Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1480
Karar No: 2020/2693
Karar Tarihi: 04.06.2020

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/1480 Esas 2020/2693 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2020/1480 E.  ,  2020/2693 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki asıl ve birleşen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde asıl ve birleşen davacılar vekili ile asıl dosyada davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Asıl ve birleşen davada davacılar; Niksar Noterliğinde düzenlenen 20/06/2007 tarihli ortaklık sözleşmeleri gereğince, 878, 879, 882 ve 883 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmazlar üzerinde mal sahibi olan davalılar tarafından dikilen kavak ağaçlarının bakım ve yetiştirilmesi, çapalama, korunma, sulama, gübreleme gibi her türlü bakım ve giderlerinin kendileri tarafından yerine getirileceğinin, 10 yıl sonra kavaklar yetişip kesim aşamasına geldiğinde, kavakların satılıp parasının davalılar ile aralarında yarı yarıya paylaşılacağının kararlaştırıldığını, davalı tarafça, 18/02/2008 tarihli ihtarname ile sözleşme şartlarının yerine getirilmediğinden bahisle sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, ihtarnamedeki iddiaların doğru olmadığını, Niksar Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2008/13 D.İş sayılı dosyasında yapılan tespitte sözleşme şartlarına uygun davrandığının tespit edildiğini ileri sürerek, davalının tek taraflı feshinin haksız olduğunun ve sözleşmenin geçerli olduğunun tespiti ile davalının sözleşmeye müdahalenin men"ine, bu talepleri mümkün görülmediği taktirde, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşme nedeniyle yapmış oldukları masraflara (5.000 TL) ve mahrum kaldıkları kara (5.800 TL) karşılık olmak üzere 10.800,00 TL"nin faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişler, 08/01/2014 tarihinde talebini masraflar yönünden 6.470,00"er TL"ye, mahrum kalınan kar yönünden 30.472,00"şer TL"ye yükseltmişlerdir.
    Asıl ve birleşen davada davalılar; davacıların sözleşme gereği ağaçların bakım ve yetiştirilmesi konusunda gerekli özen ve çabayı göstermediklerini, bazı ağaçların bakımsızlık ve susuzluk nedeniyle kuruduğunu, bazılarının ise yine davacılardan kaynaklanan farklı sebeplerle zarar gördüğünü, davacıların yaptığı çalışmaların karşılığının ancak 4.223,00 TL olup, kendilerinin ise 1.189,00 TL zararlarının olduğunu, asıl ve birleşen dava yönünden kabul ettikleri miktardan kendilerinin zararları düşülmek suretiyle hesaplanacak miktarda davanın kabulünü istemişlerdir.
    Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 270. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 357 vd.) tanımlanan hasılat icarı (kirası) niteliğinde olduğu gerekçesiyle; asıl dosya yönünden, davanın kısmen kabulüne, 10.800,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, birleşen 2008/104 E sayılı dosyası yönünden, davanın kısmen kabulüne, 10.800,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair verilen kararın taraflarca temyizi üzerine Dairemizin 25.09.2017 tarihli ve 2016/3567 Esas, 2017/12579 Karar sayılı ilamı ile özetle; ".. taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklık ilişkisinden kaynaklandığı göz önüne alınarak, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri somut olaya uygulanması suretiyle, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği, bozma nedenlerine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmediği" gerekçesiyle bozulmuştur.
    Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık özellikleri taşıdığı, davalı tarafın feshinin haklı nedene dayanmadığı, bozma öncesi alınan 03/12/2013 tarihli bilirkişi raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, bilirkişi raporu doğrultusunda asıl ve birleşen dosyalarda talepler ıslah edilmiş ise de ıslaha karşı zamanaşımı def"inde bulunulduğu, TBK 147/4 maddesine göre talep hakkının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ıslah ile artırılan miktarların zamanaşımına uğradığı ve dava dilekçelerinde talep edilen miktarlar açısından davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle, asıl dosya yönünden, davanın kısmen kabulüne, 10.800 TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen 2008/104 Esas sayılı dosya yönünden davanın kısmen kabulüne, 10.800 TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen davacılar vekili ile asıl dosyada davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-) Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
    Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2013/13-597 E, 2014/62 K sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; “Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/ 8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
    Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
    Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
    Taraflar arasında imzalanan 20/06/2007 tarihli sözleşmeler, adi ortaklık sözleşmesi olup, bu husus mahkemece ve yukarıda anılan Dairemiz bozma ilamında da kabul edilmiş ve bu yön kesinlik kazanmıştır.
    Somut olayda; taraflar arasındaki ortaklık fiilen son bulduğuna göre tasfiyenin de mahkemece bizzat yaptırılması gerekir. Ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesi ayrı ayrı hukuki işlemlerdir.
    Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup, hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
    Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
    Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
    Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
    Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
    Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır."
    Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise "Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
    Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK" nun 642. md.)
    Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
    Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
    Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
    Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
    Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
    Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak
    toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilânçosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
    İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilânço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra bozma öncesi hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınmış ise de, anılan bilirkişi raporu, yukarıda anılan maddi ve hukuki olguları karşılayacak nitelikte olmayıp, hüküm kurmaya ve Yargıtay denetimine elverişli değildir.
    Hal böyle olunca, mahkemece; taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmekte olup, bu hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme, araştırma ve özellikle uyulmasına karar verilen bozma ilamı gerekleri yerine getirilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiş, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
    2-) Davacının zamanaşımına yönelik temyiz itirazları yönünden; somut olayda taraflar arasındaki adi ortaklık henüz tasfiye edilmemiştir. Tasfiye edilmeyen bir adi ortaklıkta da zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz, bu durumda zamanaşımı süresinin dolduğundan da söz edilemeyeceğinden, mahkemece; TBK 147/4 maddesi gereğince ortaklar arasındaki alacaklardan kaynaklanan talep haklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu gerekçesiyle, ıslah ile artırılan miktar yönünden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince taraflar yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi