20. Hukuk Dairesi 2012/12835 E. , 2013/2496 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar ve davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında.... Köyü 225 ada 1 parsel sayılı, 57581,49 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, 1937 tarih 1838 sayılı vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliği ile davalılar adına tesbit edilmiştir. Davacılar, taşınmazın ortak kök murislerinden kaldığını ileri sürerek miras payı iddiasıyla dava açmışlardır. Hazine, 16.12.2012 tarihli dilekçe ile taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ileri sürerek davaya müdahil olmuştur. Mahkemece, davacıların davasının reddine, müdahil Hazinenin davasının kabulü ile dava konusu taşınmazın kadastro tesbitinin iptaliyle orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1996 yılında orman kadastrosu ve 2/B uygulaması yapılmıştır.
Mahkemece, taşınmazın orman içi açıklığı olduğu gerekçesiyle orman niteliğiyle tesciline karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. 6831 sayılı Orman Kanununun uygulanmasını göstermek amacıyla çıkarılan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 26. maddesinde Devlet ormanı olarak sınırlandırılacak yerler belirlenirken (a) bendinde orman içi açıklık tanımlanmıştır. Buna göre, orman içindeki kültür arazileri dışında, 6831 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaççık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıklar, orman içi açıklık olarak nitelenmiş ve bir yerin orman içi açıklık sayılabilmesi için kültür arazisi olmaması ön koşul olarak konulmuştur. Taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olmadığı ve ziraat bilirkişi raporuna göre de kadim tarım arazileri olduğu, ibraz edilen ve taşınmaza uyduğu belirlenen vergi kaydına göre taşınmazın 1937 tarihinde dahi tarım arazisi olduğu dikkate alındığında, Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26. maddesinde belirlenen orman içi açıklığı tanımına uymadığı açıktır. Diğer taraftan, taşınmaza komşu 225 ada 2 sayılı parsel, kadastro sırasında kişiler adına tesbit edilip tapuya tescil edildiğine göre, komşu parsellerle birlikte taşınmazın orman içi açıklığı olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi, fiilen taşınmazın doğusundan ve güneyinden geçen çaylara sınır oldukları, bu çayların eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasında dahi göründüğü gözönüne alındığında, bu yönüyle dahi
orman içi açıklığı olarak kabul edilemez. Ne var ki, taşınmazın zilyetlikle kazanılacak yerlerden olup olmadığı hususunda yapılan araştırma da yetersizdir. Bu nedenle;
Mahkemece, dava tarihinden 15 - 20 yıl önce iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla, dava konusu taşınmaz ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip, taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar ve ihya ile zilyetliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın konumunu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazın gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalı, tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi niteliğinde olup olmadığı belirlenmeli; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanarak, bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl süreyle ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar gerçek kişiler yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacılar yanında, (murisler) yönünden de aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tesbit ya da tescil edilip edilmediği ilgili tapu ve kadastro müdürlükleri ile hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden sorulup, aynı Kanunun 03/07/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözetilerek sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekili ve davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harçlarının istek halinde iadesine 11.3.2013 günü oybirliği ile karar verildi.