4. fıkrada, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, davanın Kuruma re"sen ihbar edileceği, ihbar üzerine davaya davalı yanında fer"î müdahil olarak katılan Kurumun, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabileceği belirtilmiştir.
6552 sayılı Kanun ile ilgili olarak öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi"ne sunulan hükümet teklifinde, söz konusu düzenleme 54. madde olarak yer almış, izleyen 55. maddede “5521 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.” denildikten sonra “7"nci maddeye bu Kanunla eklenen dördüncü fıkra hükmü, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda da uygulanır.” hükmü Geçici 3. madde olarak öngörülmüş, ancak yasalaşma aşamasında anılan Geçici madde çıkarılıp 6552 sayılı Kanunda bu türden düzenlemeye yer verilmemiştir.
Diğer taraftan, 5521 sayılı Kanunun 15. maddesinde, bu Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 66. maddesinde, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği, 447/2. maddesinde, mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"na yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı, 448. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanacağı açıklanmıştır.
Şu durumda, hizmet tespiti davalarında kurumun feri müdahilliğine ilişkin hükmün geçmişe yürütüleceği yönündeki düzenlemenin kanun koyucu tarafından benimsenmemiş olması, ayrıca ve özellikle yukarıda değinilen 448. madde kapsamında, kurum bakımından taraf oluşumu gerçekleştiğinden tamamlanmamış işlemden söz edilemeyeceğinin de belirgin bulunması karşısında 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın 11.09.2014 tarihinden önce açılan davalarda uygulanamayacağı açıktır.
6100 sayılı HMK"nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır.
Davalı Kurum, 5502 sayılı Yasa"nın 36. maddesi uyarınca yargılama harçlarından muaf ise de, davanın açıldığı tarihe göre davada feri müdahil olarak yer alamayacağı ve harçlar dışında avukatlık ücretinden ve yargılama giderlerinden herhangi bir muafiyetinin bulunmadığı ve yargılama neticesinde kabul veya kısmen kabul kararı verilecek olması halinde davalı Kurum lehine ve aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesine engel bir durum olmadığı dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmektedir.
O hâlde, davacı ve davalılardan Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek hâlinde davacıya iadesine, 14.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.