19. Ceza Dairesi 2015/4490 E. , 2015/5080 K.
"İçtihat Metni"Tebliğname No : 7 - 2012/28099
MAHKEMESİ : İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 10/10/2011
NUMARASI : 2010/59 (E) ve 2011/313 (K)
SUÇ : Marka Hakkına Tecavüz
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ceza usul hukukunda, re’sen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli olup, amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, hukuka uygun elde edilen her türlü delille ispatlanabilir. Anayasa"ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6). CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2). Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (m.206/2-a). Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık sebebidir (m. 289).
5271 sayılı CMK’da “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar (m. 116-134) düzenlenmiştir. Anılan Kanun"un 119. maddesinin 1. fıkrasında “Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının yazılı emri ile yapılabileceği” belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 19/11/2014 tarih ve 2013/6183 başvuru numaralı kararda arama işleminin usule aykırı bir şekilde gerçekleştirilmesi sonucunda elde edilen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdiği gibi Yargıtay CGK"da 29.11.2005 gün, 2005/144-15- 17.11.2009 gün, 2009/160-264 sayılı kararları ile benzer birçok kararında hakim kararı olmadan arama yapılması sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
Açıklanan pozitif hukuk normları, Anayasa Mahkemesi ve CGK kararları karşısında; “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller hükme esas alınamaz. Bu husus, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının gereğidir.
Somut olayda, müşteki C... A.Ş. adına C..-Teks İç ve Dış Ticaret A.Ş. vekilinin şikayeti üzerine Cumhuriyet Savcısının 22.04.2009 tarihli yazılı arama emrine istinaden, şikayete konu işyerinde iddianame konusu eşyalar ele geçirilmiş ise de, arama emrinde gecikmede sakınca bulunduğuna dair hiçbir belirlemeye yer verilmediği gibi, dosya içeriğinde gerçekleştirilen arama işlemi için hakim kararı alınmasının gecikme yaratacağını ve bunun da sakınca doğuracağını düşündürecek bir belge ve bilgi de bulunmadığından Cumhuriyet Savcısının arama konusundaki yetkisinin doğabilmesi için gereken yasal koşulların oluşmadığı, dolayısıyla gerçekleştirilen arama işleminin hukuka aykırı olduğu anlaşılmakla, yapılan arama sonucunda suça konu eşyalara el konulmuş ise de, CMK"nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca el konulan ve mahkumiyete esas alınan eşya hukuka aykırı yöntemle elde edilen delil niteliğindedir.
Bilirkişi raporu ise, aramada ele geçen delillerin değerlendirilmesine yönelik bir araçtır. Sanıkların yüklenen suça yönelik kabulleri bulunmadığı halde, mahkumiyet hükümleri arama işlemi sonucunda elde edilen maddi delillere ve bilirkişi raporuna dayandırılmıştır. Bu delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde sanıkların mahkumiyetlerine yeterli delil bulunmadığı gözetilerek beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kabule göre de;
5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde düzenlenen "suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararı aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi" ve diğer objektif ve sübjektif koşulların varlığı halinde, CMK"nın 231/5. madde ve fıkrası gereğince, sanık hakkında aynı Kanunun 231/6-c maddesi de değerlendirilerek tespit edilen söz konusu zararın giderilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250 Esas, 2009/13 sayılı kararında; "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından biri olan zarardan kast edilen maddi zarar olup, bu zararın belirlenmesinde teknik bilgiye ihtiyaç duyulmayan hallerde hakim, kanaat verici basit bir araştırma yaparak zararı belirlemelidir." denilmektedir.
Bu ilkeler çerçevesinde her olaya özgü ayrı değerlendirme yapılarak, maddi zararın kanaat verici basit bir araştırma ile tespit edilebilmesi gerekir. Dosya kapsamından katılanların marka hakkının ihlali suretiyle meydana gelen zararın basit bir araştırma ile tespit edilebilecek zarar niteliğinde olmadığı ve dosyaya yansıyan katılanların tespit edilmiş bir zararı bulunmadığı gözetilmeden mahkemece "sanıkların zarar bedelini ödemeye yanaşmamalarına ilişkin kişilikleri dikkate alınarak hapis cezasının ertelenmesi daha etkili sonuç doğuracağından, sanıkların işledikleri suçun bilincine vararak, uslanmalarında daha başarılı sonuç doğurucağı kanısına varıldığından, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesi uyarınca, takdiren hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” şeklinde gerekçeyle sanıklar hakkında CMK"nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık T.. G.. ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.