Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/5008
Karar No: 2020/5366
Karar Tarihi: 18.11.2020

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2018/5008 Esas 2020/5366 Karar Sayılı İlamı

Özet: (Bu özet Yapay Zeka tarafından yazılmıştır. Hukuki olarak geçerliliği yoktur.)


Davacı Hazine, Samsun'un Çarşamba İlçesi'nde bulunan bir taşınmazın bir kısmının tapu kaydının iptal edilmesi için dava açtı. Mahkeme, açılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddetti. Ancak Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonrasında davanın hak düşürücü süreye tabi olmaksızın açıldığı kabul edilerek, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği ve davada isabetsizlik olduğu gerekçesiyle kararı bozdu. Kararda, 5841 Sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 21.06.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer Kamu Tüzel Kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” cümlesi ve 5841 sayılı Kanun'un 3. maddesi ile 21.06.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Geçici 10. maddesi açıklandı.
16. Hukuk Dairesi         2018/5008 E.  ,  2020/5366 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
    Kadastro sonucu, Samsun İli Çarşamba İlçesi ... Köyü çalışma alanında bulunan 328 parsel sayılı 2750 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, tarla vasfıyla, davalıların murisi ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazın 258,79 metrekare yüzölçümündeki kısmının kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kaldığını ileri sürerek, bu bölümün tapu kaydının iptali istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, tapu iptali ve terkin isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; 5841 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 21.06.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer Kamu Tüzel Kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” cümlesi ve 5841 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 21.06.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Geçici 10. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararıyla Anayasa"nın 43. ve 169. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararında değinilen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.11.1988 tarih, 1/825-954 sayılı kararı ile 24.03.1999 tarih ve 1/170-167 sayılı kararlarında, “devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, bu nitelikleri itibariyle yasama organının serbestçe düzenlenmesine açık yerlerden değildirler. Yasama organı çıkaracağı yasalarla, söz konusu taşınmazların bu niteliklerini koruyucu yönde düzenlemede bulunmak zorundadır; zira Anayasa hükümleri yasa koyucunun yetkilerini ve düzenleme alan ve sınırlarını belirleyici hükümlerdir. Bu itibarla, 3402 sayılı Yasa"nın devletle kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ve davalara son vermek amacıyla devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bu niteliklerini ortadan kaldıracak yönde yoruma elverişli olarak çıkarıldığını benimseme olanağı yoktur. 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin, Hazinece açılan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yer iddiasına dayanan davalarda dava koşulu olarak ele alınıp değerlendirilemeyeceği, işin esasına girilip dava konusu taşınmazın gerçek niteliğinin, daha açık bir anlatımla özel mülkiyete konu olup, olmayacağının tespit edilmesinden sonra bu yönde bir karar verilmesi gerektiği yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ortaklaşa kabul edilen bir kural haline geldiği” hususları vurgulanmıştır. Bu açıklamalar ışığında, özel mülkiyet konusu olmaması gereken devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyılar ile ormanlar yönünden, mevcut yasal durum itibariyle dava açmanın süreyle sınırlandırılmadığının kabulü zorunludur.
    Her ne kadar Mahkemece verilen karar, anılan Anayasa Mahkemesi kararının yürürlük tarihinden önce verilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ettiğinden verilen kararın geriye yürümeyeceğini savunma olanağı bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 23.01.2013 tarih 2012/1-692 Esas, 2013/138 Karar sayılı kararı ile, de eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden bu davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi"nce iptal ediliği takdirde iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.06.1960 tarih, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa uyuşmazlığın iptalin kapsamına gireceği açıktır. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
    Hal böyle olunca; Mahkemece, davanın hak düşürücü süreye tabi olmaksızın açıldığının kabulü ile tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması isabetsiz olup, bu nedenle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.11.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.














    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi