21. Hukuk Dairesi 2016/12487 E. , 2018/1063 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, 07.01.2013 tarihinde meydana gelen ve iş kazası sonucu vefat ettiği iddia edilen ...’nın anne, baba ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacıların davalı şirketi ibra ettikleri kabul edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece davacıların manevi tazminat istemlerinin reddi ile davacı kardeşlerin maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin hüküm yerinde ise de; davacı anne ve babanın maddi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
1- Öncelikle dosyadaki kayıt ve belgelerden davaya konu iş kazası olduğu iddia edilen davacıların oğlu ve kardeşi olan ...’nın 07.01.2013 tarihinde işyerinde vefatıyla ilgili olayda ... tarafından tahkikat yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır.
5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde İş kazasının 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5 nci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazasıve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir.
Kurumun iş kazası tahkikatının ve giderek zararlandırıcı olayın işkazası olarak tespitinin açılan tazminat davalarına doğrudan etkisi bulunmaktadır. Şöyle ki iş kazasından kaynaklanan tazminat davaları nitelikçe Kurumca karşılanmayan zararların tahsiline ilişkin davalar olduğundan mükerrer tahsile neden olunmasının önüne geçebilmek için işkazası sigorta kolundan Kurumun haksahiplerine bağladığı gelirlerin tespiti ile bunun hesaplanan tazminattan tenzili gerektiği gibi, tek başına manevi tazminat davası açılması durumunda dahi mahkemenin görevine ilişkin neticeleri bulunmasından dolayı(olay işkazası değilse yargılama iş mahkemelerinde yapılamayacağından) Kurumun işkazası tahkikatı ve giderek olayın işkazası olarak tespit olunması önem arzetmektedir.
2- Öte yandan iş kazası nedeniyle işçinin ölümü halinde ana ve baba yararına maddi tazminata karar verilebilmesi için ana ve babaya ... Kurumu tarafından kısa vadeli sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerekmektedir. Kendilerine gelir bağlanan ana ve babanın destekten yararlandığı varsayılmaktadır. Bu nedenle mükerrer ödemeyi önlemek için tespit edilen tazminat miktarından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesi gereğince düşülmelidir.
3- Aynı zamanda iş kazası olduğu iddia edilen olayla ilgili kusur raporunun da alınmadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, insan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun"un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesinde:
"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
4- İş bu dava da uyuşmazlığın temel noktalarından birinin de davacı ve davalı tarafları bağlayan “Karşılıklı Sulh ve İbraname” başlıklı ibraname olduğu anlaşılmaktadır. Alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akde ibra denir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6089 sayılı Türk Borçlar Kanunun 420.maddesine göre“İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.”
İbranamenin kural olarak işçiye yapılmış olan ödeme ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Dosya kapsamındaki 24.07.2013 tarihli ibranamede davacıların maddi ve manevi tazminat alacaklarının karşılığı olarak 180.000,00 TL’yi vekillerinin banka hesabına yatırılması suretiyle davalı şirket ile beraber dava harici Yenigün İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ni sulh ve ibra ettikleri, davacıların her birinin hak ettiği maddi ve manevi tazminat miktarlarının açıkça belirtilmediği gibi, her bir davacının hak ettiği miktarın da belirtilmemiş olduğu, taraflar arasında ödemenin yapılması noktasında uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay H.G.K’ nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı gereğince de manevi tazminatın bölünmesinin mümkün olmadığı gözetildiğinde, davacıların dava dilekçesinde toplam 75.000 TL miktarında manevi tazminat talebinde bulunmaları nedeniyle o ibranamede belirtilen 180.000 TL’nin 75.000 TL’lik kısmının manevi tazminata mahsuben alındığı kabul edilmek suretiyle davacıların maanevi tazminat alacaklarını bölemeyecekleri dikkate alınarak manevi tazminat istemlerini şimdiki gibi reddi yerindedir.
Buna karşın hakkın gerçek tutarını ihtiva etmeyen ibra sözleşmesinin makbuz hükmünde olması nedeniyle bakiye 105.000 TL’lik ödemenin, davacı anne ve babanın tazminat alacaklarının tazminat alacağının tam karşılığı olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu nedenlerle eksik incelemeyle davacı anne ve babanın maddi tazminat taleplerinin reddi hatalı olmuştur.
5- Öte yandan davacı tarafın iş bu davadan önce Yenigün İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ne karşı açtığı 2013/64 Esas sayılı davadan 24.06.2013 tarihinde feragat ettiği anlaşılmaktadır. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri borcun tamamından sorumludur.
Bunun yanında, Türk Borçlar Kanunun 168/2. maddesi gereğince alacaklı, diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse bunun sonuçlarına katlanır. Müteselsil sorumlulardan biri hakkındaki davadan feragat edilmesi diğer müteselsil sorumlu yönünden de teselsülden feragat niteliğini taşır ve böylece müteselsil sorumlu olan diğer davalı da bu çerçeve kapsamında sorumluluktan kurtulmuş olur.
Somut olayda davacı vekilinin bu davada dava harici olan işverenlerden ... ve Ticaret A.Ş. yönünden davadan feragat etmiştir. Böylelikle davacı taraf bir kısım müteselsil sorumluların durumunu iyileştirirken diğer müteselsil borçluların iç ve dış ilişkideki durumlarını ağırlaştırmıştır. Hal böyle iken feragat edilen ... Ticaret A.Ş’nin kusuru oranında davalı ...Tic. A.Ş.’nin tazminat alacağında indirim yapılması da gerekir
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Mahkemece yapılacak iş, davacı tarafa 07.01.2013 tarihinde gerçekleşen...’nın vefatına ilişkin olayın iş kazası olduğuna ilişkin ...‘ya başvuruda bulunmak ve gelir bağlatmak üzere süre vermek, ... tarafından başvurunun reddi halinde iş kazası tespiti ve iş kazası sigorta kolundan gelir bağlatılması istemli dava açmak üzere davacıya önel vermek, açılan davanın sonucu beklenilerek, çıkacak sonuca göre, tarafların olayın gerçekleşmesine etki eden kusur durumlarını tespit edecek mahiyette iş güvenliği uzmanı bilirkişi heyetinden rapor almak, devamla davacıların tazminat alacağının tespitine girişilerek davacıları bağlayan 24.07.2013 tarihli ibraname ile ödendiği belirtilen 180.000 TL’nin 105.000,00 TL’lik kısmının davacı anne ve babanın maddi tazminat alacaklarının ne kadarlık bir kısmını karşıladığını gözetmek suretiyle, alacağın tamamını karşılamayan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek davacı ana ve babanın ödeme ile karşılanmayan maddi tazminat alacağını belirlemek ve bakiye tazminat alacağından TBK 55. maddesi gereğince davacı anne ve babaya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmını tenzil etmek, borçlulardan biri hakkındaki feragatın diğerlerine etkisini değerlendirmek ve oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelive hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 12.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.