17. Hukuk Dairesi 2019/6657 E. , 2020/4175 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı ... şirketine sigortalı bulunan aracın neden olduğu kaza nedeniyle davacının yaralandığını belirterek 1.000,00 TL maddi 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiş, yargılama esnasında talebini 4.615,25 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, Polis hizmetlerini Güçlendirme Derneği hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, sigorta şirketi hakkındaki davanın kısmen kabulü ile 1.877,64 TL iş göremezlik tazminatı, 824,67 TL bakıcı gideri, 212,50 TL yol gideri, 107,50 TL tedavi giderinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK"de öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Mahkemeler için öngörülen sürelerin, taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır. Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir.
Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, .../ .../ ..., ..., Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nin 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).
Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur:
İlk koşul, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. 94/2); bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
İkinci halde ise; yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir.
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.
Kısaca; ister Kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, 6100 Sayılı HMK"nin 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. (Benzer ilkelere (YHGK"nin 12.12.2012 gün ve 2012/9-1170 E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.)
Somut olayda; davacı taraf, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece davacı vekiline, 08.07.2015 tarihli duruşmada, Davacı vekilince 17/03/2015 tarihli oturumun (2) nolu ara kararı uyarınca sicilden terkin edilen davalı derneğin tekrar ihyası ve sicile tekrar tescili için ilgili mahkemede son yönetim kurulu üyeleri aleyhine dava açmak üzere 1 aylık kesin süre verilmesine, belirlenen kesin sürede dava
açılmadığı takdirde ve dava açılmış ise dava açıldığına ilişkin belgelerin belirlenen kesin süreler halinde dosyaya sunulmaması halinde iş bu davanın davalı dernek yönünden HMK.nun 114-(1)d) ve 115-2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğinin ihtarına, (huzurda bulunan davacı vekiline ihtarat yapıldı.)" şeklinde ihtaratta bulunulmuş, 17.03.2015 tarihinde ise "(1) nolu ara karardan yazı cevabı geldiğinde, davalı dernek tasfiye olmuş sicilden terk edilmiş ise davacı vekiline, davalı derneğin ihyası için ilgili mahkemede son tasfiye memuru veya en son yönetim kurulu üyeleri ile İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü aleyhine dava açmak üzere süre verilmesine," şeklinde ara karar kurulmuştur. Davacı vekilince ara karar gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Mahkemece kurulan ara kararlar birlikte incelendiğinde yeterli açıkta olmayıp bu nedenle somut olayın şartları ve dosyanın geldiği aşama göz önüne alınarak davacılar vekiline 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerince usulüne uygun ihtar yapılarak kanun hükmüne göre işlem yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 30/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.