3. Hukuk Dairesi 2020/1226 E. , 2020/2778 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, eczacı olduğunu ve davalı kurum ile ilaç teminine ilişkin sözleşmesi bulunduğunu, 05/10/2004 tarihli yazı ile sözleşmesinin haklı neden olmaksızın davalı tarafından iki yıl süreyle feshedildiğini, bilahare 17/10/2005 tarihli yazı ile de iki yıllık fesih süresinin dolmasından itibaren yedi yıl süreyle daha sözleşmenin feshedildiğinin ve davalı kurumdan alacaklı olduğu 21.870,84 TL"nin ödenmeyeceği gibi bakiye 6.320,12 TL"nin de tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük süresi içerisinde ödenmesi gerektiğinin bildirildiğini ve davalının işleminin haksız olduğunu ileri sürerek davalı kuruma borçlu olmadığının tespitine, davalıdan alacağı olan 21.870,00 TL"nin davalının temerrüt tarihi olan 28.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte tahsiline, sözleşmenin haksız feshinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Birleşen dava dosyasında, davacı SGK Başkanlığı, asıl davaya konu edilen olay nedeniyle kurumun 2.417,18 TL alacaklı olduğunu ileri sürerek, bu alacağın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Asıl ve birleşen dava davalıları, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, asıl dosya yönünden; davanın kabulüne, sözleşmenin feshiyle ilgili davalı kurumca yapılan işlemlerin iptaline, davacının hak edişlerinden yapılan 21.870,00 TL yönünden davacının davalıya borçlu olmadığını tespitine, daha sonra davacıya ihtiyati tedbir kararı ile iade edilen 21.870,00 TL"ye 21/12/2004 tarihinden 06/02/2009 tarihine kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesine ve davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, taraflar arasındaki muarazanın bu şekilde giderilmesine; birleşen dava yönünden; davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı/birleşen dosya davacısı tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2015/22320 Esas - 2017/10284 Karar sayılı ve 26/10/2017 tarihli kararı ile; "...Somut uyuşmazlıkta, mahkemece kısa kararda; birleşen dava yönünden hüküm kurulmamış, gerekçeli kararda ise; birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişki oluşturulması, HMK 297/son madde gereğince hükmün bozulmasını gerektirmiştir... " gerekçesi ile bozulmuştur .
Mahkemece, bozma kararına uyulmuş, yargılamaya devam edilmiştir .
Mahkemece, ASIL DOSYA YÖNÜNDEN;
Açılan davanın kabulü ile, Sözleşmenin feshiyle ilgili davalı kurumca yapılan işlemlerin İPTALİNE, Davacının hak edişlerinden yapılan 21.870,00-TL yönünden davacının davalıya BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE, daha sonra davacıya ihtiyati tedbir kararı ile iade edilen 21.870,00-TL"ye 21/12/2004 tarihinden 06/02/2009 tarihine kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesine, davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, taraflar arasındaki MUARAZANIN BU ŞEKİLDE GİDERİLMESİNE ,
BİRLEŞEN DOSYA YÖNÜNDEN;
Açılan davanın reddine karar verilmiş ,hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir .
1-Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen Borçlar Kanunu"nun 53.maddesi hükmünde, "Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de bağlı değildir.
Bundan başka ceza mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." denilmektedir. Aynı düzenleme yeni Türk Borçlar Kanununun 74.maddesi hükmünde de “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklinde önceki kanuna uygun şekilde düzenlenmiştir.
Buna göre; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Öğreti ve uygulamada hukuk hakimi, maddi olaylara ve özellikle fiilin hukuka aykırılığına ilişkin olarak ceza hakimi tarafından yapılan tespitlerle bağlıdır. Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir.
Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz. Hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır. Başka bir deyişle maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır. (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844).
Somut olayda davacının, Ağır Ceza Mahkemesinde nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılandığı, delil yetersizliğinden beraat ettiği, kararın temyizi sonucunda davanın zamanaşımı nedeni ile düşmesine dair verilen Yargıtay kararının 26/06/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır . Mahkemenin ise gerekçesinde davacının atılı suçtan beraat ettiğinden bahis ile hukuki sorumluluğu hakkında araştırma yapmaksızın hüküm oluşturması isabetli bulunmamıştır.
2- HMK"nın 266 ve devamı maddeleri uyarınca çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hakimin, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlenmiştir. Bilirkişi raporunu hazırlarken, raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgelere dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Bu durumda, mahkemece; konusunda uzman bilirkişi kurulundan (eczacı,doktor, SGK konularında uzman bilirkişiden oluşan), bilimsel verilere dayalı, denetime açık, uyuşmazlığı aydınlatan rapor alınması, Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen kararının da değerlendirilmesi ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davacının hukuki sorumluluğu incelenip araştırılmadan hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.