10. Hukuk Dairesi 2015/306 E. , 2015/1834 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, davacıya sakatlık indirimi sebebiyle bağlanan yaşlılık aylığının ödenmeye devam edilmesi, bu sebeple Kuruma borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, sakatlık indirimine dayalı olarak 506 sayılı Kanunun 60/C-b uyarınca sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığının (sakatlık oranının saptanmasına ilişkin çalışma gücü kaybı oranının %28"ye inmiş olduğunun tespiti üzerine) başlangıçtan itibaren iptaline ilişkin Kurum işleminin iptaline, birikmiş aylıkların tahsiline yöneliktir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, %40 oranındaki sakatlığı nedeniyle, vergi indiriminden yararlanma hakkı tanınmış olan sigortalıya 506 Sayılı Yasanın 60/C-b maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlandığı, ancak, dayanak alınan raporun gerçeği yansıtmadığı iddiasıyla Kurumca kontrol muayenesine tabi tutulan davalı için düzenlenen raporla çalışma gücünün %28 olduğunun görülmesi üzerine, Kurumca, yersiz ödenen 01.4.2005-18.7.2007 tarihleri arasındaki yersiz ödendiği iddia edilen aylığın tahsilinin talep edildiği, yargılama sırasında Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporunda ve Adli Tıp Gnel Kurulu raporunda , Balthazard formülüne göre toplam özür oranının %37 olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
506 sayılı Yasanın aylık bağlandığı tarihte yürürlükte olan şekli ile, 60/C-b maddesi, “sakatlığı nedeniyle gelir vergisi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış olan sigortalıların yaşları ne olursa olsun en az 15 yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 3600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartıyla yaşlılık aylığından yararlanacaklarını” öngörmekte olup, bu koşulların başında ise öncelikle ve özellikle “sakatlığı nedeniyle gelir vergisi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış olmak” hususunun saptanması önem arzetmektedir. Anılan hususun saptanması işi ise, 199 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 3239 sayılı Kanunla değişik 31/2 maddesine göre, sakatlık indiriminden yararlanmak için yetkili hastanelerin sağlık kurullarından alınan raporla Maliye Bakanlığı bünyesindeki “Merkez Sağlık Kurulu” tarafından değerlendirilerek iş gücü kaybı oranları ve buna göre sakatlık dereceleri belirlenmekte ve bu belirlemeye dayalı olarak da ilgili şahsın vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanıp kazanmadığına, yine, idarece karar verilmektedir.
Bu durumda, sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazandığına dair verilen bu idari kararın sigortalının tahsis talebiyle birlikte Kuruma ulaşmasıyla, diğer koşulların da varlığı halinde sigortalıya anılan Yasanın 60/C-b maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlanması da, yasal bir gereklilik olmaktadır.
506 sayılı Yasanın bahsi geçen 60/C-b maddesinde, 4958 sayılı Yasanın 34. maddesiyle yapılan değişiklik ile, “sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanılması dolayısıyla yaşlılık aylığına hak kazanarak yaşlılık aylığı almakta olanlar Kurumca kontrol muayenesine tabi tutulurlar” hükmü getirilmiş bulunmakla, bu gibilerin sakatlık indiriminden yararlanma koşullarını muhafaza edip etmediklerinin Kurum tarafından denetlenmesine ve değerlendirilmesine olanak tanınmıştır. Böylece, kendilerine daha önce, anılan 60/C-b maddesine dayalı olarak yaşlılık aylığı bağlanmış olanlar için, sonradan değişen durum nedeniyle bu aşamada, yasa koyucu tarafından anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle, konunun 506 sayılı Yasa çerçevesinde çözümlenmesi amaçlanmış olmakla, ön mesele olarak karşımıza çıkan Maliye Bakanlığınca sakatlık indiriminden yararlanmaya ilişkin ilk kararın idari yoldan kaldırtılmasına (iptaline) de gerek kalmaksızın; bu çevrede sigortalı ile, Kurum arasında çıkan benzeri ihtilafların idari yargı yerinde değil, iş mahkemeleri bünyesinde görülerek çözüme kavuşturulması olanaklı hale gelmiş bulunmakla; mahkemenin, davaya bakmış olmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak, yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir. Mahkemece yapılacak iş; , öncelikle sakatlık sebebiyle vergi indiriminden yararlandırma kararına dayanak alınan Devlet Hastanesinin 09.3.2004 ve 25.5.2004 tarihli raporlarında da yer alan davalının % 40 ve %55’lik iş gücü kaybını gerektiren bulguların başlangıçta var olup olmadığı (diğer bir deyişle anılan raporun gerçek dışı düzenlenmiş olup olmadığı) konusunun üzerinde durularak, yöntemince araştırılıp irdelenmek suretiyle açıklığa kavuşturulması, raporun gerçek dışı olduğu sonucuna varılması halinde davanın reddine karar verilmesi; ikinci olarak, bu ilk raporda yer alan bulguların o tarih itibariyle mevcudiyeti halinde, bu bulguların sonradan vaki tedavi ile iyileşme gösterip gösteremeyeceği, iyileşme gösterebilecek olguya sahip ise, o takdirde, sonradan alınan raporlarda yer alan bulgular ve işgöremezlik dereceleri de irdelenmek suretiyle sakatlık nedeniyle bağlanan aylığın kesildiği tarih itibariyle tıbbi durumun belirlenerek, saptanacak bulguların davalının sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlandırıldığı ilk tarih itibariyle ve kazanılmış hakların korunması ilkesinden hareketle o tarihte yürürlükte bulunan, diğer bir anlatımla 18.03.1981 tarih ve 8/2620 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla belirlenen ”sakatlık indiriminden yararlanacak hizmet erbabının sakatlık derecesinin tesbit şekli ile uygulaması hakkındaki yönetmelik” hükümlerine göre değerlendirmeye alınarak anılan yönetmeliğin değişik 3. maddesine göre çalışma oranı kaybı ve sakatlık derecesinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereği vardır. Bu yönde önce Yüksek Sağlık Kurulundan, buna sigortalının itirazı olması halinde Adli Kurumu ihtisas Dairesinden ve iki rapor arasında sigortalı lehine çelişki olup sigortalının itirazı olması halinde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak durum açıklığa kavuşturulduktan sonra yapılacak değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.02.2015 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.