Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/19336
Karar No: 2016/561
Karar Tarihi: 25.01.2016

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/19336 Esas 2016/561 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2015/19336 E.  ,  2016/561 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVALILAR : 1- ... VEK.AV. ...,
    2- ..., 3- ...
    VEK.AV. ..., 4- ...,
    5- ... 6- ...

    Taraflar arasındaki tapu iptali tescil/alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili ile davalılardan ..., ..., ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I
    Davacı vekili, dava dilekçesi ile; davacının, davalıların murisi olan ... ile yaptığı 23/10/1991 tarihli sözleşme ile 500 m2 taşınmazı (eski TL ile) 10.000.000 TL ödeyerek satın aldığını; devrin sağlanmadığını, imar çalışmaları sonucu yeni parseller oluştuğunu ileri sürerek; davaya konu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline; bu mümkün olmaz ise, denkleştirici adalet ilkesi uygulanarak, ödenen 10.000.000 TL"nın günümüzde ulaştığı değerin davalılardan müteselsilen dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur. Davacı vekili ıslah dilekçesi ile, talep sonucunu 16.173.69 TL ye yükseltmiştir.
    Davalı ..., cevap dilekçesi ile; babalarının bu yeri davalı ..."e verdiğini, kendisinin bir ilgisinin olmadığını belirterek; davanın reddini istemiştir.
    Davalı ... ..., cevap dilekçesi ile; davacıya zilyedliğin devredilmediğini, dava konusu yerin neresi olduğunun da belli olmadığını ileri sürerek; davanın reddini istemiştir.
    Davalı ... vekili, cevap dilekçesi ile; taşınmazın neresi olduğunun bilinmediğini, davacının zilyed olmadığını ileri sürerek; davanın reddini istemiştir.
    Davalılar ... ve ... vekili, cevap dilekçesi ile; davanın zamanaşımına uğradığını, tapu kaydının iptalinin istendiği yerin sözleşmedeki yer olmadığını, davacının zilyed olmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; tapu iptali ve tescil talebinin reddine, 8.222.08 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı ... vekili ve davalılar ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Zamanaşımı, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürülmek koşuluyla, borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Zamanaşımı bir itiraz olmayıp, def"i niteliğinde olduğundan ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya (resen) gözönünde tutulamaz. (HGK 2006/4-232 E. - 2006/269 K.)
    Somut olayda; davalılar ... ve ... vekili, zamanaşımı definde bulnduğuna göre, 11.04.1940 gün ve 15/70 sayılı YİBK gerekçesinde açıklandığı üzere zamanaşımı defi mevcut olduğu takdirde mahkemece herşeyden önce bu defin incelenmesi ve gerçekleşmesi halinde, artık esas hakkında incelemeye devam olunmayıp (zamanaşımı definde bulunan davalılara açılan) davanın bu yönden reddi gerekir. Davanın usulden reddi, işin esasının incelenmesine engel teşkil eder. Mahkemece, anılan davalıların zamanaşımı defi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece yapılacak iş, öncelikle davaya konu edilen taşınmazın davacıya teslim edilip edilmediği araştırılarak, davalıların zamanaşımı defi konusunda olumlu olumsuz bir karar verilmesidir.
    Öte yandan, davacı ve davalıların murisi tarafından imzalanan tapuya kayıtlı taşınmazın satışına ilişkin 23/10/1991 tarihli yazılı sözleşme, resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (TMK. md 706, TBK. md 237, Tapu Kanunu md 26 ve Noterlik Kanunu md 60). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
    Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre, çözümlenip tasfiye edilebilmesi için, öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
    Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
    Bilindiği gibi, ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
    Bugüne kadar uygulanan kurallara göre; geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilinceye bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur.
    Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, derkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusunda haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, bir konuya daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihin iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.
    Somut olayda, edimin ifasının hangi tarihte imkansız hale geldiği araştırılmamıştır. Oysa, davacının alacağının bu tarihe göre belirlenmesi gerekir. Dosyaya sunulan bankacı, hukukçu ve mali müşavir bilirkişiler tarafından hazırlanan bilirkişi kurulu raporunda; 23/10/1991 tarihinde ödenen 10.000.000 TL nin dava tarihi olan 19/02/2010 tarihindeki ABD doları, altın, tefe, faiz artışına göre güncel değeri 16.173.69 TL olarak belirlenmiş; anılan rapora davalı taraf itiraz etmiş, tek bilirkişi tarafından hazırlanan sonraki bilirkişi raporunda ise, mali müşavir bilirkişi 23/10/1991 tarihinde ödenen 10.000.000 TL nin dava tarihi olan 19/02/2010 tarihindeki dolar, altın, tefe, info endeksi, asgari ücret artışına göre güncel değerini 8.222.08 TL olarak belirlemiş, davacı ve davalı taraf bu bilirkişi raporuna itiraz etmiş; mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin, sonra hazırlanan bilirkişi raporu hükme dayanak alınarak hüküm kurulmuştur.
    HMK"nın 266.maddesi ve takip eden maddeleri uyarınca; çözümü özel ve teknik bilgiye dayanan konularda, uzmanlık sahibi kişilerin vereceği rapor esas alınarak hüküm kurulması gerekir. HMK"nın yukarıda anılan hükümleri gereğince; hakim, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren durumlarda bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakim, bilirkişi raporundaki eksiklik, belirsizlik, çelişki görmesi durumunda, bilirkişiden yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi gerek görürse yeni bilirkişi incelemesi de yaptırabilir. Kural olarak, bilirkişi raporları arasında çelişki varsa hakim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
    Hükme esas alınan bilirkişi raporu, alınan önceki rapor ile çelişkili olduğu gibi, itiraza da uğramıştır; diğer anlatım ile uyuşmazlığı aydınlatamamıştır. Anılan bu bilirkişi raporunda; denkleştirici adalet ilkesine göre tazminat hesabı yapılırken sadece; altın, dolar, tefe, info endeksi, asgari ücret olmak üzere beş değer esas alınmıştır. Raporda dikkate alınan etkenler, denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplama yapılması için yeterli olmayıp, rapor, hüküm kurmaya elverişli değildir. Mahkemece, denkleştirici adalet ilkesi gereğince harici taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeni ile azalan alım gücünün; enflasyon, tüketici ve üretici fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve faiz oranındaki artışların ortalamaları alınarak, ödendiği tarihten, ifanın imkansızlaştığı tarihe kadar ulaşacağı alım gücünün değerinin ne olabileceği konusunda (önceki bilirkişiler dışında) uzman bilirkişilerden yerleşik Yargıtay İçtihatlarına uygun ve denetime elverişli rapor alınmak suretiyle; oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden, eksik inceleme ile karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bu hususlar bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi